Hem nalına hem mıhına vurmaya ne dersiniz!
Elli yıla yakındır tıbbın içerisindeyim de bu Bizans’ın alavereli- dalavereli hekimliğine ve cerrahlığına bir türlü akıl erdiremiyorum, sırrını anlayamıyorum!
Bir şehri ortadan ikiye ayıran bir deniz, bir boğaz nasıl oluyor da iki yaka arasındaki meslektaşlarımda istatistik biliminin muhayyilesini ve sınırlarını zorlayan, hayretâmiz matematiksel anlamlı bir fark ortaya koymaktadır. Tıbbi tahlilleri, standartları, analizleri, yorumları ve kararları değiştirmektedir, anlayamıyorum!
İki gün evvel istenen bir laboratuvar, MR ya da BT tetkiki, “Dam üstünde saksağan!” iddiası ile hangi gayeye matuf olarak tekrar neden istenir veya istettirilir, anlayamıyorum!
Hekimlerin hastaya el sürmeden tıbbi teknolojiye mahkûmiyetleri, anamnez almayı ve fizik muayeneyi bilmediklerinden mi, yoksa unuttuklarından mıdır, anlayamıyorum!
Gerekli bir tetkiki yaptırmamanın vahametinden, gereksiz olanı yaptırmakta, daha da kötü ve vahim sonuçlara yol açabileceğinin farkında olmayan, çarşaf-çarşaf, ne idüğü belirsiz tahlil isteyen pişkin işgüzarları (!) anlayamıyorum!
Doğuştan var olan ve herhangi bir zararı dokunmayan; selim, bir basit kist-kitle neden hemen opere edilir, anlayamıyorum!
İnsanların hasta olup olmadıklarına, nasıl tedavi edileceklerine, hangi ilacın verileceğine, nasıl cerrahi bir yöntem uygulanacağına, ameliyatta hangi ekipman ve malzemeyi kullanacağına, hastanede kaç gün yatacağına, hekimler-cerrahlar mı, yoksa çeşitli mülahazalarla doktorları ırgat, babasını uşağı, hatta köle gören başkaları mı karar verir, anlayamıyorum!
“Taşeron İşçiler” gibi şimdi de “Taşeron Doktorlar!” peyda olup, birilerinin keyfi için duvar diplerinde iş bekleyen ekmek parası yorgunlarını, üç kuruşa çalıştırıp kullanmalarını, anlayamıyorum!
Atmış yıldan beri sessiz sakin ve zararsız bir şekilde ciltte duran bir lipom ya da nevüs, nasıl olur da görülür görülmez cerrahi aciliyet kazanır, anlayamıyorum!
“…Hastalık Başlangıcı!” tabirinin neden bu kadar sık kullanılarak, tıp literatüründe şimdiye kadar görülmemiş derecede çok rastlanılan hastalık (!) grubu oluşturduğunu bir türlü anlayamıyorum!
Hiçbir müsbet bulgusu olmayan, tıbbi-semptomatik modaliteler ile tedavi edilebilecek olan radyolojik bir görüntü-disk neden ameliyat edilir, anlayamıyorum!
Tek bir ilaç ile tedavisi mümkün bir hastalık, neden ısrarla o ilaçtan mahrum bırakılarak semptomatik tercihlerle sık sık kontrole çağırılır, anlayamıyorum!
Ayaktan tedavisi mümkün olan bir hasta, neden ısrarla hastaneye yatırılır veya ameliyat edilir, anlayamıyorum!
Yoksa “Hasta yatağında tedavi edilir!” sözü gerçekten bunun için mi söylenmiştir, anlayamıyorum!
Sadece laboratuvar ve radyolojik tetkiklerine bakılarak, hasta hiç muayene edilmeden hatta yüzüne bile bakılmadan neden tedaviye ya da ameliyata karar verilir, planlanır, alınır, anlayamıyorum!
Her türlü tezyif, tazyik, tahkir, taciz, darp ve hatta cinayetlere rağmen, bu meslek neden bu kadar sevilir ve tercih edilir, genç nesillerin hayallerini süsler, anlayamıyorum!
Kimse alınmasın ama ter dökmeden, nerede ise bu yoldan her geçene (!), hak etmedikleri hâlde kılıfına uydurulup unvan ve akademik paye tevdi edilmesini, talepleri mucibince koltuk, makam ve rütbe ikramını hazmedemiyorum, anlayamıyorum!
“Şeytan azapta gerek!” prensibince mi bilmiyorum ama her şeye rağmen bu insanlar nasıl hâlâ hastalarını muayene, tedavi ve ameliyat edecek doktor ve cerrah bulabiliyorlar, anlayamıyorum!
Bu mesleği hararetle seçenler ve ısrarla sürdürenler, sırf mazoşist oldukları için mi bu tercihleri yapmaktadırlar, yoksa bu meslek ve eğitimi mi onları mazoşist yapmaktadır, hangisi hangisini etkilemektedir, hangisi fail hangisi meful, anlayamıyorum!
Haaa… Bir de anladığım hâlde, neden anlamamazlıktan geldiğimi anlayamıyorum!
Yok. Yok… Rubaimizi hiç unutur muyum!
İHTİYÂR ETTİN BENİ
— • — — /— • — — /— • — — /— • —
(Fâilâtün, Fâilâtün, Fâilâtün, Fâilün)
Bunca gülşen, gül dururken, târumâr ettin beni,
Yok mu insaf sende hiç, ağyâre yâr ettin beni.
Saç ağarmış, gözde fer yok, dizde derman kalmamış,
İntikam almaksa maksat, ihtiyâr ettin beni.