Ben köyde doğdum. Kayseri’nin halısıyla meşhur ilçesinin, elması ile ünlü köyünde. 5 yaşımda Niğde’ye taşındık ama o küçük şehrin en dıştaki küme evlerine. Çocukluğumda, annem ve babamın anlattıklarından kulaklarımda kalan örnek kişilerden en eskisi “eğitmen” idi. Köy Enstitüsü mezunu olan bu kişi, eşiyle birlikte yaşantısı ile örnek kişilikti ve önerileri benimseniyordu. Sonra “ilkokul öğretmenlerini” can kulağı ile dinlediklerini gördüm. Hem çocuklarını emanet ediyorlardı hem de onları danışılacak kişi olarak görüyorlardı. İmamlar, hayatın her yerinde vardı. Daha çok törensel kimselerdi. Çocukların kulağına ezan okur, dini nikah kıyar, cenaze namazı kıldırır ve sonrasındaki yemekte dua ederdi. Bazen de derin hocalar vardı ki; onlar da derman bulunmamış dertler için derman arardı. Ramazan ayında onlara daha çok rağbet olurdu. Şehre gelince “doktorları” duydum, her dediği can kulağı ile dinleniyordu; hele de biraz tatlı sert olanlar. Onlara deli doktor deseler de sözleri neredeyse buyruk gibi kabul ediliyordu. Benim büyürken gördüğüm dünyada, sıradan insanın hayatın doğumdan define kadar her aşamasında bu üç meslek vardı. Hem iyi hem de kötü zamanlarda bu insanlar, örnek eşlik ediyordu. O zamanlar bu meslek gruplarının üst kimlikleri yoktu. Sayıları azdı o zamanlar. Bu nedenle üç meslek grubunun da iyi eğitilmesi gerektiğini düşündüm hep. Hatta bu meslek gruplarının mesleğe devam ettikleri sürece “……cı / ci” dernek ve kurumları kendilerine üst kimlik yapmamaları gerektiği düşüncesindeyim.
Hele de saydığım bu meslek grubundan ikisi, cüppe giyme hakkına sahip oldukları için özel bir yer ediniyor insanların gözünde. Günümüzde anaokulu mezuniyetinde bile cüppe giyiliyor, gülümseyerek izliyoruz. Cüppe tarih boyunca standart bir giyecek değil, daha çok belli bir kesime aidiyeti belirten bir giyecek olmuştur. Tarih boyunca Avrupa’da ve İslam dünyasında üst düzey yönetici, ruhban ve ulema sınıfının giysisi olmuştur. Cüppe, üstlük olarak kullanılan uzun, geniş ve düğmesiz bir giyecek türüdür. Ait olunan sınıfa göre cüppelerin özellikleri, renkleri ve süslemeleri değişse de kamu hizmeti olduğundan cüppenin cebi, bağımsız olduğundan düğmeleri yoktur. Bugün de avukatlar, akademisyenler, diyanet işleri başkanı, imam, hatip ve vaizler görev başında iken cüppe giyiyorlar.
Bu özel meslek gruplarının donanımı ne olmalıdır? Bu meslek sahipleri entelektüel veya aydın mıdır? Entelektüel kimdir? Aydın kimdir? Hekimler entelektüel midir yoksa aydın mıdır? Olması gerekli midir? Alın size bir sürü soru; çıkın içinden.
