Yeni TCK’nın yürürlüğe girmesinin ardından hekimler ve sağlık kurumlarında bir tedirginlik ortaya çıktı. Çünkü, ülkemizde hekimler elverişsiz çalışma koşulları, ağır iş yükü altında çalışıyorlar. Hekim, bir taraftan kişisel kusur sayılabilecek malpraktisten (tıbbi uygulama hatası, mesleki kusur) kendini korumaya çalışırken; diğer taraftan fiziksel altyapının yetersizliği; teknik donanım ve ekipman eksiklikleri; kötü işletmecilik; mevzuat engelleri; finansman sorunları gibi sistemden kaynaklanan sorunların da kendilerine fatura edilmesine karşı çare arayışında.
Bu arayış kapsamında ilk akla gelen çözüm: Tıbbi müdahaleler öncesinde “hastalardan aydınlatılmış onam alma” oluyor. Aydınlatılmış onam, tıbbi müdahalelere bağlı olarak oluşabilecek komplikasyonlara (izin verilen risk, istenmeden ortaya çıkan olumsuz sonuçlar) karşı hekimin hukuki güvencesidir. Çünkü, ister tanı, ister tedavi amaçlı olsun, hastaya uygulanan her türlü tıbbi girişimin hastaya zarar verme potansiyeli mevcuttur. Basit bir injeksiyon veya kan alma sırasında bile, örneğin ağır bir ağrı-korku şoku gelişebilir. Her şeyi usulüne uygun ve kusursuz olarak gerçekleştirseniz bile, belirli bir oranda komplikasyonla karşılaşma riskiniz, hep vardır. İşte, böyle olumsuz bir sonuçla yüzleşme olasılığını dikkate alan bir hekim, hastasından aydınlatılmış onam alarak, sorumluluğu hastasıyla paylaşır ve riski onun üstlenmesini sağlar.
Hekim hukuken geçerli bir onam almak için öncelikle hastasını “aydınlatmak” zorundadır. Yani, “Söz konusu tıbbi işlem nedir, kim tarafından, nerede, ne şekilde ve nasıl yapılacaktır, ne kadar sürecektir, maliyeti nedir, neden bu işleme gerek duyulmaktadır, bunun hastaya faydası nedir, işleme bağlı ortaya çıkabilecek komplikasyonlar nelerdir, bu işlem yapılmadığında hastanın zararı ne olacaktır, bu işleme alternatif başka yaklaşımlar var mıdır ve söz konusu işlemle kıyaslandığında alternatiflerin avantaj ve dezavantajları nelerdir, işlem sırasında hasta neler hissedecek ve hayatı nasıl etkilenecektir” gibi, hastanın önerilen tıbbi girişimin kendisine uygulanıp uygulanmaması hakkında doğru bir karar verebilmek için ihtiyacı olan bilgileri aktarması gerekmektedir. Fakat aydınlatma, sadece bilgi aktarmaktan ibaret değildir. Hastayı kendisi için en iyi kararı verebilecek yeterlilik düzeyine taşıma işlemidir. Bilgi verme dışında, bilgiyi anlaşılır kılma, hastanın sorularını yanıtlama, başkalarına danışma fırsatı tanıma ve birlikte en doğru karara varma sürecidir.
Hasta, bu sürecin sonunda, önerilen müdahaleyi “beklenen yararın, olası zarara göre önde geldiğini” görerek, kendisine anlatılan riskleriyle birlikte kabul edebilir veya reddedebilir. Bu karar sırasında, hastaya maddi-manevi herhangi bir baskı uygulanmaz; yönlendirme veya ikna etmeye dönük çaba sarf edilmez. Yüksek riskli ve invazif işlemlerde; eğitim amaçlı veya tıbbi-bilimsel araştırmalarda; organ nakli veya yeni tedavi denemeleri gibi durumlarda, hastadan onam alma işlemi bir tanık huzurunda ve yazılı olmalıdır. Rutin işlemlerde ve düşük riskli müdahalelerde, sözlü ve hatta, dolaylı onam alınması yeterli olabilir. Ama, her türlü tıbbi işlemden önce hastanın onamını almak gereklidir. Tercih edilen, hastadan aydınlatılmış onamı, müdahaleyi yapacak olan hekimin, bizzat almasıdır.
Hastanın onam verebilme yetisine sahip olması (reşit ve mümeyyiz) ve her bir işlem için ayrı ayrı onam alınması gerekmektedir. Örneğin, hastanede yatarken kendisine yapılacak her türlü tetkik ve tedaviler için alınan genel bir onamın hukuken geçerliliği yoktur.
Unutulmamalıdır ki, hastanın onam vermesi, malpraktise karşı hekimi korumaz. Eğer yetkisini aşan bir müdahalede bulunmuşsa, işlemi uygun olmayan koşullarda uygulamışsa, ortaya çıkabilecek komplikasyonları öngörerek gereken önlemleri almamışsa, güncel bilimsel kurallara ve geçerli tıbbi yöntemlere uymayacak şekilde gerçekleştirmişse, ortaya çıkan olumsuz sonuca yol açan kişisel bir ihmal, dikkatsizlik, tedbirsizlik ve kusuru varsa ya da mesleki bilgi ve beceri eksikliğinden kaynaklanan bir durum söz konusu ise hastadan alınan aydınlatılmış onam, hekimi suçsuz kılmaz.
Aydınlatılmış onam alma, insan onurunun; hastanın, “kendisi, yaşamı ve geleceği hakkında karar verme hakkı”na duyulan saygının gereğidir. Hekime olan güveni ve hastanın söz konusu tanı veya tedavi girişimine uyumunu artırır ve hasta memnuniyetini elde etmemize yardımcı olur. Aydınlatılmış onam alarak, hekim, sadece hukuk karşısında kendini korumakla kalmaz; aynı zamanda başarısını da artırmış olur.
Başta da belirttiğim gibi, şu günlerde pek çok kurumda pek çok meslektaşım aydınlatılmış onam formları geliştirmekle meşgul. Yasal bir standardı olmadığı için, hazırlanan formların, “asgari olarak neleri içereceği ve nasıl dizayn edileceği” belli değil. Bazıları, kısa birkaç cümle ile onam almayı tercih ederken; diğer bazıları ise, bir kitap hacminde bilgi içeren onam formlar hazırlamış durumda.
Şunu vurgulamakta yarar var: bizler hem aydınlatmak, hem onam almak; hem de aydınlatmayı eksiksiz olarak yaptığımızı ve hukuken geçerli bir onam aldığımızı belgelemek zorundayız. Dolayısıyla hazırlayacağımız formlar bu üç ihtiyacı karşılar mahiyette olmalıdır. “Ortalama bir vatandaşın kavrayış düzeyi”ni zorlayacak ölçüde hastaya tıbbi bilgi yüklemek ya da onun tarafından anlaşılmaz tıbbi terimleri kullanmanın da, alınan onamın geçerliliğini zedeleyeceği unutulmamalıdır. Bu bakımdan, geliştirilen formların, ortak aklın süzgecinden geçirilerek kurumsal çerçeveye uygun hale getirilmesi, daha makul görünmektedir. Gerek sağlık kurumları, gerek hekimlerin uzmanlık örgütleri ve gerekse de Sağlık Bakanlığı, sanıyorum yakın bir zamanda bu konuda bir çerçeve oluşturacaklardır.