2 Ocak 2023 tarihli bir gazetede “Tedavi değil işkence” başlığı ve “bir anne alternatif tıp adıyla çocuğunu 15 günde bir 36 saat aç bırakıyor” alt başlığı ile verilen haberde 7-8 yaşında olduğu tahmin edilen bir kız çocuğunun eridiğini gösteren fotoğraf ve annesinin uyguladığı işkenceye varan sözde alternatif tıp uygulamaları (yüzüne sülük atma gibi) içleri sızlatan bir haberdi ve bu makalenin yazılmasına neden oldu.
Son birkaç yıldır tıbbi literatür ve diyet programlarında adına sıkça rastladığımız “aralıklı oruç” (intermittent fasting) bazı metabolik yararları olduğu gösterilmiş bir tür programlı beslenmedir. Özellikle son 20 yılda giderek artan oranda hareketsiz yaşam ve kalori değeri oldukça yüksek atıştırmalıkların özellikle akşam ve gece saatlerinde tüketilmesi başta obezite olmak üzere bir dizi metabolik sorunu beraberinde getirmiştir. Tip II diyabet (T2DM), hipertansiyon, karaciğer yağlanması, kalp damar hastalıkları bunlardan en sık görülen ve yaşamsal önemi olanlarıdır. Ne yazık ki sadece erişkinler değil zamanının çoğunu bilgisayar veya akıllı telefonlarla geçiren, kalorisi yüksek atıştırmalık yiyecek ve içecekleri bolca tüketen, sokakta oynama kültürünü kaybettirdiğimiz çocuklarımızda risk altındadır obezite ve ilişkili metabolik hastalıklar açısından.
Sürdürülebilir sağlıklı bir yaşam için gerekli olan; yeterli ve dengeli beslenme ve hareketli bir yaşamdır. Bu basit iki kurala uyan bireyler için herhangi bir beslenme programına ihtiyaç yoktur, zorunlu beslenme programı gerektiren sporcular gibi bazı gruplar ve şeker hastalığı gibi hastalıklar dışında. Son zamanların modası aralıklı oruç dahil birçok popüler beslenme programı veya diyetler; kilo vermek ve daha sağlıklı bir vücut yapısına sahip olmak için birçok insanın başvurduğu yöntemlerdir. Hekimlik hayatımda edindiğim bir tecrübe bu diyetlerin herhangi biri ile kısa sürede kilo vermeyi hedefleyen insanların diyeti bıraktıktan sonra hızla eski kilolarına ulaştıkları hatta çoğu kez eskisinden de fazla kilo aldıklarıdır. Yaşamları boyunca hep kilo verme derdinde olan, sürekli diyetisyene giden ve ne zaman karşılaşsanız diyet yaptığını söyleyen insanlardır genelde bu bahsettiklerim. Burada uzun uzun bu diyet programlarından bahsetmek yerine, özetle söylemek gerekir ise sağlıklı bir yaşam; ideal kiloda olmak ve bunu korumak için yaşam boyu yeterli ve dengeli bir şekilde sağlıklı beslenme alışkanlığı edinmek ve hareketli bir yaşam sürdürmekle mümkündür. Yeterli ve dengeli beslenmeden kasıt yağ, protein, karbonhidrat, mineral ve vitaminleri içeren olabildiğince mevsiminde ve taze, güvenilir besin öğeleri ile hazırlanmış yiyecek ve içecekleri ihtiyacımız kadar tüketmektir. Vücudun bazal kalori ihtiyacı dahil harcadığımız kaloriyi karşılayacak miktarda kalori değerinde besini iyice çiğneyerek ve mideyi aşırı doldurmaktan kaçınarak daha çok günün hareketli saatlerinde tüketerek, endokrin veya metabolik bir bozukluk yoksa herhangi bir diyet uygulamaya gerek kalmadan kilo alınmaz ve yaşam boyu ideal kiloyu korumak mümkündür. Ancak çağımızın koşullarında gerçek yaşam verilerine bakıldığında bu basit formül birçok bahane ileri sürülerek uygulanmamaktadır. Bunun sonucu olarak ortaya çıkan obezite ve ilişkili metabolik hastalıklar ülkemiz dahil birçok ülkenin önemli sağlık problemlerinden biridir ve tedavi maliyeti de oldukça yüksektir. Obezite ve ilişkili metabolik hastalıkları önlemenin en ucuz ve kolay yolu yukarıda da bahsettiğimiz gibi sağlıklı beslenme ve hareketli yaşam ise de bunu uygulayabilen insan sayısı azdır ve birçok insan diyet uygulamalarına başvurmaktadır. Bu uygulamalardan biri olan aralıklı oruçtan bazı tedavi edici yanları da gösterilmesi nedeniyle ve yukarıda bahsettiğim basında çıkan haber dolayısıyla yanlış uygulamalardan kaçınmak için ayrıntılı bahsetmeye çalışacağım.