Entelektüel, zekâsını ve analitik düşünme yetisini mesleği gereği ya da şahsi amaçlarına erişmekte kullanan kişi. Entelektüel kelimesinin kökeni Latince intellectus (anlamak) sözcüğüne dayanır. Günümüzde, bütün dinler ve uluslar ile etnisiteler karşısında “seküler” (hepsine bilge insan kimliği ile eşit mesafede) duruşu olan, her konuda “veri / bilgi”nin nerede olduğunu bilen ve süratle ulaşabilen, bu kimliği ile ham bilgiyi uluslar üstü kullanılabilir veri haline getirip makro bazda insanlığın kullanımına açan kişidir. Ulus ve “ulus devlet” kavramlarının ortaya çıkmasından sonra, entelektüel tanımı ile aydın tanımı karıştırılmaya başlanmıştır. Aydın, genelde “kendine göre doğru savlar için bilgi / veri toplayan” kişidir ve bu bağlamda çok okumuş bir insandır. Bilgisini insanlık için değil, güncel “ulus / etnisite” aidiyeti amaçlı kullanan kişidir. Aydın kavramı dilimizde kültürlü, okumuş, görgülü, ileri düşünceli kimse, münevver, entelektüel anlamlarında kullanılmaktadır. Genellikle aydın kavramı ile entelektüel açıdan yetkin, bilgili ve akıllı kimseler; yol gösterici, rehber konumundaki fikri önderler kastedilmektedir. (https://tr.wikipedia.org/wiki/Entelektel)
Hekime entelektüellik ve özelikle aydın olma görevi vermek, çok mu insafsız olur bilmiyorum. Tıp Fakültesi mezunu yeni hekime Jean Paul Sartre’ın, “Her insan, herkes karşısında her şeyden sorumludur. Aydın olarak görevim düşünmektir. Hiçbir engel tanımadan, tehlike karşısında bile kendime bir sınır koymadan, koydurtmadan düşünmek” dediği gibi düşünmeye; Noam Chomsky’nin ya da George Orwell’ın isteği gibi gerçek peşinde olmaya, Edward Said’in dediği gibi “cesur, boyun eğmeyen” birisi olmaya zorlamak çok mu ağır gelir? İslam tarihinde hekimler medreselerin, yani bilimin bel kemiğidir. Osmanlı dönemindeki aydınlanma hareketlerinde, Kurtuluş Savaşında ve cumhuriyetin kurulup yükselmesinde hekimler başat karakterler olmuşlardır. Günümüzde ise fakülte öncesinde ve sonrasında dershaneler, test soruları, sınavlar, yayın sayısı derdinde hocalar vs. Şiir desem, İsmet Özel desem, Ataol Behramaoğlu, Bedri Rahmi Eyüpoğlu desem, çoğu tıp fakültesi öğrencisi önce o da ne dercesine bakıyor ve “Google’a soruyor”. Hemen hepsi sosyal medya ile evrenselleştiğini düşünüyor, ancak Erol Göka’nın deyişi ile yalnızlaşıyor.
Tıp eğitimi üzerine Dünya Tabibler Birliği Tutum Belgesi’nde, (Ekim 2006’da Pilansberg, Güney Afrika’da yapılan WMA 57. Genel Kurulunda kabul edilmiş, Ekim2017’de Chicago, ABD’de yapılan WMA 68. Genel Kurulunda gözden geçirilmiştir) öğrenci kabulünden eğitimin niteliklerine kadar bazı öneriler yapılmıştır:
Tıp fakültesine giriş öncesinde öğrenciler, genel kapsamlı bir eğitim almış olmalıdır; ideali, bu eğitimin sanat, beşerî ve sosyal bilimler, biyoloji ve fen bilimleri gibi alanlarda belirli bir temel sağlamasıdır. Öğrenciler tıp eğitimine entelektüel yetenekleri, tıbbi bilimlere yönelik motivasyon, öncesine ait ilgili deneyimler, karakter ve dürüstlük gibi özelliklere bakılarak kabul edilmelidir. Öğrenci seçme süreci ayrımcı olmamalı, tıp alanındaki iş gücü giderek artan çeşitliliğinin taşıdığı önemi yansıtmalıdır.
Tıp fakülteleri, yeterli sayıda iyi yetişmiş öğretim kadrosuna ek olarak, öğrenim sürecindeki herkesin ihtiyacını karşılayacak nicelikte kütüphane ve enformasyon teknolojisi kaynakları, derslik, araştırma laboratuvarı, klinik tesis ve çalışma alanı sağlamalıdır. Akademik kayıtların tutulması ve kayıt işlevleri gibi alanlara yönelik idari destek yapısı bulunmalıdır.
Her yıl birtakım raporlarda verilen sayıların artması bazı akademisyenler açısından sevinçle karşılansa da, artık öğrenci seçiminden, eğitime ve akademisyenlere kadar her bileşen için “kaliteyi” tartışmak gerekmiyor mu?
Öğretmenler, geleneksel olarak “bilge kişi” olarak kabul edilir. Üzücü olan artık Cemil Meriç yada Nurettin Topçu gibi lise öğretmenlerini yetiştiremediğimiz bir gerçek olarak karşımızda. Peki ilkokul öğretmenleri; okulun ve kaldıkları evin dışına çıkıp çevrelerine örnek olabiliyorlar mı? Örnek olacak niteliklere sahip mi? Bugün öğretmenlerin en büyük eleştirilerinden biri ekonomik anlamda çok az para kazandıklarını ifade etmeleridir. Bu eleştiri elbette çok doğrudur. Ancak yine de kalıplardan kendisini kurtarmış ve evrensel insani değerleri özümsemiş bir birey olarak öğretmen; görüntüsü, hal ve tavırları, konuşması ile örnek olabilir. Ayrıca sanat ve edebiyata erişmek, kendini de eğitmek artık öyle büyük paralar gerektirmiyor. Atandığı yöreye, ülkeye yabancı gibi durmamak ve insanlara ulaşmak zor olmasa gerek. Hala “Çalıkuşu”na ihtiyaç var ülkede.
