Yasalarda asistan tanımı yapılmıştır ama görev ve yetkilerinin açık olarak belirlenmediği konusunda yaygın tartışmalar vardır. 18.07.2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Yönetmeliği’ne göre tıp asistanları şu şekilde tanımlanmaktadır:
Madde 14-(1)Uzmanlık öğrencisi; kurumlarındaki kadro unvanı ne olursa olsun, tıpta ve diş hekimliğinde uzmanlık ana veya yan dallarından birinde uzman olarak yetiştirilmek amacıyla, bu Yönetmelik ve ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde eğitim ve öğrenim gören, araştırma ve uygulama yapan tabip veya diş hekimidir.
Tabip unvanı aldıktan sonra Tıp Fakültesi hastaneleri ve Uygulama ve Araştırma hastanelerinde görev yapan, eğitim ve öğretim gören asistanların görev tanımı Tıpta Uzmanlık Yönetmeliği’nin 26. maddesinin üçüncü fıkrasında şu şekildedir: “Uzmanlık öğrencisi, eğitim sorumlusunun gözetim ve denetiminde, araştırma ve eğitim çalışmalarında ve sağlık hizmeti sunumunda görev alır, deontolojik ve etik kurallara uyar.”
Özellikle sağlık alanında uzmanlık gerektiren hizmette, bilimsel ve klinik araştırma ve çalışmalarda, akademik süreçte temel faktör olan asistanların hakettikleri saygı ve önemi gördüklerini söyleyebiliyor muyuz? Asistanların, kendilerinin ve ülkenin geleceğinde sağlık alanında belirleyici olacak asistanlık sürecinin öneminin ve onurunun yeterince farkında olduklarını ya da yaşayabildiklerini düşünüyor muyuz? Asistanlık bir hekim için korkulu, kâbus dolu bir rüya ve sancılı bir süreç midir, yoksa onur duyacakları, mutlu olacakları bir aşama mıdır? Bu konu üzerinde ne kadar duruyor, sağlıklı değerlendirme yapabiliyoruz?
Asistanların aktif eylemlerinde ve pasif direnişlerinde mutsuzluklarını, sıkıntılarını görmek mümkün. Tıp fakültelerinin sayısının ve kontenjanlarının artması, uzmanlaşmaya yönelik sağlık sistemi, sağlıkta kalite, altyapı, eğitim-öğretim ve sağlık hizmeti niteliği sorunları, sürekli değişen, yamalar yapılan yasalar ve standartlar konusunda yaşanan sorunlar ve bu ve benzeri sorunların giderek büyümesi, sağlık alanında tüm paydaşlarda olduğu gibi yaklaşık yirmi bin asistan üzerinde de etkili olmakta ve doğrudan ülkemizin sağlık alanında geleceğini olumsuz etkilemektedir.
Asistanların özellikle dile getirdikleri sorunlar olan iş yükü ağırlığı, özlük hakları sorunu, maaş ve ücretlerde yetersizlik, eğitim ve öğretimin yetersizliği, angarya, performans sisteminin olumsuz etkileri doğrudan uygulanan sağlık sistemi ile ilgilidir. Altyapısı tamamlanmamış, niteliği tartışmalı çok sayıda tıp fakültesinin açılmış olması, uygulama ve araştırma hastanelerinin sayısının artmış olması, artan asistan talebi, bu talebin kısmen haklı nedenlerle karşılanamaması sebebiyle artan iş yükü, çalışma usulleri, özlük hakları ve eğitim konularında standartların olmaması, ana bilim dalları ve kliniklerde kişisel yaklaşımların belirleyici hâle gelmesi, zaten sayıları yetersiz olan ve performans uygulamaları ve sağlıkta ticarileşme sonrası ciddi sorunlar yaşayan öğretim üyelerinin eğitim ve öğretim alanından giderek uzaklaşmak durumunda kalmaları, sağlık hizmetlerinin ağırlıklı olarak asistanlar üzerine kalması sonucu yaşanan sorunlar, hasta-sağlık çalışanı ilişkilerinin olumsuz bir şekilde bozulması, sağlık alanında yaşanan sorunların nedeninin hekim olarak görülerek hekime uygulanan şiddet, tıp fakültelerinin sorunları nedeni ile yetersiz eğitim-öğretim sonrası uzmanlık eğitimine başlayan asistanların yaşadığı ve yaşattığı sorunların tamamı sağlık sistemi ile ilgilidir.
Çözüm yöntemi olarak en temel sorun uzerinde durmak yerine yamalar yapmak çare olmuyor ve sorunu daha fazla büyütüyor.
Tıpta Uzmanlık Sınavı üzerinde de bir paragraf açmak gerekli. TUS sınavları ne kadar adil ve doğru? Sadece ders çalışıp hiç hasta bakmadan, herhangi bir uygulamayı dahi beceremeden sınavı kazananlar ne oranda, kazananların kaçta kaçı gerçekten istediği veya yapabileceği bölümü kazanıyor? Ne yazık ki kötü uygulamalardan ve sistemsel sorunlardan dolayı olabilecek en kötü uzmanlık sınavı yöntemi ülkemiz için bu şartlarda en uygun yöntem hâline gelebiliyor ve en uygunu bu imiş gibi görünen yöntem mahkemelik oluyor, üzerinde bir sürü iddialar dolaşıyor.
Sistem bir günde bu hâle gelmediğine göre bir günde düzelme de beklenemez. Ancak, yine de geleceğe daha az hasarlı bir sistem bırakmak için yapılabilecek şeyler var. TUS kadrolarının ve sayılarının Sağlık Bakanlığı, üniversiteler ve uzmanlık derneklerinin ortak ve aynı derecede etkili çalışmalarıyla şeffaf ve adil olarak belirlenmesi, asistanın görev tanımının net ve açık bir şekilde yapılması, standartların saptanması ve bunlara uymayan merkezlerin uyarılması, gereklilikleri yerine getirmeyenlerin işlevine son verilmesi, asistanların özlük haklarında ve ücretlerde düzenlemeler yapılması bunlar arasında.
Sonuç olarak, sağlık alanında çalışan herkesin en üstün niteliklere sahip olması, mutlu, huzurlu ve verimli çalışması doğrudan ülkemizi etkileyecek ve geleceğini belirleyecektir.