Ankara’da Sağlık Bakanlığında değişik kurullar var. Zaman zaman Sıhhiye’deki binada toplanırlar. Bunlardan biri de “Yüksek Sağlık Şûrası”. Maalesef Şûra’mız son zamanlarda, çoğunlukla sağlıkçılara karşıt bir görünüm sergilemekte. Doktorlar aleyhine verilen olumsuz kararlar nedeniyle meslektaşlarımız zarar görmekte, adli cezalara maruz kalmakta. Sonuçta meslektaşlarımız bundan oldukça zarar görmekte.
Adli karar mercii olan hâkimlerin dosya bilgilerine göre hareket etmesi çok doğal. Hâkim, bilirkişi, adli tıp ve Şûra’dan gelen raporlara bakarak karar verir. Bu doğru, ancak, sağlıktan sorumlu olanların da, sadece dosyalar üzerinden karar vermesinin, meslektaşlarımız üzerinde çok yıkıcı etkileri oluyor. Bilirkişiler ve adli tıp hocalarının raporları, her nasılsa, “En iyisini biz biliriz” denilerek midir nedir, Şûra’da birden bozuluveriyor.
Anadolu’da görev yapanın derdinden, ancak oralarda, o zor şartlarda görev yapmış olanlar anlar. Tunceli’nin Hozat’ı, Afyon’un Dinar’ı ile Ankara ve İstanbul’daki tam teşekküllü, hiçbir eksiği bulunmayan hastaneleri bir tutanlar tek kelime ile yanılırlar. Bu işlerin en iyisini, yıllarca doğuda Erzurum’da görev yapmış olan Sayın Bakanımız bilir. Ben de, bundan 33 yıl önce askerliğimi Ağrı’da yapmıştım. O dönemde, koskoca vilayette, başka kadın-doğum hekimi bulunmadığından, askeri hastane ile devlet hastanesi arasında mekik dokuyarak, 500 bin nüfusa, tek başıma bir buçuk yıl hizmet vermiştim. Anestezi uzmanımız yoktu, kan bankamız yoktu. Hatta, ameliyata girecek deneyimli hemşire bile bulmakta zorlanırdık. Ne acıdır ki, galoş bile bulunmadığından, ameliyathaneye ayakkabı ile girildiği yıllardı. Doğumhaneyi üç çift, evet yanlış yazmadım, üç çift eldivenle döndürürdük. Yıka yıka, yeniden kullan. Devlet hastanesinde çalıştığım dönemde, kadın-doğum ameliyathanesinde halotan cihazımız yoktu. Penthotal ve ardından azot protoksit ve kas gevşetici ile ameliyat yapardık. Şimdi bile bunları yazarken, tüylerim diken diken oluyor. O yıllar, 70 sente muhtaç olduğumuz dönemler, ipek bulunmadığından, balıkçıların ağ yaptıkları naylon iplikleri steril ettirip kullanırdık.
Şimdi dahi, taşra hastanelerinin pek çok cihaz ve eleman eksiklikleri var mıdır? Olumsuz bir karar almadan önce, dosyada okuduğunuz olayın geçtiği hastaneye zahmet edip aranızdan biriniz gidip baktınız mı, neden bu işler oldu diye, bizzat sormak zahmetinde bulundunuz mu? Yoksa, “İfadesinde şu şunu dedi, bu bunu dedi.” diye, sadece yazılanlara mı kıymet verdiniz.
Şûra’ya gelen dosyaların pek çoğu kadın-doğumcularla ilgili.Gece evinde icap nöbeti tutan ya da hastanede nöbetçi olan kadın-doğum hekiminin muhatabı nöbetçi doktor değildir. Onun muhatabı, nöbetçi ebedir. Eğer siz ebenin çalışmasından memnun değilseniz, bu nedenle aranızda sürtüşme varsa, yandı gülüm keten helva. Bir olay olduğunda, ilgili arkadaş, kendini kurtarmak için sizi ateşe atmakta hiç tereddüt etmez.
Anadolu’da işler böyledir, gidip oralarda çalışmayana bu işler hayal gibi gelir. Siz hiç doğum salonundaki kovanın bir anda litrelerce kanla doluverdiğini, acil kan bulunamadığından hastanızın elinizden kayarak bir çırpıda ölüme gidiverdiğini gördünüz mü? Ya da ameliyatın tam ortasında elektriğin birden kesiliverdiğini, koşarak gelen nöbetçi teknisyenin, “Aküler boşalmış doktor bey, jenetatör çalışmıyor.” dediğini, ameliyatı elektrik feneriyle bitirmek zorunda kaldığımızı…
Sağlık Şûrası’nda bu işleri hakkıyla bilen kaç cerrah, kaç kadın-doğumcu var.
Sayın Müsteşarım, siz o kurula başkanlık ediyorsunuz, Sayın Bakanım bu işleri siz çok daha iyi bilirsiniz. Her bir şeye el attınız, şu Şura’ya da bir el atsanız. Yıllardır, Şura’da çalışmaktan yorulmuş olan arkadaşlarımızı dinlendirseniz.
Öğrendiğime göre, Şûra’ya gelen dosyaların üçte birinde, doktorlar kusurlu bulunuyormuş. Bu nasıl iştir? Sizce de bu işte bir terslik yok mu?
Doktorları kusurlu bulmadan önce, bu işler neden böyle oluyor, diye araştırmak gerekmiyor mu ?
Anadolu’da her türlü güç şartlarda görev yapan, başta kadın-doğumcular olmak üzere, tüm meslektaşlarımın tıbbi cihaz, malzeme, cerrahi deneyim, yirmi dört saat, anında hizmet verebilen personel, teknik ekip, kan bankası, serum, ilaç, yoğun bakım, güvenlik vs. gibi acil ihtiyaçlarını sağlamak için çaba gösterin, habire meslektaşlarınızı kusurlu bulup durmayın.
Sizler, ne kadar doktor aleyhine olursanız, doktorları da o kadar darp ederler, hatta öldürürler de. Örnekler mi, hepsi meydanda!
Hangi meslekte olursa olsun, doktor düşmanlığının kimseye bir yararı yok. İster meslektaş ister politikacı ister hukukçu.