Tıbbi literatür arama motoru olan “pubmed” e “intermittent fasting” anahtar kelimeleri ile girildiğinde son on yılda aralıklı oruçla ilgili 2025 makale çıkıyor. Yani konu sadece popular basını değil gerçek bilimsel basınını da yakından ilgilendirmekte. Anlatacaklarım bu bilimsel yayınlar ışığında ve kendi hekimlik deneyimlerim doğrultusunda olacaktır.
Çağımızın salgını olan metabolik sendrom (MS), özellikle karın ve bel bölgesini tutan santral obezite, insülin direnci, kan yağları yüksekliği, hipertansiyon gibi metabolik bozuklukların bir bileşkesi olarak tanımlanır. MS aynı zamanda T2DM, kardiyovasküler hastalıklar, inflamatuvar ve pıhtılaşma hastalıkları, yağlı karaciğer hastalığı kolesterol safra taşı hastalığı ve üreme bozuklukları içinde risk faktörlerinden biri olarak kabul edilmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri’nde MS prevalansının %22-35 olduğu tahmin edilmektedir. ABD’deki yetişkinlerin yaklaşık %35’i ön-diyabet hastasıdır ve bunların %15-30’u müdahale edilmediği takdirde 5 yıl içinde T2DM geliştirecektir. Dünya genelinde T2DM insidansı, artan obezite prevalansı ile ilişkili olarak epidemik seviyelere yaklaşmaktadır. ABD de yetişkinlerin %75’inden fazlasının 2030 yılına kadar aşırı kilolu veya obez olacağı ve bunların ~%25’inin ≥35 kg/m2 vücut kitle indeksi ile tanımlanan şiddetli obeziteye sahip olacağı tahmin edilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, yılda 17,9 milyon kişi yani tüm nedenlerden ölenlerin yaklaşık üçte biri kardiyovasküler hastalıklar nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Ülkemizde de benzer bir tablo vardır ve obezite açısından Türkiye Avrupa’nın birincisidir.
MS gelişimine katkıda bulunan değiştirilebilir ve değiştirilemez risk faktörleri vardır. Değiştirilebilir risk faktörleri arasında sigara, obezite, hipertansiyon, kan yağları bozuklukları, sağlıksız beslenme, fiziksel aktivite eksikliği ve diyabet yer almaktadır. Bu risk faktörlerinin kontrolü ölüm oranının azaltılmasına katkıda bulunur. Sigaranın bırakılması, fiziksel aktivitenin artırılması veya normal vücut ağırlığının korunması gibi yaşam tarzı düzenlemeleri kardiyovasküler hastalık riskini azaltır. Dünyada artan obezite sorunu ile birlikte, diyet değişiklikleri önemli bir değiştirilebilir faktör olmuş ve kalori ve vücut kütlesini azaltmayı hedefleyen yeni ve etkili diyet çözümleri arayışının devam etmesine yol açmıştır. İşte bu çözümlerden birisi de son yıllarda adı diyet listelerinde sıkça geçen aralıklı oruçtur.
Açlıkla hastalıkların tedavisinin geçmişi antik çağa uzanmaktadır. Modern tıbbın babası Hipokrat “To eat when you are sick, is to feed your illness” yani “hasta olduğunuzda yerseniz hastalığınızı beslersiniz” aforizması ile açlıkla tedavi konusunda tarihe nor düşmüştür. Antik Yunan’da açlığın bilişsel fonksiyonları düzelttiği, Antik Yunan yazarlarından Plutarkhos’un oruç tutmanın ilaç kullanmaktan daha iyi olduğunu yazdığı bilinmektedir. Toksikolojinin kurucusu ve Hipokrat ve Galen ile birlikte modern Batı tıbbının üç babasından biri olan Philip Paracelsus “Oruç en büyük ilaç ve içimizdeki hekim” diye yazmıştır. ABD’nin kurucularından Benjamin Franklin (1706-1790) “İlaçların en iyisi istirahat ve oruçtur” şeklinde söylemi ile oruç hakkında fikrini ortaya koymuştur. Bilinen bir gerçekte oruçun yaygın olarak ruhani amaçlarla neredeyse her büyük dinin bir parçası olmaya devam ediyor olmasıdır. Bu bağlamda oruç esasında İslam kültüründe 15 asırdan beri var olan bir ibadet biçimidir. İslamiyet te oruç farz olarak Ramazan ayında, sünnet olarak üç aylarda ve nafile zamanlarda; hem günün belli zaman diliminde aç kalarak nefsi terbiye etmek, vücudu fazlalıklardan ve kötülüklerden arındırmak hem de açların halinden anlayarak yardımlaşma kültürünü özümsemek ve yerine getirmektir. Ancak felsefesi bu olan dini görev olarak oruç tutmak ne yazık ki günümüzde biraz amacından sapmış olarak lüks restoran, otel veya tatil yerlerinde belli bir zaman aç kaldıktan sonra, daha akşam ezanının bitmesi beklenmeden, iftar duası edilmeden, hatta besmele bile çekilmeden adeta kıtlıktan çıkmışçasına 3-5 dakika içinde iftar ve sahurlarda ziyafet sofralarında tıka basa yiyip içmek şeklinde, yada oruç tuttuğunu adeta herkese göstermek istercesine çıkar amaçlı da uygulanabilmektedir. Birçok kişiden de duymuşluğum vardır “bir ay ramazan tuttum bir gram bile kilo veremedim diye”, kuşkusuz yukarıda tanımladığım şekilde bir oruç ile ne kilo verilip vücut arındırılabilir, ne de orucun felsefesine uygun bir ibadet yapılmış olur.
