Tıp öğrencisi olunca anladım; lisedeki o beklentisiz arkadaşlıkların azaldığını, çok zorlu üniversite sınavının aslında o kadar da zor olmadığını, fakültedeki her sınavın bir yerleştirme sınavına bedel olduğunu, hayatımızda sadece dersler ve kitapların olduğunu, eski arkadaşlardan nasıl yavaş yavaş uzaklaşmak zorunda kaldığımızı, uykusuz geceleri, sözlü sınavların farkını, kütüphaneleri en son terk edenlerin tıbbiyeli olduğunu, insan vücudunda ne kadar da çok sorun ve soru olduğunu, ne olursa olsun illa ki uzmanlık sınavını kazanmamız gerektiğini, cerrahi ve dahili bilimlerdeki doktorların farklı dünyaları olduğunu, her beyaz önlüklünün doktor olmadığını…
İntern olunca anladım; yalnızca kitapları ezberlemekle bu işin yapılamayacağını, beyaz önlüğün cazibesi yanında çok ezici bir sorumluluk yüklediğini, hiçbir hastanın sorulardaki gibi olmadığını, gece uykusuz kalmanın ne olduğunu, nöbetin ne olduğunu, hemşirelerden çok şey öğrenilebileceğini, personelin yeni doktorlardan çok daha iyi pratiği olduğunu, acil hastanın ne olduğunu, iki hasta arası sürede TUS’a çalışmanın zorluğunu, asistanların o ulaşılmaz havalarını, acil gecelerinde çok karizmatik göründüklerini, cerrahi ve dahili bilimlerdeki doktorların çok daha farklı dünyaları olduğunu, cerrahların çok havalı ve ulaşılmaz olduğunu, bizim de hemen uzmanlık sınavını kazanıp artık hayatı yaşamamız gerektiğini, kütüphaneleri en son terk edenlerin hala tıbbiyeli olduğunu, tüm geçilen sınavlara rağmen başarılması gereken en önemli sınavın TUS olduğunu…
Asistan olunca anladım; TUS sınavının hayatın en önemli sınavı olmadığını, “Sınava çalışmaktansa nöbet tutarım!” iddiasının ne büyük hata olduğunu, asistanlığın hiç de havalı olmadığını, esas uykusuzluğun ne olduğunu, hayatı yaşama planının ertelendiğini, öğrenciyken ne kadar rahat ve şanslı olduğumuzu, uzmanın, doçentin, profesörün ne anlama geldiğini, başasistanın, şef ve yardımcısının hayatımızda ne kadar belirleyici olduğunu, cerrahinin gerçekten meslek değil bir yaşam biçimi olduğunu, hastaların yalnızca mesaide değil 7/24 hayatımızın içinde olduğunu, kıdemlinin ne olduğunu, bir gün önce başlayanın davranışlarının ne kadar değiştiğini, rotasyon ve tez diye bir şey olduğunu, yalnızca okumanın yetmeyip yazmanın da gerekli olduğunu, bir an önce uzmanlık sınavına girilip uzman olunması gerekliliğini, ameliyatın ne olduğunu, hasta takibinin nasıl olduğunu, yoğun bakımın ne olduğunu, acil ameliyatın diğerlerinden farkını, kıdemli ve hocaların fırçalarının nasıl olduğunu…
Daha anlayacak çok şey var…
“Fellow” olunca,
Uzman olunca,
Başasistan olunca,
Başhekim yardımcısı olunca,
Doçent olunca,
Klinik şefi olunca,
Kurucu klinik şefi olunca,
Profesör olunca,
Bölüm başkanı olunca,
Dekan yardımcısı olunca…
“Anladım”a devam edeceğiz. Sizin de katkılarınızla.
Görüşmek üzere…