Tanımlanmaya sığmayan her yeni bilgi ile gelişen bazen de değişen bilimle çok eski zamanlardan beri uğraşılmıştır. Keşifler yapan bilim insanı bütün insanlığın önünde yürüyen büyük bir kılavuz gibidir. Tarih boyunca anılır.
Eflatun’un öğrencisi olan Aristo MÖ 384-321 yılları arasında yaşamıştır. Stagira adlı Yunan kolonisinde doğmuştur. Bundan dolayı Avrupa dillerinde Aristo asıl ismi yerine çok kere "Stagiralı anlamına gelen "Stagirite" diye de anılır. Babası Makedonya Kralı Filip’in özel hekimiydi. Aristo 17 yaşında iken, Atina’da Eflatun’nun açmış olduğu Akademiye devam etmeye başlamıştı. Aristo, hocası Eflatun’un M.Ö. 347 yılında ölümü üzerine Ege Denizini geçip bugün Midilli dediğimiz Lesbos Adasına gelmiş fakat bir süre sonra MÖ 342’de Makedonya Kralı Filip’in oğlu Büyük İskender’e hoca olarak görevlendirilmiştir.
Aristo Anadolu kıyılarında bulunduğu sırada ilk yapıtı olan biyoloji kitaplarını yazmıştır. Biyoloji dışında fizik ve metafizikle ilgili yapıtlarını da Atina’da hocalığı sırasında yazmıştır. Aristo hocası Eflatun ve atom üzerine düşünceleri olan Demokritos’dan farklı düşünceler açıklamıştır.
Aristo göklerden bahsederken en mükemmel şeklin daire ve en mükemmel hareketin de dairesel hareket olduğunu hocası Eflatun, gibi kabul etmiştir. Gökler, Aristo’ya göre ortada, kısmen okyanuslarla örtülmüş yeryüzü, yani toprak olmak üzere, önce atmosfer küresi, sonra sırasıyla su, hava, ateş küreleri, onun üstünde gezegenlerin dolaştığı gökler, sonra durağan yıldızların göğü ve bütün bu göklerin üstünde bu ulu evren sisteminin ahenkli dairesel hareketini veren en yüksek gök yahut ilk dürtücü gök vardır. Aristo’nun gökler hakkındaki düşünceleri İslam astronomisine olduğu gibi geçmiştir.
Ay altındaki evrende dışarıdan gelen bir iş ve etki olmadıkça yani nesneler kendi yerlerinde oldukça dinginlik halindedirler. Örneğin; yerde bulunan taş dinginlikte, havaya atılan taş harekettedir; çünkü taşın yeri yerin merkezidir. İşte Aristo için düşmenin nedeni budur. Fakat göklerden gelen bir iş ve etki vardır ki, en üstteki gökte meydana gelerek yakından yakına bulaşarak en alttaki göğe yani bizim dünyamıza değen göğe kadar gelir. İşte bu yollardır ki gök yere etki yapar. Bunlara dair ayrıntılı bilgi Aristo’nun Meteoroloji adlı yapıtında bulunmaktadır.
Aristo’ya göre bir cismin yer değiştirmesi, yani herhangi bir hızla herhangi bir yöne hareketi, güç ve direnç dediği iki gücün bileşkesidir. Güçsüz hareket meydana gelemez, dirençsiz ise hareketin bir anda meydana gelip bitmesi gerekir ki, bu da deneye uygun değildir. Daha açık olarak denilebilir ki, Aristo için nesne güçle doğru, dirençle ters orantılı hareket eder. Fakat direnç güce eşit olunca hareket kalmaz. İşte Aristo fizikle ilgili bu konuda bir yanılgıya düşmüş, bu yanılgı Galileo’ya kadar sürüp gitmiştir.
Zamanın hocaları Aristo fiziğine dayanarak on libre ağırlığındaki bir nesnenin belirli bir yükseklikten yere düşmek için bir libre ağırlığındaki bir nesneden onda biri kadar az zaman harcayacağını savunur ve bu dersleri vakar ve ciddiyetle dershanelerde öğrencilerine verdikleri sırada Galileo bir gün Piza’nın ünlü eğri kulesine çıkarak biri 10, öteki 1 librelik iki nesneyi aşağı bırakır. Her iki nesne de hemen hemen aynı zamanda yere düşer ve Galieo, sayın öğretmenlerin bu deneye dikkatlerini rica eder. Fakat sayın öğretmenler, Aristo’nun yanlışa düşmesi olanaksız olduğu için, gözlerinin kendilerini aldattığında direnirler. Galileo kimse tarafından sevilmez olur. Tıpkı bazı zamanlar Einstein’ın Berlin’de başına geldiği gibi, Galilleo derslerde ıslıklarla karşılanır. Sonunda, bir teleskop yaparak Jüpiter gezegeninin aylarına bakmaları için zamanın bilginlerini davet eder. Fakat Aristo, Jüpiter’in böyle uydularından söz etmediği için bakmayı bile kabul etmezler ve hatta bu uyduları kim görürse görsün kesinlikle yanlış görmüş olacağını ileri sürerler.
Aristo "Hayvanlar Hakkında Araştırmalar" diye bir biyoloji kitabı yazmıştır. Biyoloji ile ilgili diğer yapıtları da hayvanların organlarına ve çoğalmalarına ilişkin konulardır. Hayvanlar üzerinde öğrenip benzetme yoluyla insanın iç organları hakkında bilgi elde edileceğini söylemiştir. Bu bilgiler insanların ölüleri üzerinde incelemenin yapılmadığını gösteriyor. Bu da insan organizmasının geç anlaşılmasını ve insan organları hakkında yanlış bilgiler verilmesine neden olmuştur. Örneğin; Aristo insan böbreğinin öküz böbreği gibi parçalardan oluştuğunu söyler, halbuki bu yanlıştır. O zamanlar doğumda veya henüz bir isim almadan ölen çocukların incelenmesine izin verilirdi, Aristo’yu yanıltan da doğduklarında veya doğmadan düşükle kaybedilenlerin organların gelişmiş insanınki ile mukayese etmiş olması olabilir.