Karolinska Enstitüsü (İsveç) Nobel Ödül Kurulu, 2011 Fizyoloji veya Tıp alanındaki Nobel Ödülü’nü, doğal bağışıklığın aktivasyonu ile ilgili keşifleri ile “Bruce A. Beutler ve Jules A. Hoffmann” ve de edinsel bağışıklıkta dendritik hücrelerin keşfi çalışmasıyla “Ralph M. Steinman”a verdi.
Ödül sahipleri, çalışmaları ile bağışıklık sisteminin işleyişine ait temel prensipleri keşfetmiş ve açıklamışlardır. 1996 yılında Jules A. Hoffmann meyve sineklerinde (Drosophila melanogaster) Toll geninin doğal bağışıklığın temel taşlarından biri olduğunu keşfetmiş ve çalışmasında doğal bağışıklığı tetikleyen bu genin yokluğunda meyve sineklerinin bakteriyel enfeksiyonları tanıyamadığını ve buna karşı savunamadığını göstermiştir.
Bruce A. Beutlerise 1998 yılında Toll geninin benzerini farelerde keşfederek Toll-benzeri (Toll-like) reseptör (TLR) adını vermiştir. Günümüzde sayıları, insanlarda 10, farelerde 12 ve diğer canlılarda 10-15 arasında değişebilen farklı TLRler olduğu bilinmektedir. Bunların her biri mikroorganizmalardaki ortak moleküllerin belli tiplerini tanımakta ve hücre ölümünden mikropların ortadan kaldırılmasına ve iltihabi yanıtların başlatılmasına kadar çeşitli süreçlerden sorumludurlar. Kanser, allerjik ve otoimmün hastalıklar, immün yetmezlikler gibi çok geniş bir hastalık spektrumunda bu reseptör yapılarının görevlerinin aydınlatılması ile ilgili çalışmalar devam etmektedir. Bruce A. Beutler ve Jules A. Hoffmann’ın bu keşifleri, hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde yeni yaklaşımlara imkân vermektedir.
Günlük hayatımızda karşılaştığımız mikroorganizmalar doğal bağışıklık sistemine ait hücresel ve sıvısal elemanlar tarafından yok edilirler. Bu doğal savunma mekanizmasının yetersiz kaldığı durumlarda edinsel bağışıklık adını verdiğimiz savunma sistemimizin hücreleri olan, T ve B lenfositler devreye girer. B lenfositleri antikor üreterek, T lenfositleri ise öldürücü işlev görerek organizmadaki tehdidin uzaklaştırılmasında önemli rol oynarlar. T ve B hücrelerinin doğal bağışıklığa ait hücrelerde bulunmayan hafıza (memory) ve özgüllük (specificity) gibi çok özel yetenekleri vardır. Bu özellikleri sayesinde, aynı mikroplarla tekrar karşılaştıklarında daha hızlı ve güçlü bir cevap oluşturabildikleri için vücut savunmamızda çok kritik önem taşırlar.
Ralph M. Steinmanise 1973’te “dendritik hücre” olarak adlandırılan yeni bir hücre grubunu tanımlamış ve daha sonraki çalışmaları ile bu hücrelerin, T hücrelerini aktif hale geçirme yeteneklerinin çok kuvvetli olduğunu kanıtlamıştır. Antijen sunan hücreler arasında yer alan dendritik hücreler antijeni işleyerek ve bu antijenleri T hücrelerine sunarak immün cevabın başlatılmasında görev alırlar. Ralph M. Steinman çalışmalarının sonucunda, immün sistemin kendine ait (endojen) moleküllerine karşı cevap oluşturmadığını, yalnızca hastalık yaratabilen (patojenik) mikroorganizmalara karşı reaksiyon verdiğini göstermiştir. Son 30 yıl içinde yapılan çalışmaların sonuçları, organ veya doku nakillerinden sonra görülen doku reddi (rejeksiyon), tümörlere karşı direnç, otoimmün hastalıklar ve bir enfeksiyon ajanı olmaksızın ortaya çıkabilen birçok bağışıklık cevabının başlamasında dendritik hücrelerin önemini vurgulamaktadır.
Üç bilim adamına ait bu buluşlar, doğal ve edinsel bağışıklık cevabının aktivasyonu sırasında oluşan mekanizmaların aydınlatılmasında, bağışıklık sisteminin kendi dokularına karşı savaşa geçme nedenlerinin tanımlanmasında ve enflamatuvar hastalıklara karşı yeni tedavi yaklaşımlarının geliştirilmesinde büyük önem taşımaktadır.