Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Nezih Erverdi imzalı, tüm öğretim üyelerimize dağıtılan metnin içeriğini hiç değiştirmeden okuyucularımızla paylaşmak istedim.
Katılmadığım görüşler olmakla birlikte katıldığım görüşler daha ağırlıklıdır.
Okuyucularımızın taktirlerine sunuyorum:
Sayın Öğretim Üyesi,
Dünyanın, bölgemizin ve Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu açıklayan ve sonunda bazı önerilerimi içeren satırları aşağıda bulacaksınız. Fikirlerimiz aynı paralelde olmayabilir, bu durumda beni ya da fikrini söyleyen başkalarını eleştirmek yerine siz de kendi fikirlerinizi belirten birer yazı yazmayı deneyin. Olanı biteni yalnızca seyretmek, kendi köşesinde oturup başkalarının hazırladığı senaryoların figüranı olmayı kabullenmek; başkalarının sizin adınıza konuşmasını beklemek, sessiz kalmak, bir üniversite öğretim üyesinin ülkesine yapabileceği en büyük kötülüktür düşüncesindeyim.
Halihazır Durum Analizi
Dünyada her devletin milli menfaat ve hedefleri vardır. Milli güvenlik siyaset belgelerinde bunlar açıklanır. Bu hedefler bir başka ülkenin çıkarlarına uygun olmayabilir, gerginlikler ve çatışmalara neden olabilir. Başka ülkelerin menfaat ve hedefleri bizim aleyhimize olduğunda onlara kızmak yerine, bu hedeflerinden vazgeçmelerine yol açacak kadar caydırıcı milli güç unsurlarına sahip olmak esastır.
Amerika Bileşik Devletleri’nin 21. yüzyıl milli güvenlik siyaset belgesinde temel iki unsur göze çarpmaktadır.
1. 21. yüzyılda hiçbir ülke ya da ülkeler topluluğunun stratejik güç olmasına izin verilmeyecektir.
2. Bu hedefin sağlanması için önleyici güç kullanımı dahil her yola başvurulacaktır.
ABD’nin Türkiye topraklarının da içinde bulunduğu bölge için 3’ü temel, 3’ü de mümkünse ulaşılabilir nitelikte hedefleri bulunmaktadır.
Temel hedefler
a. Büyük İsrail’in oluşturulması,
b. Büyük Ermenistan’nın oluşturulması,
c. Büyük Kürdistan’ın kurulmasıdır.
Daha uzun vadeli mümkünse ulaşılabilir hedefler
a. İstanbul merkezli ortodoks devletinin kurulması
b. Pontus Rum ve Ege Yunan devletlerinin kurulması
c. Konya merkezli hilafet devleti kurulmasıdır.
ABD bugünün tek kutuplu dengesini devam ettirebilmek amacıyla Avrupa Birliği’nin önünü kesmeye çalışmaktadır. Bu maksatla aşağıdaki operasyonları uygulamış ve sürdürmektedir.
a. 1 Euro = 1.6 USD olana kadar doların değeri düşürülecektir. Amaç AB’nin ihracatının azaltılmasıdır.
b. Petrol fiyatı 60 dolar ve gerekirse daha da yukarı çekilecektir. Böylece hem AB’nin hem de Çin’in petrole bağımlı ekonomileri büyük darbe alacaktır. Bu arada yeni geliştirilen sıfır CO2 emisyonlu muhtemelen hidrojen yakıtı tüketen motor piyasada daha kolaylıkla satılabilecektir.
c. Polonya, Macaristan, Romanya ve Bulgaristan’a yapılan yatırımlar ile ve ikili anlaşmalarla Rusya ile AB’nin arası fiziki olarak açılacaktır.
d. Petrol bölgelerine yaklaşmak için sürekli olarak çaba gösteren Almanya’nın Gürcistan’da sağladığı zayıf destek, ABD yanlısı yönetimin iş başına gelmesi ile sona erdirilmiştir.
ABD dünyanın değişik bölgelerinde milli siyaset belgelerine uygun faaliyetlerini devam ettirmektedir. Terör bahanesi ile Afganistan işgal edilmiş, böylece uzun vadede Çin’e karşı atlama tahtası sağlanmıştır. Kırgızistan’da ABD üssü açılmıştır. Bu tür faaliyetler giderek artacaktır.
