‘Bizde gündem çok hızlı değişir’ diye, sıkça yazıyorum. Süper kupa finali, bu yıl Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da oynanacaktı. Önce takımlar, mırın kırın ettiler. Sonra, zoraki de olsa uçaklara atlayıp gittiler.
Şöyle, tarihte kısa bir yolculuk yapıp geriye bakalım: Kupanın adı, eskiden ‘Cumhurbaşkanlığı Kupası’ydı. Lig şampiyonuyla, Türkiye kupası galibi olan takımlar, başkentimiz Ankara’da son bir maç yaparlardı. Kazanan takıma, kupayı bizzat Cumhurbaşkanlarımız vererek onurlandırırdı. Önce, kupanın adını ‘federasyon kupası’ olarak değiştirdiler. Böylece, maçın Ankara’da yapılmasına ve Cumhurbaşkanının da maça gelmesine gerek de kalmadı. Futbol Federasyonu yetkililerinin paşa gönüllerine göre, nerde yapılmasını isterlerse o şehrimizde yapılır oldu.
Suudi dostlarımız, gelin kupa maçınızı bizde oynayın diye rica etmişler. Anlayacağınız, tamamen duygusal yani. Hem önlerinde, hazır örnekler de var. Başka ülkeler de, kupa maçlarını, Arabistan’da oynamışlardı. Suudi gazeteci Kaşıkçı’nın, İstanbul’da elçilik binasında öldürülmesinden sonra, onlarla olan ilişkilerimiz gerilip, limoni olmuştu. Suudiler, dünyanın petrol zenginleri. Bolca petrodolarları var ve nereye koyacaklarını çoğu zaman bilemiyorlar. 1974 Kıbrıs Harekatında, acilen uçak benzini istediğimizde, ‘paranız varsa ne ala, paranız yoksa havanızı alırsınız’ dediklerini unutmamıştık. Doğrusu, üç beş yılda bir, ekonomide başımız sıkışınca, onlardan para istemeye de alışmıştık.
Bir çırpıda, Futbol Federasyonu’muzla Suudi şirket arasında, biraz dolar karşılığında, yazılı anlaşmalar yapıldı. Anlaşmalarda neler yazıldı, neler yazılmadı, çoğu zaman sıkıntımız olan yeşil dolarları da görünce, gözümüz kamaşınca, bizimkiler neleri yazmayı unutuverdiler, işte onu bilemiyoruz.
Türkiye Futbol Federasyonu yetkilileri olarak, anlaşma imzalanmadan önce, Dış İşleri Bakanlığı’mıza danışılarak, onların fikri ve görüşleri alındı mı, anlaşmaya hangi maddeler konulacak, hangileri çıkartılacak diplomatlarımızla tartışıldı mı? FIFA ve UEFA kurallarına bakıldı mı? Anlaşmalar, çoğu zaman olduğu gibi, kapalı kapılar ardında yapılmış gibi. Neler yazılmış, belli değil.
İmzalamadan önce onlara, ‘bak benim Suudi arkadaşım, bizim takımlarımız, böyle maçlara üzerlerinde Atatürk resmi bulunan formalarla ve ellerinde ‘Yurtta Sulh, Dünyada Sulh’ ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ gibi yazılı pankartlarla çıkarlar’, denildi mi, yoksa unutuldu mu? Özlü sözler: İş ehline verilmezse kıyamet yaklaşmış demektir. (Hz. Muhammed). Kaptanı usta olmayan gemiye, her rüzgar kötüdür. (George Herbert)
Bunların önceden yazılı olarak, tek tek belirtilmesi lazımdı. Dış İşleri diplomatlarınız, ikili ilişkilerde neyin yazılıp yazılmayacağını çok iyi bilirlerdi de, onlara sormak zahmetinde bulunuldu mu yoksa gerek görülmedi mi? Ah şu çil çil yeşil dolarlar var ya, onlar federasyon görevlilerimizin gözlerini kamaştırdı zahir. Hataları varsa da, işte bu yeşil dolarlar yüzündendir. Bunları, gidip anlaşmaya imza atanlara sormalı. Hani, ‘iş bilmeyen dervişler, döner b*kunu avuçlar’ diye boşuna söylememişler.