Din görevlisi, toplumsal özeliklerimiz nedeniyle cemaati üzerinde doğal bir liderlik yetkisine haizdir. Din görevlilerinin, her şeyden önce, bilgi ve beceri bakımından donanımlı oldukları herkes tarafından kabul edilir. Onların ikna edebilme yetenekleri yüksektir. Davranışlara yön verebilirler. İnsanlarla iyi iletişim kurarlar. Örnek teşkil ederler. Lider din görevlisi, mahallesinden ve cemaatinden kopuk yaşamaz. Onlarla iç içe olur, önlerine geçip liderlik yaptığı kimselerin dertlerini, sıkıntılarını öğrenip imkan nispetinde yardımlarına koşar. Kendi liderlik vasıflarına gönülden inanan din görevlileri son olarak kendilerine şu anahtar soruyu yöneltmelidirler: “Dünyayı bulduğumuzdan daha iyi bir hale getirmek için ne yaptık?” (dergİabant (AİBÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi), Güz 2014, Cilt:2, Yıl:2, Sayı:4, 2:39-53)
İnsana doğarken, büyürken, öğrenirken, eğitilirken, dertliyken ve hatta ölürken bile dokunma ve etkileme imkanı bulan bu meslek ve eğitim sahibi insanlar yeterli şekilde bilgiyle donatılırsa, özgüven sahibi olmaları sağlanırsa ve bir de vatan / insan sevgisi varsa fethedilecek çok kalp var.
9 yorum
Çok beğendim yazınızı, teşekkür ederim.
Ilginize çok teşekkür ediyorum
Sevgili Murat çok güzel ve anlamlı bir yazı yazmışsın çok teşekkürler
Hocam sizin tarafınızdan takdir edilmek onurdur.
Yüreğinize sağlık. Yazdığınız gibi insanların en mahrem hayatlarına, bedenlerinin en mahrem noktalarına daha anne karnında iken başlayıp yaşarken ve ölürken hatta öldükten sonra bile dokunan meslekler onun için tam donanım gerektirir.Ayrıca hekimliğin şöyle bir özelliği yok mu? Problem çözücüdür.Çözmek zorundadır. Hem de hemen, en ucuz , en pratik, başka bir probleme yol açmadan.Onun için tıp dışı meselelere de böyle bakmaktadır. Onun için hayatın Birol alanında hekimleri söz sahibi olarak görüyoruz.Çünkü yaşatmak tek hedefi olan bir kutsal sanatla karşı karşıyayız.İnşallah genç meslektaşlarımızın örnek alacakları sizler gibi hocalarımızın sayısı artar. Hakettikleri eğitim ve öğretime kavuşurlar.Hoşçakalın…
Güzel katkılarınız için çok teşekkür ederim.
Keşke öyle bir eğitim sistemimiz olsa ki;her çocuk daha eğitim ilk yıllarından itibaren kendine özgü ilgi beceri ve yetenekleri dogrultusunda bilgiye ve sanata yönlendirilebilse. Yetişkin bir birey olduklarında hangi mesleği seçerlerse seçsinler öğrenme açlığı ile gelişimin doğallığında mesleklerini icra edebilseler, edebilsek. Oysaki Osmanlı döneminde ve Cumhuriyetin ilk yıllarınki eğitim anlayışı yılların ilerlemesine tezatlıkta değişime uğradı. Bilgi testlere verilen dogru cevap sayısı sanat ise tiktok videoları oldu .Toplumun saygı duyduğu meslek gurubundan olan hekimlerimizde eğitimin bütün carpiligina ragmen aydın ve entellektüel bir kimliğe de sahip olmalılar ki topluma yön verebilmeliler diye düşünüyorum. Mesleginiz geregi çok insanın hayatlarına dokunuyorsunuz ve toplumun saygı duydugu sözüne önem verdiği insanlarsınız. Evet ağır bir sorumluluk ama sizin için zor olmasa gerek Murat Hocam siz zaten öyle bir hekimsiniz ve eminim çevrenizdekilere isiginizdan tutam tutam seve seve verirsiniz.
Geç olsun da güç olmasın derler. Gözümden kaçmış, yazınızı ancak yeni okuyabildim ve çok beğendim. Teşekkürler.
Onur duydum hocam. Tesekkur ederim