Avrupa Birliği yaşayabilmek için bugünün enerji yatakları olan Ortadoğu ve Orta Asya’ya yakın olmak, burada egemenliği tek başına ABD’ye terk etmemek durumundadır. Bu bölgelere en yakın konumda olan ve akrabalık ilişkileri ile Türk Cumhuriyetleri’nde etkin olabilecek Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne almamak, AB için yapılabilecek en büyük hatadır. Ancak, bağnaz Hıristiyan liderlerin yönetiminde ve geçmişin aşağılık duygusu içindeki Avrupa, büyük güçlü Türkiye görmek istememektedir. Bunun yerine Avrupa Birliği’ne girmek için vereceği tavizlerle zayıflamış ve Kürt-Türk federasyonuna gitmiş bir Türkiye onlara daha uygun gelmektedir. Kendileri sayesinde federatif devlet kurabilmiş Kürtlerin Avrupa’ya, büyük Türkiye’den daha fazla yarar sağlayacağını düşünmektedirler. Geleceğe ait stratejisi henüz tam olarak bulunmayan Avrupa, bugünlerdeki siyasi gelişimlere hazırlıksız yakalanmıştır ve ne yapacağını bilememektedir.
Dünyanın Bugünkü Stratejik Durumunun Ülkemizdeki Yansımaları
Hem ABD, hem de AB tarafından yukarıdaki sebeplerle zayıflatılmak istenen Türkiye Cumhuriyeti şu anda tarihinin en büyük psikolojik harekatı ile karşı karşıyadır. Özel harp yöntemleri, ilgili ülkelerin istihbarat örgütlerince bağımsız olarak yürütülmektedir. Elde ettikleri başarılı sonuçlar ise her ikisine de yaramaktadır.
Toplum bilincinin oluşmasında en önemli organlar olan basın-yayın kuruluşlarındaki kadrolar neredeyse tamamen ele geçirilmiştir. Hangi programların daha sık izlendiğini gösteren decoderler bilhassa varoşlara yerleştirilmiş, böylece varoş kültürü televizyon programlarında egemen kılınmıştır. Dünyanın en seviyesiz programları televizyonları işgal etmiştir. Alt kimlikleri öne çıkaran özendirici diziler her televizyonda en çok seyredilen saatlerde yayınlanmaktadır. Toplumun moral değerleri çökertilmiş, gelenek ve göreneklerin iyi özellikleri unutturulmuş, kolay yoldan zengin olma, köşe dönme gençlerin temel dürtüsü haline gelmiştir. Ülkenin en önemli sorunları yokmuş gibi davranılarak magazin, futbol ve yarışma programları ve mafya dizisi, alt kültür dizileri ile toplum oyalanmakta ve yönlendirilmektedir.
Halkın çoğunluğunun ne olduğunu dahi bilmediği Avrupa Birliği Hedefi, toplumun önüne her sorunu çözecek kurtarıcı gibi konmuştur. Karşı çıkan herkes kötü ilan edilmiştir. Siyasetçiler yalnızca görüşmelere başlama tarihi alabilmek uğruna Avrupalı siyaset adamlarının ağır hakaretlerine maruz kalabilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti dışişlerinin yanlış politikaları sonucu aşağılanmaktadır. Talabani, Barzani gibi aşiret liderleri Türkiye dışında Türkiye ile anlaştık diyebilmekte ve bunlara yalanlama bizim dışişlerimizden gelmemektedir. Sağda ve solda yerleşmiş ancak aynı merkezlerden yönlendirilen hainler, cumhuriyetin temel ilkelerinin dahi tartışılmasını aynı kelimelerle isteyebilmektedir.
Türkiye’yi dinsel ve etnik olarak bölüp parçalama niyeti olan hainler hiç korkmadan fikirlerini söyleyebilmekte, basın organlarında hemen her gün boy göstermektedirler. Bağımsız olduğu söylenen yargımız ise ne yazık ki bunlara gereğince müdahale etmemektedir.