Son zamanlarda sadece MS tedavisi için değil kanser hastalarında da fazla beslenmenin kanser hücrelerini de besleyip medikal tedavinin etkinliğini azaltacağı düşünülerek tamamlayıcı tedavi olarak aralıklı oruç önerilmektedir .
Bilimsel anlamda aralıklı oruç günün belli zamanlarında veya haftanın belli günlerinde aç kalıp, kalan zamanlarda beslenme şeklinde tanımlanabilir. Bu zamanlamanın birkaç şekli olmakla birlikte en çok uygulananları; ya günün 16 saati aç kalıp 8 saatinde beslenme (16/8), yada haftanın 5 günü normal beslenip 2 günü kısıtlı kalori (en fazla günde 500 kalori veya bir öğün yeme) almak şeklindedir. Açlık dönemlerinde kalori ihtiyacı vücut yağlarının yanması ile sağlandığı için kilo vermede etkili olur. Ancak unutulmaması gereken açlık dönemini takip eden yeme döneminde aşırı kalori alınmasına yol açacak şekilde yenilip içilirse yakılan yağların yeri daha fazlasıyla doldurulur ve program amacına ulaşmamış olur. Bu nedenle 8 saat ile sınırlı olan yeme içme döneminde ölçüyü kaçırmamak gerekir. Açlık dönemlerinde su yeterince tüketilmelidir. Şekersiz veya süt ilavesiz çay, kahve ve bitki çayları içilebilir.
Uzman kontrolünde yapıldığında aralıklı orucun ciddi bir yan etkisi olmamakla birlikte hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü), halsizlik ve baş dönmesi olabilir. Özellikle ağızdan şeker ilacı veya insulin kullanan hastaların bu konuda uyarılması gerekir. Yaşlı hastalarda bu durum düşme sonucu yaralanma ve kırıklara yol açabilir. Yine hipoglisemi bazı kalp damar sorunlarını da tetikleyebilir. Buna ek olarak, yeterli protein alınmaz ise aralıklı oruç kas kaybına yol açabilir.
Aralıklı orucun uygulanmaması gereken gruplar ve hastalar vardır. Hormonal dengesizlikleri olanlar, hamile ve emziren kadınlar, çocuklar, ileri yaştakiler, bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaç kullanmak zorunda olan organ nakli hastaları dahil olmak üzere bağışıklık yetersizliği olanlar, yeme bozukluğu olanlar veya demans hastaları aralıklı oruçtan kaçınmalıdır. Makale girişinde atıfta bulunduğumuz gazete haberinde yer aldığı gibi özellikle çocuklarda; beslenme bozukluğuna, zihinsel ve bedensel gelişme geriliğine yol açacağından aralıklı oruç kesinlikle uygulanmamalıdır.
Sözümüzü az yemenin kerameti ile bitirelim. Hekimlerin piri İbn-i Sina’ya sormuşlar “hastalıkların önemli nedeni nedir” diye, üstadın cevabı ”bir yediğini sindirmeden yeniden yemektir” olmuş…
Kaynaklar
- Welton S ve ark. Intermittent fasting and weight loss: Systematic review. Can Fam Physician. 2020 Feb;66(2):117-125
- Patterson RE, Sears DD. Metabolic Effects of Intermittent Fasting. Annu Rev Nutr. 2017 Aug 21;37:371-393
- Dong TA. Ve ark. Intermittent Fasting: A Heart Healthy Dietary Pattern? Am J Med. 2020 Aug;133(8):901-907
- Varady KA ve ark. Clinical application of intermittent fasting for weight loss: progress and future directions. Nat Rev Endocrinol. 2022 May;18(5):309-321
- Patikorn C Intermittent Fasting and Obesity-Related Health Outcomes: An Umbrella Review of Meta-analyses of Randomized Clinical Trials. JAMA Netw Open. 2021 Dec 1;4(12):e2139558..
- Vasim I, Intermittent Fasting and Metabolic Health Nutrients. 2022 Jan 31;14(3):631
1 yorum
Okuyanlar için, çok değerli bilimsel açıklamalar. Teşekkürler sayın hocam.