Allah insanı diğer varlıklar arasında şerefli bir varlık olarak yaratmıştır. İnsan, insan olma özelliğini, kişiliğini, şahsiyet ve karakterini muhafaza ederse, meleklerden daha üstün olan bir dereceye yükselir. Eğer insan, nesine esir, şehvetine kul ve köle olarak kesesine taparsa, tüm varlıklardan daha aşağı bir dereceye düşer. Tarih boyunca felsefeciler, kutsal metinler ve peygamberler, insanlara meleklerden daha üstün olmanın yolunu göstermişlerdir. Örneğin Hz. Muhammed (s.a.v.), insanlara şöyle seslenmiştir: “Kesin olarak bilin ki Rabbinizin üzerinizde hakkı vardır, nefsinizin üzerinizde hakkı vardır ve ehlinizin üzerinizde hakkı vardır. Her hak sahibine hakkını ödeyiniz.”[1] Ona göre insan, hak mefhumunun bilincine vararak herkesin hakkına riayet ederse, meleklerden üstün olmanın yoluna girmiş olur. İnsan olarak kişinin değeri, mal, makam, şöhret, saltanat ve benzeri maddi şeylerle değil, insan olma bilinci ile değerlendirilmeli, hak ve hukuka uygun hareket etmesi ile ölçülmelidir. Bu hadiste işaret edildiği gibi insanın Allah’a karşı, kendi nefsine karşı ve ehline karşı görevleri vardır. Ehline derken, sırası ile insanın anne babasına, eşine, çocuklarına, akrabalarına, komşularına, halkına ve tüm insanlara karşı görevleri gelmektedir. Anne baba hakkının, bu görevler arasında önemli bir yeri vardır. Dolayısı ile bu makalemizde Anne baba hakkı üzerinde durmak istiyoruz.
Bilindiği gibi insanın, sosyal hayatta önce Allah’a karşı görevleri bulunmaktadır. İnsanın, Allah’a inanması, O’nu tanıması, O’na karşı olan kulluk görevlerini yerine getirmesi ve O’nun gösterdiği doğruluk çizgisine uygun hayat sürdürmesi icap eder. Allah’a karşı olan görevlerimizden hemen sonra, anne babamıza karşı olan görevlerimiz gelmektedir. Anne baba hakkının son derece önemli olduğu, Kur’ân-ı Kerim’in çeşitli ayetlerinde haber verilmektedir.
وَقَضَى رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِندَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلاَهُمَا فَلاَ تَقُل لَّهُمَا أُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُل لَّهُمَا قَوْلاً كَرِيماً وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُل رَّبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِي صَغِيراً
“Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya–babaya iyi davranmanızı, kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “Öf!” bile deme; onları azarlama; onlara kerim (tatlı ve güzel) söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi, sen de onlara acı” de.”[2]
Bu ayetlerde önce, “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya–babaya iyi davranmanızı, kesin olarak emretti,”[3] denilmektedir. Ona göre her şeyden önce Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak, O’na karşı olan kulluk görevlerimizi yerine getirmek ve O’nun rızasına uygun bir ahlak ve yaşantıyı sürdürmek gerekir. Allah’a itaatten hemen sonra, anne babaya iyilikte bulunma emredilmektedir.
Bu ayette emredilen anne babaya iyilikte bulunma, ötesinde hiçbir iyiliğin düşünülemeyeceği bir görevdir. Çünkü anne baba, insanın en yakın akrabalarıdır. Anne baba ile evlatları arasında kopmaz bağlar bulunmaktadır. Unutmamak gerekir ki anne babada, bebeklerine karşı içgüdüsel şefkat ve yakınlık duygusu bulunmaktadır. Onların çocuklarına karşı yaptıkları iyiliğe denk bir iyilik düşünülemez. Onun için bu ayette onlara iyilikte bulunma, Allah’a ibadet etme ile beraber zikredilmektedir. Yüce Allah başka bir ayette, “Bana ve anne babana şükret”[4] diyerek anne babaya şükretmeyi, Allah’a şükretme ile beraber anmaktadır. İnsan bedeninin görünen kısmının oluşmasında rol oynayanlar, anne ile babadır. Onu yaratan, yaratılışını düzgün kılan ve ona ruhundan üfleyen ise, hiç şüphesiz Yüce Allah’tır. Ona göre insanın hem Allah’a hem de anne ve babasına şükretmesi gerekmektedir.
Bir de bu ayetlerde, “Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “Öf!” bile deme; onları azarlama; onlara kerim (tatlı ve güzel) söz söyle”[5] denilmektedir. Burada, özellikle anne babanın yaşlılık dönemlerinde kendilerine “Öf!” bile dememenin, onlara acı ve sıkıntı verecek, onları üzecek her türlü söz ve harekette bulunmamanın gerektiği vurgulanmaktadır. Şunu unutmamak gerekir ki insanların anne ve babalarına kırıcı ve incitici söz söylememelerinin ayet ile yasaklanması, anne babanın yaşlılık dönemine mahsus değildir. İnsanın, hiçbir zaman anne babasına bu tür sözleri söylememesi ve onların kalbini kıracak, onları üzecek hareketlerde bulunmaması gerekmektedir.
Bu ayette geçen “kerim söz” kavramı, saygı ifade eden tatlı, güzel ve yumuşak söz anlamındadır. Bir insanın anne, baba ve diğer aile büyüklerine karşı söylemesi en uygun olan kelime veya onların huzurundaki en güzel konuşma tarzı, ancak bu ayette ifade edilen “kerim söz” ile gerçekleşebilmektedir. Çünkü bu ayette yer alan bu kavram, yumuşaklık, tevazu ve saygının en güzel şeklini ifade etmektedir. Ayrıca bu ifade, Kur’ân’ın anne babaya karşı olan görevlerimizle ilgili hassasiyetini en güzel bir şekilde ortaya koymaktadır.
Rivayet edildiğine göre Hz. Ömer (ö. 23/643), bu ayette geçen “kerim söz” ifadesini, insanın anne babasına kendi isimleriyle değil, onlara “Anneciğim!”, “Babacığım!” diye hitap etmesi şeklinde yorumlamıştır.[6] İnsanın bu tür kelimelerle anne babasına hitap etmesi, onlara karşı gösterdiği saygının sözlü ifadelerle dışarıya yansımasıdır.
Dikkat edilirse, bu ayette önce yaşlı anne–babaya “Öf!” bile dememenin ve onlara kırıcı olan herhangi bir sözü söylememenin gerektiği vurgulanmakta ve ondan sonra onlara “kerim söz” söyleme emredilmektedir. Buna göre “kerim söz”ü, kırıcı ve azarlayıcı ifadelerin zıttı bir ifade tarzı olarak algılamamız mümkündür.[7] Anne baba hakkı üzerinde bu derece önemle duran Kur’ân’ın başka yerlerinde de bu konuda emir ve bilgiler verilmektedir. Bu konu ile ilgili olan ayetlerden bazıları şöyledir:
“Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.”[8]
“Biz insana, anne babasına iyilik etmesini emrettik. Şayet onlar seni, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, bu takdirde onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak bana olacaktır ve ben yapmakta olduklarınızı size haber vereceğim.”[9]
“İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: “Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır.” Eğer, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seninle uğraşırlarsa, onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz ancak banadır. Ben de size yapmakta olduğunuz şeyleri haber vereceğim.”[10]
Görüldüğü gibi bu ayetlerde, annenin insan üzerindeki hakkının, babanın hakkından daha fazla olduğuna işaret edilmektedir. Bir adam, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in huzuruna gelerek, “Ya Rasûlallah! Benim iyiliğime en layık olan insan kimdir?” diye sorar. Hz. Muhammed (s.a.v.), “Annendir” diye cevap verir. Adam, “Ondan sonra kimdir?” diye sorar. Hz. Muhammed (s.a.v.), tekrar “Annendir” diye cevap verir. Adam, yine “Ondan sonra kimdir?” diye sorar. Hz. Muhammed (s.a.v.), yine “Annendir” diye cevap verir. Adam, dördüncü defa “Ondan sonra kimdir?” diye soruca, Hz. Muhammed (s.a.v.), bu sefer “babandır” diye cevap verir.[11] Buna göre annenin evladı üzerindeki hakkı, babanın evladı üzerindeki haktan üç kat fazladır ve babanın hakkı, dördüncü derecede gelmektedir. İnsanlar, canlılar arasında beslenmesi, büyütülmesi, eğitilmesi ve olgunlaştırılması en zor olan varlıktır. Özellikle doğumundan sonra bebeğin bakımı, başlı başına bir iştir. Bu iş, bilgi, beceri, kültür, anlayış ve sabır ister. Onun için annelerin birçok yönden eğitimli olmaları gerekmektedir; haliyle onlara karşı olan saygı ve hürmet de, o derece fazla olacaktır. Hz. Muhammed (s.a.v.), anne babaya karşı gelmeyi, Allah’a ortak koşmayı ve yalan söylemeyi, büyük günahların en büyüklerinden olduklarını haber vermiştir.[12]
Ona göre anne babamıza karşı olan görevlerimizi, bilinçli bir şekilde yerine getirmemiz gerekmektedir.
Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
KAYNAKLAR
[1] Buhari, Savm, 51; Edeb, 86; Tirmizi, Zühd, 64.
[2] el-İsrâ 17/23, 24.
[3] el-İsrâ 17/23.
[4] Lokman 31/14.
[5] el-İsrâ 17/23.
[6] er-Râzî, Mefâtihu’l-Ğayb, XX, 192; Muhammed b. Yusuf Ebû Hayyan, el-Bahru’l-Muhît, Beyrut 1992, VII, 37.
[7] Nurettin Turgay, “Kur’ân’da Söz”, Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Diyarbakır 2005, cilt: VII, sayı: I, s. 132.
[8] en-Nisa 4/36.
[9] el-Ankebût 29/8.
[10] Lokmân 31/14, 15.
[11] Muhammed İbn Allan, Delilu’l-Falihîn li turki Riyâzi’s-Salihin, Daru’l-Fikr, Beyrut tsz. II, 150.
[12] Buhârî, Edeb, 1; Müslim, İmân, 143, 144.