Sürekli olarak yapılan dış merkezli müdahalelerle kasıtlı olarak düşük tutulan doların, yaratılacak bir kriz ortamında olması gerekenin çok üzerine fırlatılarak ekonomiye ağır darbe vurması hedeflenmektedir. Doların ani yükselmesi, borsanın aşırı değer yitirmesinin yaratacağı ikinci bir kriz korkusu birçok yetkiliyi mevcut durumu eleştiren açıklamalar yapmaktan kaçınmaya mahkum etmiştir. Sessizlik topluma egemen olmuştur.
Borsanın ekonomimizin neredeyse yüzde biri bile olmadığı gerçeği basın tarafından halktan gizlenmekte, tamamıyla kumar niteliğinde olan borsa faaliyetleri ekonomimizin temel göstergeleri olarak halka sunulmaktadır. Paraları ve hisseleri ile hiç çalışmadan sürekli para kazanmayı isteyen bir avuç asalak insanın çıkarları Türkiye’nin çıkarlarının önüne geçmiştir. Bu durumu eleştirecek yetkili organlar basın tarafından derhal “anayasayı fırlattı” konumuna sokulacak ve sahte olarak iyi gittiği söylenen ekonomiyi batıran ilan edilecektir.
Hilafet devleti özlemi duyanlar AB’nin özgürlük ortamının kendilerine bunu sağlayacağını düşünerek en büyük AB yanlıları olmuşlardır. Patrikhanenin ruhban okuluna müsaade edilmesini isteyenler, bunu gelecekte tarikat ve cemaatlerin okullarına da izin çıkmasının gerekçesi yapmayı hedeflemektedirler.
Fener Rum Patriği arkasındaki ABD ve AB desteği ve dur diyecek kimsenin olmamasının verdiği güvenle açıkça “Ekümeniklik” yani devlet içinde devlet olma isteğini dile getirebilmektedir. Türbanın serbest olmasını isteyenlerin asıl niyeti rejimle çatışma halinde olmaktır, çünkü siyasi getirisi yüksektir. Özel okullar ve özel üniversitelerde türban serbest olsun diyenler başarılı olurlarsa bu defa Türkiye’nin önüne kara çarşafla üniversiteye gitmek isteyenler de gelecektir.
Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programlarından birisi olan YOUTH programı da yine birçok tuzağı içermektedir ve ne yazık ki devlet kurumları ve üniversitelerle işbirliği ile yürütülmeye çalışılmaktadır.
Asla dost olamayacak olan Rum ve Yunan devletleri, bir taraftan silahlanmaya devam ederken, diğer taraftan her şeyi vermeye hazır siyasetçilerden koparabildiklerini koparmaya çalışmaktadır. Kıbrıs’ta ve Ege’de bu gelişmeler böyle sürerse önümüzdeki 4-5 yılın bitiminde Kıbrıs ve Ege’de hava üstünlüğün kısmen kaybedilmiş olması nedeniyle ağır bedel ödeyeceğimiz ama asla kaybetmeyeceğimiz çatışmalar beklenmelidir. Bu durum siyasi olarak yine Türkiye’yi zora sokacaktır.
Daha sayılabilecek, söylenebilecek ama yazılamayacak çok şey vardır, tartışıldıkça bunlar çoğalacaktır.
Yapılması Gerekenler
1. Basın ve yayın organları bu ülkeye hizmet etmelidir. Gereken ne ise yapılmalıdır.
2. Özgürlükler kısıtlanmamalıdır, ancak hainliğe izin verilmemelidir. Devletin savcıları harekete geçmelidir.
3. Avrupa Birliği bize muhtaçtır. Bu nedenle tarih için yalvarmayı kesip Üniter Ulus devlet modelimizi bozmadan, tek parça olarak, bizim şartlarımızla AB’ye üye olabileceğimiz açıklanmalıdır. Bu yapılırken önümüzdeki 10-15 yılda AB’nin dağılma ihtimalinin yüksekliği de gözetilmelidir.
4. Amerika Birleşik Devletleri de en az AB kadar Türkiye’ye muhtaçtır. Bölgemizdeki ABD hayallerine dur diyebilmenin tek yolu caydırıcı nitelikte tamamıyla yerli teknoloji ile oluşturulmuş güçlü silahlı kuvvetlere sahip olmaktır. Nasıl ki bugünkü dünyada hiçbir ülke ABD’ye açıkça düşmanlığı göze alamıyor ise ABD de Türkiye’ye rağmen bu bölgede hakimiyet kuramayacağını anlamalıdır.
