Geçen haftaki “‘Zurna’nın son deliği’: Tıp Etiği Eğitimi-1” başlıklı yazımda Tıp Etiği eğitiminin tıp fakültelerinde okutulmasının gerekliliği –veya gereksizliği- konusundaki düşüncelerimi içeren 12-16 Nisan 2004 tarihleri arasında Şanlıurfa’da düzenlenen ‘3. Ulusal Tıp Eğitimi Kongresi’nde sunduğum ve büyük tartışmalara yol açan ‘Tıp Etiği Eğitimi: ‘Zurna’nın son deliği’ mi? ‘Bağlama’nın bamteli’ mi?’ başlıklı konuşmamın birinci kısmına yer vermiştim. “Gelelim en kritik soruya. Bu söylenenleri tıp öğrencilerine kim öğretecek? Yani, Tıp Etiği ve Deontoloji derslerini kim verecek?” sorusu ile bitirdiğim ve “Bu sorunun ‘sizce’ olan cevabını düşünüp bana yazabilirsiniz. Doğru cevabı bilenler arasından çekilecek kurada kazanan 3 kişiye ‘sürpriz’ hediyeler verilecektir!!!” dediğim yazıma konuşmanın kaldığı yerden devam ediyorum. Çekilişin sonucunu haftaya açıklayacağım…
“Gelelim en kritik soruya. Bu söylenenleri tıp öğrencilerine kim öğretecek? Yani, Tıp Etiği ve Deontoloji derslerini kim verecek? Aslında bu sorunun cevabı Patoloji, Anatomi, Kardiyoloji, Psikiyatri derslerini kim verecek sorusunun cevabı kadar basittir. Bu dersleri tabii ki lisans eğitimi sonrası söz konusu alanda lisansüstü eğitim yapmış bir öğretim elemanı verecektir. Yani, Patoloji dersini Patoloji uzmanı, Kardiyoloji dersini Kardiyoloji uzmanı verecektir. Nasıl ki liseler de bile, Matematik dersine Fizik öğretmenin girmesi veya Ahlak Bilgisi dersini Beden Eğitimi öğretmeninin vermesi uygun görülmüyorsa, eğitim faaliyetinin en üst kademesini oluşturan üniversitelerde, hele ki tıp fakültelerinde, Anatomi dersini mikrobiyolog, Psikiyatri dersini de ürolog vermemelidir. Zaman zaman, kurumların başlangıç yıllarında zorunluluklar bunu gerektirebilir. Hatta Patoloji dersini en az bir patolog kadar iyi anlatan bir kardiyolog, Anatomi dersini de bir anatomist kadar iyi anlatan bir ürolog ile karşılaşabilirsiniz. Ancak bunlar istisnadır, ve istisnalar kaideleri kuvvetlendirir.
Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesindeki bir lisede, Coğrafya dersini Fizik öğretmeni verirse yanlış olduğunu kabul etmekle birlikte çok yadırgamazsınız. Ancak Ankara’nın merkezindeki bir lisede bu izahı mümkün bir durum değildir. Aynı şekilde, örneğin, Anadolu’nun bir şehrindeki X Üniversitesi’nin kuruluş yıllarında Tıp Tarihi ve Deontoloji derslerini verecek bir öğretim üyesi bulamamanız kabul edilemese bile, anlayışla karşılanabilir. Ancak kuruluşunuzun üzerinde yaklaşık 40 yıl geçtikten sonra hâlâ bu dersleri alanın amatörlerine verdiriyorsanız ortada ciddi bir sorun var demektir. Hele ki siz ülkenin başkentinde iseniz, ülkenin en gözde tıp fakültelerinden birisi olarak kabul ediliyorsanız ve bu dersi vermek için bir uzmanı kadronuza almak için kuruluşunuzdan sonra 30 yıl bekliyorsanız, çok iyi hekimler yetiştirme iddiasında olabilirsiniz, fakat yetiştirdikleriniz mesleklerinin sanat ve estetik yönü eksik çok iyi teknisyenler olarak mezun olacaklardır.
