Değerli meslektaşlarım. Uzun bir süredir, bu köşeden yazılarımı okuyorsunuz. Özellikle, sağlık, eğitim ve ilgili konulardaki yanlışları, aksaklıkları ve bana göre “yamuk” olan işleri dile getirmeye ve çözümler üretmeye çalışıyorum. Her zaman dediğim gibi hiçbir kişi ve kurumla alıp veremediğim yoktur.
Yazılarımda, özellikle kişileri direk hedef almamaya ve isim vermemeye özen gösteririm. Ancak, bazı yanlış uygulamaların birer parçası olmak durumunda olanlar, yazılarımdan gocunabilmektedirler. Ne diyelim, yarası olan gocunurmuş. Genelde söylenildiği gibi küçük insanlar başka insanlarla, daha gelişmiş olanlar olaylarla, büyük insanlar ise fikirler ve projelerle uğraşırlarmış.
Benim için yasalar, kurallar ve etik değerlerimiz her zaman ön planda gelir. Sizler gibi ben de bu ülkeye ve insanımıza aşığım ve “Büyük Türkiye” idealistiyim. Ülkemizin, her zaman diğer ülkelerin önünde gitmesini arzularım. Sorarım size, yurtdışında bir mağazaya gittiğinizde etrafa bakınırken en çok yaptığımız, malların etiketlerine ve ne malı olduklarına bakmak değil midir? Malı satın almasak ta üzerinde “Made in Turkey” ibaresini görünce, gurur duymayanımız var mı? Yurtdışında bir Türk’e rastlasak, nasılda seviniriz. Peki ülke içinde bu ayırımcılık niye?
Kriterlere uymadığı için yakından tanıdığı, birlikte ihtisas yaptığı arkadaşının dosyasına olumsuz yazacak aranızdan kaç babayiğit çıkabilir. Çoğu arkadaş, ‘bu bizim falanın filanı, kıramadım’ vs. gibi bahanelerle, yaptıkları haksız uygulamalara uygun kılıf bulmaya çalışırlar. Doğrusu, bilim ve akademik yaklaşım neyi emrediyorsa, herkes için o yapılmalıdır. Adaletin tartısında, herkes eşit tartılmalıdır.
Ancak, ülkemizde sıklıkla kuralların, kişilere göre işletildiğini görüyoruz. Çoğu zaman, aynı grupta ve aynı siyasi görüşte olanların yamuk yapmaları, yanlış ve eksik işleri görmezden gelinip, diğerleri denilenlerin düzgün işleri bile, anormal kabul ediliyor. Bu nedenle idareciler, bazen bizden denilen, bilgisiz ve yeteneksiz kişilerle çalışmak durumunda kalıyor.
Bu tarz uygulamalar artık sadece, geri kalmış ülkelerde ve maalesef bizde görülüyor. Sıradan ve kapasitesiz kişilerle, ne resmi ne özel sektörde, üniversitelerde ve bilimde, ileri doğru yol almak mümkün değildir. Bilgisayar bölümüne bilgisayardan, istatistiğin başına istatistikten anlamayanları getirdiğinizi düşünün. Bir süre yerinde saydıktan sonra geriye gittiğinizi hayretle görürsünüz. Zaman içinde, örnekleri görmek için gazete ve TV ekranlarına birazcık dikkatli bakmanız yeterlidir.
Ülkemizden, ABD ve diğer gelişmiş ülkelere gidenlere, bizden sizden ayrımı yapılıyor mu? Hak edenler, her kurumda en üst görevlere bile getiriliyor. Onlara, sağcı, solcu, Hıristiyan ya da dindar olup olmadıkları sorulmuyor. Sadece bilgili, deneyimli, akıllı, dürüst ve çalışkan olup olmadıkları test ediliyor.
Ülkemizde, müsteşardan, müstahdeme kadar, insanımızı değerlendirirken, hala tek kriter olarak, bizden-bizden değil, milliyetçi-solcu, laik-antilaik, dindar olan-olmayan, imam hatipli olan-olmayan, bizim partili-başka partili, tarikatçı-tarikatçı değil ayrımı yapıldıkça, bilim dahil her konuda ileri gitmemiz ve AB’ye girmemiz bir hayalden öteye gidemez.
Saygılarımla.