5. Türkiye, İsrail için hiçbir zaman tehdit olmayacağını açıkça deklare etmelidir. Karşılıklı ekonomik işbirliği birbirinden vazgeçmemeyi gerektirecek düzeyde arttırılmalıdır. Filistinliler ile İsrailliler arasında barışın sağlanmasında Türkiye aktif rol oynamalıdır.
6. İran ve Suriye ile olan gereksiz manasız gerginlikler karşılıklı anlayış ve karşılıklı yoğun ticaret ile giderilmelidir.
7. Talabani ve Barzani gibi sözde liderlere bu bölgede asla Kürdistan kuramayacakları açıkça söylenmelidir. Barzani’nin Türk dışişleri ile anlaştık gibi sözlerine gereken cevap devletimiz tarafından derhal verilmelidir.
8. Ne doların yükselmesinin ne de borsanın inmesinin ekonomik olarak hiçbir şey ifade etmediği halka açıkça anlatılmalıdır.
9. Doların ve euronun serbest dolaşımı yasal olarak engellenmelidir. YTL’ye geçilirken bunu yapmanın tam zamanıdır. En azından dolar ve euro üzerinden fiyat tespiti ve ödeme dönemi bitmelidir.
10. Petrol, doğalgaz aramaları milli şirketlerimizce hızlandırılmalıdır. Geleceğin yakıtı ve yakıt elde edilmesinde katalizör niteliğindeki madenlerimiz süratle özelleştirilmeden korunup, korunmaya alınmalıdır. Özelleştirme ile yabancılara peşkeş çekilen maden ve maden işletmelerimiz derhal geri alınmalıdır.
11. Gelir dağılımındaki adaletsizlik giderilmelidir. Üreticiden tüketiciye devlet denetimindeki kooperatifler eli ile ürün değişimi sağlanmalıdır.
12. Faizden para kazanma döneminin sona ermesi esastır. Para kazanmanın yolu yatırım ve çalışmak olmalıdır. Bu nedenle enflasyon ile mücadele temel hedeftir. Toplumsal çöküntü ve ahlaksızlıkta, bir zamanlar hükümetler eli ile yükseltilen enflasyon temel etken olmuştur.
13. Milli eğitim politikaları kendine güvenen, moral değerleri yüksek, bu ülkeyi seven, tarihini ve bölge tarihini bilen, dünyadaki gelişmeleri takip eden yeni nesilleri yetiştirecek tarzda düzenlenmelidir. Yıllardır ihmal edilmiş olan ve basın tarafından yönlendirilen halkın eğitimi, en az öğrencilerin eğitimi kadar önemlidir.
14. Bu ülkeyi sevenler, ulus devletten yana olanlar en az hainler kadar cesur olmalıdır. Türkler ile Kürtlerin kardeş olduğu gerçeği her an hatırlanmalı, unutulmamalıdır. Bizi Sünni ya da Alevi, Türk ya da Kürt diye bölmek isteyenlere karşı hep birlikte kardeş olduğumuz mesajı her fırsatta verilmelidir. Bu ülkenin millet meclislerinde Alevi ve Kürt partileri mevcut olmadan da yüzlerce Alevi ve Kürt kökenli milletvekilleri daima olmuştur. Çünkü aramızda böyle bir ayrım hiçbir zaman olmamıştır. Bizi bölmeye çalışanlar ne kadar uğraşsa da bu kardeşlik bozulmayacaktır.
15. Ülkemize karşı uygulanan özel harbe, psikolojik harekata karşı koyacak devlet unsurları daha da güçlendirilmeli ve gereken yöntemlerin hepsi, eksiksiz olarak süratle uygulanmaya konulmalıdır.
Henüz gecikmedik. Bu ülke bizim ve 1919’dan daha kötü şartlarda değiliz. Yeter ki birlik olalım, birliğin doğurduğu gücün farkına varalım.
Saygılarımla,
Prof. Dr. A. Nezih ERVERDİ
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi