Nereden nereye; yıl 1969, rahmetli hocam Prof. Dr. Bekir Sıtkı Şaylı tarafından seçilen genetiğin geleceğine ilişkin bir seminer anlatıyorum. “Enfeksiyon hastalıkların altında da muhtemelen genetik yatkınlık var” deyince izleyicilerde alaylı bir tebessüm oluştu. Kimi izleyiciler “Ben sık sık grip oluyorum, demek ki benim genetiğim bozuk” türünden alaycı sözlerle aktarılmaya çalışılan bilgiyi sulandırmaya çalıştılar. Aslında dinleyici kitlesi de eğitimli ve konuyu bilmesi gereken bir gruptan oluşuyordu. Buna rağmen o zaman için verilmeye çalışılan mesaj maalesef yerini bulamadı. Aslına bakarsanız bunu ben o zaman pek de yadırgamamıştım, zira kendi kromozom sayımızı bile öğreneli çok da zaman geçmemişti (1956) ve henüz DNA analizi yapılamıyordu, kromozom bantlaması yoktu, insan genlerinin sayısını 150-200 bin olarak tahmin ediliyordu (şimdi 18-20 bin), belki daha da önemlisi tıp fakültelerinde genetik derslerinin resmen başlamasının üzerinden henüz üç yıl geçmişti. Onun için kişilerin genetiğe karşı özel bir ilgi ya da yakınlığı yoksa genetik olaylara yaklaşımı da doğal olarak farklı olmaktaydı.
Her neyse, 30 yıla yakın bir zaman geçtikten sonra bazı bilimsel gerçeklerin gün ışığına çıkmış olması küçümsenmeyecek bir aşamadır. Bundan iki yıl kadar önce, her ikisi de San Antonio’da olan Texas Health Sciences Center’den Sunil Ahuja ve Wilford Hall US Airforce Medical Center’den Mathew Dolan (NewScientist, 27.10.2007, Medscape Medical News, 2007), CCL3L1 adı verilen genin multiple kopyalarını taşıyan insanların HIV enfeksiyonlarına karşı daha dirençli olduklarını ve eğer enfekte olmuşlarsa da öldürücü AIDS hastalığının bu kişilerdeki gelişmesinin daha yavaş olduğunu bildirmişlerdir.
Şimdi aynı ekip CCL3L1 geninin kopyalarını taşımayan ya da sadece bir kopyasını bulunduran, fakat buna karşılık CCR5 geninin spesifik bir kopyasını taşıyan kişilerin daha zayıf hücresel bağışıklığa sahip olduklarını ve bu hususun tüm enfeksiyon hastalıklarıyla savaşımda önemli olduğunu vurgulamaktadırlar [araştırma Nature Immunology dergisinin 21 Ekim 2007 tarihli nüshasında on-line olarak yayımlanmıştır (doi:10:1030/ni1521)]. Bu araştırıcıların bulguları elbette enfeksiyon hastalıklarının tek nedeni değildir. Fakat hastalıklarla savaşta ya da toplum sağlığı açısından nelerin öncelikli olduğunu ortaya koyması bakımından oldukça önemlidir. Her taşın altından genetik olaylar çıktığına göre, kişilerin ya da genel olarak toplumun genetik yapısını bilerek hastalıklarla savaşımda kişiye ve devlete önemli avantajlar sağlayacaktır.
Çok yakında uygulanmasına başlanacağını umduğum “kişiye özel reçete” devriminin yanı sıra kişilerin genetik yatkınlıklarını, diğer bir deyişle genetik yapılarını bilerek hayat tarzlarını düzenleme olanağı da getirilmiş olacaktır. Bu olanaklar hem birey ve hem de toplum açısından çok önemli sonuçların alınmasına yol açacaktır.
Sonuç olarak, sağlıkta ve hastalıkta genetik mirası dışlamadan bu “kader” olgusunu mümkün olduğunca öğrenmeye çalışmamız birey ve toplum sağlığı açısından yararımıza olacaktır. Yeni bir konuda yeniden buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı kalın.