Aziz Sancar, 1946 yılında, Mardin’in Savur ilçesinde, 8 çocuklu bir ailenin yedinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Ailesi orta gelir seviyesine sahipti. Çiftçilikle uğraşıyorlardı. İlk ve orta eğitimini Mardin’de tamamlayan Sancar; İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesinden (Çapa Tıptan) mezun oldu. Mardin’de bir müddet doktorluk yapmasının ardından büyük hedefleri için eğitimine Amerika’da devam etti. Uzun bir ömür boyunca, çok büyük zorluklarla mücadele ederek, azimle, sebatla ve muazzam bir gayretle çalışmaya devam etti. Tarihe geçen araştırmaları ve buluşlarıyla DNA tamirinin mümkün olduğunu ispatladı ve 2015 yılında, alanında Nobel Ödülü’nü kazandı. Bütün bunlar artık dünya genelinde bilinen gerçeklerdir. Fakat bu yazıda size bu başarının bilinmeyen arka planını anlatacağım.
Aziz Sancar, bugün dünya bilim tarihine geçmiş ve halen devam eden çok üst seviyedeki bilimsel araştırmalarıyla gençlerimize ufuk olmuş ortak bir değerimizdir. Onun başarısının İkinci Dünya Savaşı ve Hitler’le ilgisini ise belki de ilk defa bu satırlarda okuyacaksınız. Hitler’in yol açtığı savaşlar, yıkımlar ve katliamlar bütün Avrupa’yı yakmaya başlayınca, Avrupa’da görev yapan birbirinden değerli bilim insanları dünyanın değişik bölgelerine göçmeye başlamışlardı. Türkiye Cumhuriyeti Üniversiteleri için de bu beyin göçü çok değerli katkılar sunacak mahiyetteydi. Ülkemize gelmek isteyen bilim insanlarına kucak açıldı. Buraya kadar okuduklarınızdan yola çıkarak; ‘İyi de, o zamanlar Aziz Sancar henüz doğmamıştı. Konunun onunla ilgisi ne?’ diyebilirsiniz. Biraz daha sabrınızı istirham ediyorum. Ordinaryus Prof. Dr. Felix Michael Haurowitz, Amerikan asıllı bir biyokimyacı olarak, Prag’daki Charles Üniversitesi’nde çalışıyordu. Avrupa’daki bu gelişmeler üzerine Türkiye’ye sığındı. Haurowitz, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi (Çapa) bünyesinde bulunan; Biyolojik ve Tıbbi Kimya Enstitüsüne Şef olarak atandı. On yıl süreyle sözleşmeli olarak bu görevi yaptı. Bu süreçte çok sayıda öğrenci, asistan, uzman, öğretim üyesi ve bilim insanı yetiştirdi. Kısa sürede öğrendiği Türkçe ile dilimizde ders kitapları yazdı. Değerli bilimsel araştırmalar yaptı. Proteinler ve bağışıklık konularında önemli buluşları oldu. Onun yetiştirdiği en önemli öğretim üyelerinden olan ve pek tanınmayan, İstanbul doğumlu ve İstanbul Tıp Fakültesi (Çapa) Mezunu Prof. Dr. Mutahhar YENSON ilerideki yıllarda, İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Kimya Enstitüsünün şefi olacaktı. Prof. Dr. Mutahhar YENSON bu dönemde 13 tane birbirinden değerli ders kitabı yazmış ve yüzlerce bilimsel araştırma yapmıştır. Aynı zamanda dünya genelindeki bütün bilimsel gelişmeleri anında takip ederek büyük bir heyecanla öğrencilerine aktarmıştır. O yıllarda keşfi çok yeni olan DNA’nın varlığını, yapısını ve önemini anlattığı öğrencilerinin hayranlığını kazanmıştı. İyi bir bilim insanı ve eğitimci dünyayı değiştirir. Bunun en güzel örneği Mutahhar Yenson, öğrencilerine bilimsel araştırmalara yönelmelerini öğütlüyordu. O yıllarda tıp fakültesi sıralarında onu dinleyen öğrencilerinin en başarılı ve çalışkan olanı ise genç Aziz Sancar’dı. O kadar çalışkan idi ki altı yıl İstanbul’un tam merkezinde okumasına rağmen çok merak ettiği Topkapı Sarayını Topkapı semtinde sanacak kadar İstanbul’dan izole ve derslerine yoğunlaşmıştı. Mezun olunca Topkapı Sarayını ziyaret edebildi. Temel Tıp Bilimlerinin, tıp doktorlarınca çok az tercih edildiği bu dönemde Aziz Sancar’ın içine bir aşk düştü. Mezuniyeti sonrasında Anadolu’da doktorluk yapmasına, mesleğin o zamanki çok büyük saygınlığı ve çok iyi para kazanma imkânına rağmen Aziz Sancar kendi çabalarıyla çok büyük fedakârlıklar gerektiren bilim yolculuğuna çıktı.
Amerika’da, DNA’yı keşfeden ve en iyi bilen ekiplerle çalışarak, yıllarca laboratuvarlarda yatıp kalkarak, bin türlü zorluğa katlanarak, tıpta çığır açacak bir buluş olan ‘DNA tamiri’ni başarabilmişti. 45 yıl durmaksızın, gece gündüz çalışarak elde ettiği bu başarıda motivasyonunun bu kadar güçlü olmasının arka planında; Prof. Dr. Mutahhar YENSON ve dolayısıyla İkinci Dünya Savaşı sebebiyle ülkemize sığınan; Ordinaryus Prof. Dr. Felix Michael Haurowitz’in büyük rolleri kabul edilmelidir. Bu arada gençler için, Prof. Dr. Aziz SANCAR’ın başarı sırrını da kendisinin röportajından aktaralım;‘40 yaşına kadar günde 18 saat çalıştığını, daha sonra ise bunu günde 12 saate düşürdüğünü’ söyleyen Aziz Sancar, başarı için iyi eğitim ve çok çalışmak gereklidir diye daima vurguluyordu. Şu anda ilerleyen yaşına rağmen çok yoğun bir tempo ile gençlerden çok çalışarak birçok araştırmasını devam ettiriyor. Halen her geçen gün birbiri ardına yeni keşifleri yayınlanıyor. Geniş ve değerli bir ekiple yeni yazdığımız, editörlüğünü yaptığım ve Nobel Akademik Yayıncılık tarafından yayınlanan, alanında Türkiye’nin en kapsamlı kitaplarından birisi olan ‘Beslenme Biyokimyası’ isimli kitabın giriş kısmından sizler için ilginç bir başarı hikâyesini özetledim. Kitapta, beslenmeyle ve biyokimyayla ilgili birbirinden ilginç, değerli, güncel ve farklı birçok bilgi var. Tüm bilim dünyasına ve sevgili öğrencilerimize faydalı olmasını dilerim. Bu kadar hızlı ilerleyen bilime ve yapılan çok sayıdaki keşfe rağmen halen çaresi bulunamayan birçok hastalık, çözülemeyen birçok sorun, cevap bekleyen birçok soru bulunmaktadır. Gençlere karşı çok konuşup öğüt vermek yerine güzel örnek olmak daha tesirlidir. Yeni yetişen öğrencilerimizin, asistanlarımızın ve akademisyenlerimizin; Prof. Dr. Aziz SANCAR’ın gurur verici başarı hikayesinden alacağı birçok ders olduğunu düşünüyorum.
2 yorum
Çalışkanlığı, azmi, kararlılığı ve güçlü iradesiyle Aziz SANÇAR Türk milletinin gururudur. Milletimiz daha nice Aziz SANÇAR’lar yetiştirecektir inşallah.
Değerli bilim insanımızı, tekrar hatırlattığınız için teşekkürler. Yazınızdaki eksiklikleri de ben tamamlıyayım.
Aziz Sancar liseden birincilikle mezun olduktan sonra 1969 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’ni de birincilikle bitirmiştir. Fakültede tüm sınavları pekiyi ile geçmiş, sadece parazitolojiden iyi not almıştır. Bahsettiğiniz, fakültedeki önderlerinin dışında, bir hocası daha var, Prof Muzaffer Aksoy. Stokholm’deki Nobel konuşmasında, ‘ ben bilimsel araştırma yöntemini Prof. Muzaffer Aksoy’dan öğrendim’ demiştir. Prof Aksoy, benzen’in lösemiye neden olduğunu bulan, çok değerli bir bilim insanımızdır. Aziz Sancar mezun olduktan sonra, bir süre Mardin, Savur’da çalıştıktan sonra, ABD nin NATO Tübitak bursunu kazanmıştır.
2016 yılında yaptığı bir açıklamada, 5 TL üzerindeki DNA sarmalının hatalı olduğunu, bunu Merkez Bankası’na ilettiğini, ancak uyarılarına rağmen bunun düzeltilmediğini söylemiştir. .[1]
Onarım mekanizmaları, dokuların ihtiyacı olan proteinleri üreten genleri daha çabuk onardığı uzun zamandır biliniyordu, ama bunu nasıl yapıyor, bilnmiyordu. Aziz Sancar, 30 yıl esrarengiz olarak kalan mekanizmayı çözdü. “Bu benim en güzel makalemdir. Biyokimyası güzel, verileri güzel, sunuşu güzel… Türk arkadaşlara bu benim ‘Yunus Emre Destanımdır, derim”.
Nobel’i almak güzel ama ondan da güzel şey Nobel’i almaya giden yol ve yapılan keşiflerdir”. (Aziz Sancar).
Aziz Sancar, ”Beni ödüle götüren, Atatürk’ün ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yaptığı eğitim devrimidir. Dolayısıyla bu ödülün sahibi, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden Anıtkabir Müzesi’dir.” diyerek Nobel Ödülü ile madalya ve sertifikasını Anıtkabir’e teslim etmiştir.[1] Ödül, Anıtkabir’deki Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi’nde kendisine ayrılan özel alanda sergilenmektedir. Ziyaret edenler Müzedeki köşesinde görebilirler.