Çocukluk ve gençlik dönemlerimizde ülkemizde, Milli ekonomiyi koruyan gümrük duvarlarımız vardı. Yabancılar, öyle her malı ülkemize sokamazlardı. İthal edilen malların, gümrükten geçirilmesi için, yüksek gümrük vergilerinin ödenmesi gerekirdi. O yüzden aranılan pek çok şey, ülkemizde bulunmazdı. Kıbrıslı arkadaşlarımıza oradan gelirken, açılır kapanır şemsiye, çay, parfüm vs. ısmarlardık. Avrupa birliğinin öncüsü olan “Ortak pazar” kurulurken ülkemize ve Yunanistan’a teklif götürdüklerinde, rahmetli Bülent Ecevit ‘onlar ortak biz de pazar mı olacağız’ diyerek teklifi, elinin tersiyle reddetmişti. Yunanistan’sa birliğe balıklama atladı. Kendisi girdiği gibi, bir süre sonra da, alavere dalavere, Güney Kıbrıs Rum Yönetimini de birliğe alıverdiler.
Yıllar geçti. Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde, ‘altı ay sonra bizi Avrupa Birliği’ne alacaklar’ ham hayaliyle, Gümrük Birliği’ne giriverdik. Aradan otuz yıla yakın bir süre geçti, bizi hala kapının dışında bekletiyorlar. Ne öncesinde ne de sonrasında, bizden başka, hiçbir ülke, birliğe üye olmadan önce Gümrük Birliği’ne asla girmemişti. Bizden sonra, ekonomileri bozuk olan eski doğu bloku ülkelerini dahi aralarına aldılar. Şimdi sıra Gürcistan ve Ermenistan’da. Tek ortak noktaları, o ülkelerin de, ayni dinden olmaları.
Gümrük birliğine girdikten sonra, ne mi oldu. Gelişmekte olan sanayimizin üzerine dinamit atılmış gibi oldu. Örneğin, o zamana kadar (her ne kadar “müstahzar sanayisi” denilse de), ilaçların %50’den fazlası ülkemizde üretiliyordu. Şimdi yerli üretim, %10 un da altına indi. Hatta ilaç şirketleri ve fabrikaların bir kısmı yabancılara satıldı.
Avrupa Birliğine biz giremedik ama, Avrupalılar, mallarıyla bize girdiler. Böyle olunca da, ‘onlar birlik, biz de pazarları olduk’. İthalat yapabilmek için, ülkemizde temsilcilikler açtılar. Gemilerle, TIRlarla, Avrupa mallarını ülkemize getirip satmaya başladılar. Ülkemizde şirketler, hatta AVM’ler kurdular.
1980’li yıllarda Japonya ile de yakın ilişkiler kurmaya başlamıştık. Sabancı grubu ülkemizde Mitsubishi Otobüs ve Toyota Otomobil Fabrikaları’nı kurdu. Japonlarla ilişkilerin mimarı Özdemir Sabancı ve Genel Müdürlerine PKK’lı teröristlerce suikast yapılarak, hunharca katledildiler! Daha sonra, Amerikan Ford ve Koreli Hyundai ile anlaşma sağlanarak, ülkemizde fabrikaları kuruldu. Gümrüklerimiz ardına kadar açık olunca, mallarını kendi ülkelerinde imal edip getirip bizde satmaları, Avrupalılara çok cazip geldi. Çinlilerse, Avrupalıların ürettikleri ne varsa, hatta fazlasını bile üretiyorlar. Covid salgınından sonra, işler birden değişmeye başladı. Elektrikli ve hibrit otomobil arabaların, pazar payları giderek yükseliyor. Çip ve pil üretiminde, Çinliler dünyada söz sahibi olunca, zaman zaman üretimlerini azaltarak, Avrupalıların piyasasına, dahi ayar vermeye başladılar.
Son günlerde, çok sayıda Çin markalı elektrikli arabaların yolarımızda görülmesine şaşırmamamız lazım. Avrupa markalarının, (pil ve çip için Çin’e muhtaç olmaları ve işçilik ücretlerinin yüksek oluşu nedeniyle) satışları düşmeye başladı. Buna yerli üretimimiz Togg arabalarını da ekleyebiliriz. Eskiden, burunlarından kıl aldırmayan Avrupalı üreticiler, şimdilerde, TV kanallarına bol bol reklam veriyorlar. Marka ve çeşitleri bol olsa da, satışlar giderek düşmekte, ya da en azından istenildiği kadar artmıyor. Bu işte ilk uyanan Elon Musk oldu. Ürettiği Tesla arabaları için, ABD de Arizona çöllerinde pil fabrikası kurdu. Böylece Çin’e bağımlı olmayı azalttı.
BYD ve CTL, pil üretiminde lider olan iki Çin firması. BYD, Manisa’da otomobil fabrikası kuracak. Hatta, fabrikada çalışacak olan Çinli teknisyenler için, Çin mahallesi kurmayı da planlıyormuş. Unutmayalım, bir zamanlar Volkswagen ülkemizde fabrika kuracakken, vazgeçmişti. Opel, ülkemizdeki fabrikasını kapatıp, Polonya’ya götürmüştü. Çok teklif edildiği halde Tesla, ülkemizde fabrika kurmaya yanaşmamıştı.
Avrupa ortak, Türkiye’de yakınlarındaki açık pazar, öyle mi. Hem de, 90 milyonluk büyük pazar. Sanayicilerimiz artık uyanmalı, kendi üretimleri için, dışarıdan aldıkları (makine, motor, çip, pil, hammadde, sanayi malı, ara mal), artık ne varsa, hepsini de ülkemizde üretme gayretinde olmalılar. Gerçek sanayici, elindeki şirket ve fabrikaları, yabancılara satıp, boğazdaki yalısında gününü gün etmemeli. Devletimizin sattığı ve satmaya çalıştığı kamu şirketleri de buna dahildir. Göz yumulmamalı, hatta izin dahi verilmemeli. Ayrıca, sanayici ve çiftçilerimize, gereken her türlü destek sağlanmalı. Büyük-küçük şirketlerimizin, yabancılara ucuz pahalı satışlarına onay vermemeli. Sattık kurtulduk diyenler, yabancılar bunu neden alıyorlar diye tekrar tekrar düşünmeli. Bir örnek, TEKEL satılınca kapatılan sigara fabrikaları nedeniyle, dışarıdan sigara ithali yüzünden yıllardır uğradığımız dudak uçuklatan milyarlarca dolarlık zararı hesaplayıverin.
Devlet, devlet olmalı. yönetimdeki rolünü iyi oynamalı. Yabancıların ekonomik ve ticari saldırılarına karşı çok dikkatli olunmalı. Devleti yönetmeye soyunan ve yönetenler, herkesten çok uyanık olmalı ki başımıza yeni belalar açılmasın. Ne diyorum ben arkadaşlar, büyük, küçük sesimi duyan var mı.
Aralığın son günlerindeyiz. Yeni yılda hepinize, sağlık, mutluluk ve bugünden çok daha güzel günler dilerim.
3 yorum
Eline, yüreğine sağlık sevgili arkadaşım.
Haldun hocam yeni yılın ülkemiz yararına iyilikler, güzellikler getirmesini diliyorum; sağlıklı, mutlu ve huzurlu nice yıllara…
Tümüyle katılıyorum Haldun Hocam.