Yahu, bu Suudi’lerin zihniyet ve davranışları önceden bilinmiyor muydu. Bunların devlet adamları, Ankara’ya geldiklerinde Anıt Kabri asla ziyaret etmezler. Kapattıkları otelin kral dairelerine, devlet büyüklerimizi ayaklarına getirerek hatıra fotoğrafı çektirirlerdi.. Onların Atatürk düşmanı olduklarını, yediden yetmişe biliyorduk. Maçta da, öyle davranacaklarına hiç şaşırmamamız lazımdı.
Takımlarımız haklı olarak maça çıkmayıp ülkeye geri dönünce, medyaya da gün doğmuş oldu. Mikrofonun karşısına geçen, aldı sazı eline, ona buna, federasyona ve Suudilere verip veriştirdi.
Gazeteden okuyoruz: ‘Süper Kupa maçının organizatörü Riyadh Season, yaptığı açıklama ile sessizliğini bozup Galatasaray ve Fenerbahçe’yi suçladı: Maçın, kapsamı dışında herhangi bir slogan olmaksızın yapılmasını gerektiren yönetmelik ve düzenlemelerin zamanında yapılmasını bekliyorduk. Bu konu önceki toplantılarda TFF ile görüşülmüştü. Türkiye Cumhuriyeti’nin milli marşının çalınması, stadyum içinde ve tribünlerde Türk bayraklarının sergilenmesi konusunda anlaşmaya varmıştık. Bu anlaşmaya rağmen, iki takımın da anlaşmaya uymaması üzücü oldu ve bu da maçın yapılamamasına yol açtı. ‘Bize bildirilmedi’ dense de kulüpler, günler önce Atatürk pankartlarına ve tişörtlerine dair bilgiyi TFF’ye iletmişti. Hatta federasyonun hazırladığı resmi organizasyon planlamasında ‘100 kişilik ekiple Türk Bayrağı, Atatürk Posteri ve kulüp armaları’ maddesi de yer alıyordu’..
Olan olmuş, şimdi kıvırtan kıvırtana. Artık iş, bir günah keçisi bulmaya kaldı ve günah keçisi olarak, federasyon başkanı bulundu. Bugün yarın koltuğundan istifa ederse hiç şaşırmayın. İstifa etmez de orada pişkin pişkin oturmaya devam ederse, hiç kuşkunuz olmasın, emir buyrulursa istifa ettirilir. Zaten son iki olay nedeniyle, başkan Bütyükekşi, oldukça yıpranmıştı. Birincisi, Ankaragücü kulübü başkanının hakemi yumruklaması, ikincisi de İstanbulspor takımının maç oynanırken kulüp başkanının talimatıyla sahadan çekilmesiydi. Bu son olay da, bardağı taşıran son damla oldu.
Cevaplanması gereken bazı sorular var. Suudilerle önceden anlaşma yapılmasını hangi merci, kim ve neden istemişti? Federasyon başkanı, yukarıdan izin almadan bu işleri tek başına kotarabilir miydi? ‘Amma da safsın hocam, federasyon başkanı yukarıdan izin almadan memleketine bile gidemez’ diyenleri duyar gibi oluyorum. Doğrusu, Ronaldo kadar bile olamadık. Adam Arabistan’da nikahsız yaşıyor, yasak olmasına rağmen posterleri her yerde. Ben de, ona yanıyorum. 2024 ün, sağlık başta olmak üzere, huzur, barış ve mutluluklar getirmesini dilerim.
2 yorum
Bende hepsine katılıyorum Haldun ve iki klüpte çok güzel bir davranış sergilediler kimsenin istifa etmesinide beklemiyorum doğrusu
Başta Fenerbahce kulübü başkanı Ali Koç ve Galatasaray başkanı Dursun Özbek i kutluyorum.Bu ülkeyi kuranları hatırlatmalar bir ortaca devlet yönetimini gösteren Katil ve halkının zenginliklerini sadece ailece el koyan,kadın haklarının yerlerde sürüldüğü bu ülkede maç oynatıcısı.Turk halkı artık dur dedi bu kadar Arap seviciligi olamaz dedi