Otuz üç yıl sonra tekrar, uykusuz gecelerin, sökmeyen şafakların, sonucu merakla beklenen araştırmaların, sonu gelmeyen ameliyatların, tükenmeyen korkuların, ok gibi delici ikaz eden bakışların ve kime isabet edeceği belli olmayan havalarda uçuşan kurşundan ağır sözlerin ve ardı arkası kesilmeyen fırçaların birbirini kovaladığı Ramistrasse 100 adresinde, Zürih Üniversitesi Hastanesinde, mikronörovasküler araştırmalarımı ve beyin cerrahisi ihtisas tezimi tamamladığım Krayenbuhl’ün ve Yaşargil’in nöroşirürji kliniğindeyim.
Her şey yerli yerinde bana bakıyor. Zaman durmuş ve içine düşmüşüm gibi. Anılar zihnimde, heyecan, hasret, gurur ve onurdan müteşekkil müthiş bir metamorfoz yaşatıyor.
25 Mart 2017 Cumartesi günü, “Sanat Olarak Nöroşirürji (Neurosurgery as Art)” isimli bir konferans vermek için özel olarak davet edildiğim Zürih Üniversitesi Hastanesi Konferans Salonu’ndayım.
Salon tıklım tıklım… Ama bir gariplik var. Her dinleyici koltuğunda Hocam Gazi Yaşargil oturuyor ve “velfecri okuyan” gözlerini dikmiş, bana bakıyor! Başka kimsecikler yok gibi koskocaman amfide. Bereket versin, seyahatimde bana eşlik eden Avrupa-İsviçre Türk Hekimleri Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi ve Türkiye Temsilcisi, Sevgili Kardeşim Dr. Metin Gürsan Beyefendi’nin beni uyarması ile kendime geliyor ve soruların ileri derecede fazla ve ilginç olması sebebi ile normal süresini bir hayli aşan konferansımı veriyorum. Konferansım ve konferans sonrası benimle yapılan röportaj, İsviçre-Türk televizyonundan naklen yayımlanıyor.
Gala gecesinde, beni sahneye davetle, ısrarla, biraz da cebren(!) bir şarkı söyletiyorlar. Bir uşşak eser mırıldanıyorum. Anladıklarından mı, anlamadıklarından mı, yoksa moralimi bozmamak için bana saygılarından mı bilmiyorum, çok büyük alkış alıyorum!
Ama Gazi Yaşargil Hocam hep beni takip ediyor gibi bir his, hiç yakamı bırakmıyor…
Bu arada, Avrupa-İsviçre Türk Hekimleri Federasyonunun projesi olan, “Zürih Üniversitesine Yaşargil’in büstünün dikilmesi” fikri ile İsviçreli yetkililerce, Zürih Üniversitesi Nöroşirürji Kliniğinin kuruluşunun 80. yılında, Prof. Dr. Hugo Krayenbühl ve Prof. Dr. Mahmut Gazi Yaşargil’in büstlerinin birlikte dikilmesi hususu gündeme geldi ve mutabık kaldık. Bu da bizi ileri derecede mutlu etti.
Bu yurt dışı konferans gezimin İtalya ve Avusturya ayağından sonra Türkiye’ye, İstanbul’a dönüyorum. Nefeslenmeye fırsat yok…
Hemen akabinde, 28 Mart-2 Nisan 2017 tarihleri arasında yapılacak olan Türk Nöroşirürji Bilimsel Kongresi için Antalya’nın yolunu tutuyorum. Tutuyorum, tutuyorum da orada da yine beni Hocam Mahmut Gazi Yaşargil ve eşi Dianne ile karşılıyor!
Ertesi sabah saat 07.00’da, bazı önemli konuları görüşmek üzere randevulaşıyoruz. Yine bitmeyen uykusuz ve heyecanlı bir gecenin sabahında, sözleştiğimiz yerde, saat 06.00’da hazır bir vaziyette beklemeye başlıyorum ki, yarım saat sonra Hocam, eşi Dianne ile arz-ı endam ediyor. Muzip bir şekilde bana bakarak, beni ters köşe yapmak istercesine, randevuya erken geldiğini, ancak tecrübem sayesinde, “gol yemediğimi!” hissettiriyor.
İki saati aşkın bir süre, baş başa istikbale matuf, gerek benim ve gerekse Yaşargil hakkında, ulusal ve uluslararası boyutta çok önemli konuları tartışıyor, anlaşıyor ve İstanbul’a döndüğümüzde görüşmelerimize ve projelerimize devam etmeyi karara bağlıyoruz. Ancak, kendisi ile ilgili bazı geçmişe ait özel hususları, şimdilik yazmamam şartı ile bana aktarıyor ve bilmem gerektiğini, zamanı geldiğinde kullanabileceğimi ifade ediyor. Bu arada, heyecanım ve çok soru sormam sebebi ile geleneksel fırçalarından nasibimi de aldığımı hatırlatmak istiyorum. Tabii ki kendisinin haberdar olmadığı, “Zürih Üniversitesine Büstünün Dikilmesi” haberini verince de bir başka keyifleniyor ve “Siz benim büstümü buraya, Türkiye’ye dikin!” diyor.
Kongre boyunca, gençlere taş çıkartırcasına, doksan üçüncü yaşını sürdüren Gazi Hocanın enerjisi hiç tükenmiyordu. Her yerde her oturumda, başköşede yerini alıyordu…
“Nice sağlıklı senelere Hocam!” diyorum.
Yine Yaşargil Hocamın seçtiği bir rubaimizle bitiriyorum. (İsmail Hakkı AYDIN; Beyhûde Ömür, Ya Hayy!, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2014)
BEYHÛDE ÖMÜR
(Mef’ûlu, Mefâîlü, Mefâîlü, Feûl)
Sessiz sedâsız bitti bu nâdîde ömür,
Hicrandı tevekkül ile, âsûde ömür,
Son faslımızın sırrına vâkıf olarak,
Hiç doğmamışız sanki de, beyhûde ömür.