Tıp etiği hocası olarak araştırdığım etik konuların karmaşasında birdenbire camdan dışarı baktığımda mayıs ayının o güzel yüzü bütün aydınlığı ile göründü ve ister istemez dedim ki “Biraz gevşe ve baharı düşün. Daha dün şiddetli soğukların hüküm sürdüğü, buzların yerle kaplı olduğu kış mevsimini yaşarken bugün ilkbahar mevsiminin üçüncü ayına yani mayıs’ta geldik. Bu ayda kırlar yeşillenir, ağaçlar rengârenk çiçeklerini ve yapraklarını açar. Doğanın şenlenmesi ve bitkilerin ve ağaçların canlanması insanlara daha ayrı ve değişik bir sevinç verir. İlkbahar mevsimi herkes tarafından çokça sevilen bir mevsimdir. Dört-beş aydır soğuklara mahküm olmuş ve yeşilliklere hasret kalmış her insan için ilkbahar mevsimi sanki yeni bir hayatın başlangıcıdır.
Kış boyunca cansız görünen doğa, ilkbaharın gelmesi ve havaların ısınması ile canlanır. Kupkuru bir odun görünümünde olan meyveli ve meyvesiz ağaçlar yeniden yeşillenerek yaşama döner. Ancak dört mevsimin kendine göre ayrı ayrı özelliği vardır. Bu mevsimlerin her biri insanlar için yararlı yönlere sahiptir. Çalışırken de ilkbahar insanı motive eder ve bilimsel araştırmalarınız daha da verimli olur. İşte bütün bu düşüncelerle acaba tıp etiğini biraz daha mı az düşünsek diye aklımızdan bin türlü fikir geçiyor. Acaba bunda ilkbaharın etkisi olabilir mi? Belki de biraz gevşemişimdir diye düşünebilirim. Ama insan gevşerken de tam olarak uyku haline geçemiyor. Bilakis düşünceleri daha yerli yerine oturuyor.
Örneğin tıp etiği derslerini nasıl motive edersek öğrenciye daha yararlı olunabilir? Derslerin hangi metodlarla anlatılması gerekir? Gibi sorular insana yol gösterici olarak zihinlerde beliriyorlar. İşte güzel bir bahar gününde bilgisayara bu soruların yanıtını veren cümleleri yazmak insanı hem canlandırıcı hem de motive edici oluyor. Çünkü klasik veya çevirilerden elde edilen bilgilerle bir yere varmak, her zaman yararlı olmayabilir. Bu bakımdan da öğrencileri olgu tartışmaları ile canlandırmak gerekiyor. Biz de öyle yapıyoruz ve öğrencilere alıştırma mahiyetinde etik olguları araştırarak yorumlayıp bize getirmelerini istiyoruz. Ama bu yıl gözümüze çarpan, öğrencilerin bu olgu yorumlamalarını da internetten bulmalarıydı. İşte internet böyle kolaylık sağlayan bir araç. Ancak insanı ve hele öğrenciyi hazıra alıştırıyor. Böylece şimdi biz de onları bir tıp öğrencisi olarak tanık oldukları etik vakaları inceleyip getirmelerini isteyeceğiz. Vaka’lar üzerinde çalışmak öğrenciyi tıp etiği üzerinde düşünmeye yönlendirir ve bu tip çalışmalar ileride hekimlik yaşamında hastalarla olan sorunlarında yol gösterir. Çünkü bu tip sosyal dersler ileriki yaşamında bir hekimin zihninde pek kalmıyor. Öyle ki hekimler bu dersi hangi hocadan aldıklarını bile bilmiyorlar. Hatta çok nadir de olsa böyle bir ders alıp almadıklarını da hatırlamıyorlar. Bu bakımdan tıp etiğinin eğitim programlarında mutlaka kalıcı ve eğitici bir şekilde yer almasını sağlamak gerekir. Bu ise şimdilik klasik bir öğretim özelliğinin dışına çıkamıyor.
Bütün bunları düşünürken tekrar pencereden dışarı bakıyorum ve kendime Düşünme, gevşe ! diyorum. Ama olmuyor ve 2009 baharı beni düşüncelerimden biraz ayırabiliyor ve fazla bir gevşemeye giremiyorum. Çünkü geçenlerde çok değerli ve çok yakın öğretim üyesi bir arkadaşımın da anımsattığı bir halk deyimi burada uygun düşüyor: “Geldi bahar ayları. Gevşer gönül yayları” Biz bunu bu yazıya uygularsak: “Geldi bahar ayları. Gevşer etik bağları. Ama bu sözlere bizlerin düşünce yoğunluğu ve fikir jimnastiği uymuyor. Galiba gerçekçi bir hoca olmak zor bir iş! Çünkü branşınızın kuşaklar boyu iyi anlaşılmasının ve yararlı olabilmesinin nasıl sağlanacağı çeşitli şekillerde zihninizi kurcalıyor. Demek ki bahar mevsimi de bizi gevşetemiyor diyorum ve derse girmeme 5 dakika kaldığını saatime bakarak görüyor ve biraz sonra sınıftan içeri giriyorum. Herkese canlı, sağlıklı bahar günleri dileyerek yazımı noktalıyorum.