Bugün ülkemizdeki resmi ve özel toplam 47 tıp fakültesinden yalnızca 17 tanesinde Tıp Etiği dersleri fakültenin kadrolu Deontoloji uzmanları tarafından verilmektedir.1 Bunlarının 4 tanesi Ankara’daki, 3 tanesi İstanbul’daki ve 9 tanesi de Ankara/Adana’nın batısındaki şehirlerdeki üniversitelerdedir. Biraz düşünüldüğünde durumun ne kadar hazin olduğu açıktır. Muhtelif Anabilim Dallarında kadroların tıka basa dolu olduğu pek çok köklü tıp fakültesinin bir Deontoloji/Tıp Etiği uzmanı istihdam etmemesi bu kurumların idarecilerinin bu alanı, merhum hocamız Prof. Dr. Fuat Aziz Göksel’in ifadesi ile ‘zurnanın son deliği’ olarak görmelerindendir. Ancak bundan sonra tıp fakültesi idarecilerinin bu disiplini bu şekilde görme lüksleri bulunmamaktadır. Her fakültede olan ve modern sağlık hizmetleri anlayışı ve Avrupa Birliği normlarının gereği olarak her sağlık kurumunda olması gereken etik kurullar ile tıp fakülteleri için hazırlanan çekirdek eğitim programındaki ‘Tutum ve Davranış Listesi’nin önemli bir kısmının Tıp Etiği ders müfredatı içine girmesi, ‘Fizik derslerini Coğrafya öğretmenine’, ‘Ahlak Bilgisi dersini Beden Eğitimi öğretmenine’ verdirmeye devam etmek istemeyen tıp fakültelerini Tıp Etiği eğitimini ciddiye almaya zorlamaktadır. 2
Çünkü, Temel ve Klinik Bilimler, tıbbın bedeni, Deontoloji, Tıp Tarihi ve Tıp Etiği ruhudur. Temel ve Klinik Bilimler eğitimi tıp öğrencisini teknisyen ve zanaatkar yapar, Deontoloji, Tıp Tarihi ve Tıp Etiği uygulamaya sanat ve estetik kazandırır.
Deontoloji, Tıp Tarihi ve Tıp Etiği, tıp fakültelerinde alınması gereken zorunlu derslerden biri olup, Temel Tıp Bilimlerine bağlı ayrı bir Anabilim Dalıdır ve Doçentlik sınavlarında münferit bir doçentlik alanıdır. 70 yıl önce kurulan bu disiplin ülkede 50 yıldır uzmanlık eğitimi vermektedir.
Bu bağlamda hepinizi, özelliklede fakülte dekanlarımızı birkaç saniyeliğine empati yapmaya davet ediyorum. Lütfen her biriniz kendi uzmanlık alanlarınızı düşünün ve onun, idareciler tarafından kırk yıllık ihmalini hayal edin. Ve size, “sizin derslerinizi kim olsa verir” dendiğini varsayın. Ne hissettiniz? İşte biz yıllardır bunu hissediyoruz.
Hele ki birde, bu ülkede insanlar hekimlerin teknik bilgi eksikliğinden değil, iletişim noksanlığından, etik duyarsızlıklarından, temel hak ihlallerinden ve empati yoksunluğundan şikayet ettiklerini biliyor ve siz de bu konuda tıp fakültesi öğrencilerini eğitmeye hazır ve istekli iseniz, yani tıp bağlamasının ‘bamteli’ olduğunuzu biliyor, fakat ‘zurnanın son deliği’ muamelesi görüyorsanız.
Son sözümüz Tıp Etiği eğitimini hâlâ ‘zurnanın son deliği’ olarak görmeye devam edenlere. Elinizde öyle bir türkü var ki, bu türküyü ‘zurnanın son deliği’ni kullanmadan çalma imkanınız yok.”
İşte o toplantıda söylediklerim bunlardan ibaretti. Bilmem siz, sözünü ettiğim aşırı tepki gösterenlere mi katılırsınız, yoksa sayıları fazla bile olsa sesleri daha az çıkan –veya çıkmasına izin verilen- ve konuşmadan sonra bana desteklerini ve takdirlerini ifade edenlere mi katılırsınız? Hangi tarafta olunursa olunsun, bilinmeli ki Tıp Etiği derslerine ve bu dersi vermek üzere yetiştirilen akademisyenlerin kalitesine diğer tıp alanlarındaki eşdeğerleri kadar önem ve değer verilmedikçe ülkemizdeki sağlık hizmetlerinin yüzü yerden kalkmayacaktır.
1Rakamlar ve aşağıda verilen bazı veriler konuşmanın yapıldığı yıl olan 2004’e aittir.
2Böyle demişim ama, memleketteki pek çok tıp fakültesine baktığımızda geçen 3 yılda pek bir değişiklik olmamış. O toplantıda, “Ben bu dersleri veriyorum!” diyen ve benim, “Hocam siz bu dersleri veremezsiniz! Verseniz de, benim sizin derslerinizi verdiğim kadar verebilirsiniz.” dediğim bir fakülte dekanı sayın hocam haklı çıktı. Yani hala pek çok tıp fakültesinde ‘Fizik’ dersini ‘Coğrafyacılar’ anlatmaya devam ediyor.