Bugünkü yazımda üç konuya değineceğim, fakat birincisi ile ilgili olan başlığı buraya koymayı uygun buldum. Çünkü beni en çok etkileyen konu bu idi. Şimdi sıra bu sözünü ettiğim üç konuyu sizlere birer birer aktarmaya geldi.
Paylaşmak istediğim birinci husus, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesindeki bir emeklilik töreni. Çok sevdiğim kadim arkadaşım Prof. Dr. Cihangir Özkınay’ın 13 Haziran 2011 tarihinde yapılan emeklilik törenine katılmaktan dolayı çok mutlu oldum ve gururlandım. Öncelikle bu konulardaki hassasiyetinden dolayı Tıp Fakültesi yönetimini kutlamak istiyorum. Sonra Tıbbi Genetik Ana bilim Dalı öğretim elemanlarının cansiperane gayretlerinden dolayı gururlandığımı ve vefa duygularının Türkiye üniversitelerine örnek olmasını dileyerek hepsini teker teker bağrıma basmak isterim. Daha sonra da, başta Prof. Dr. Cihangir Özkınay olmak üzere tüm emeği geçenlere, Avrupa düzeyinde bir merkez kurdukları ve çalıştırdıkları için ülkem adına teşekkür etmek istiyorum. Ayrıca yolu düşen herkesin bu merkezi ziyaret etmesini de önereceğim. Her zaman için “Bardağın yarısı dolu” diyebilen can arkadaşıma da yeni hayatında mutluluklar ve başarılar dilerim.
Sizlere aktarmak istediğim ikinci konu, Türkiye’deki tıbbi genetik çalışmalarının ne düzeyde olduğudur. Eskiden olsa pek aldırış etmezdim ama, son zamanlarda üst üste gelen Türkiye tıbbi genetik çalışmalarını küçümseme anlamına gelebilecek bazı ifadeleri görünce, bu konuda çok emek vermiş kişilerden biri olarak birkaç söz etmem gerektiğine karar verdim. Bir genç arkadaşım üç ay kadar İngiltere’ye bir proje desteği ile gitmiş ve sıradan bir araştırmasını tamamladıktan sonra “Tabii Türkiye’de moleküler genetik çalışmalar çok yeni olduğu için..” deme cehaletini gösterebilmiştir. Bir başkası Gentest’e bir tercüme yapıyor ve kendilerinden başka genetikçi yok sanıyor. Bir başkasıda, sıradan bir gen analizinin Türkiye’de yapılmadığını sanıyor. Bunlar sıradan vatandaş olsa, yani tıbbi genetik konusuna yabancı kimseler olsa, gerektiği kadar kendimizi ya da Türkiye’deki tıbbi genetik çalışmalarını anlatamamışız, diye tıbbi genetikle ilgili kim varsa suçlamamız gerekirdi. Fakat işin korkunç tarafı, bu kimseler yarının, hatta bugünün öğretim üyeleri. Geçmişini ve bugününü bilmeden ne bilim yapılır ne de bilimsel gelişme sağlanır. Akademik çalışmanın birinci şartı, yerli ve yabancı kaynakların eksiksiz gözden geçirilerek senteze ve dolayısıyla sonuca varılmasıdır. Öğretim üyelerinin yeni yetiştirdikleri elemanların donanımları konusunda çok hassas davranmaları gerektiği bu örnekle bir kez daha ortaya çıkmıştır. Umarım benim bu ikazım bir işe yarar.
Sonuncu konu da, 13 Haziran 2011 tarihinde Medimagazin’de yayımlanan “Kanserler ve Farmakogenomiks” başlıklı yazıma ilişkin olacaktır. Yazıyı okuyanlar hatırlayacaklardır; ben o yazıda eldeki genetik olanakları kullanarak “bireysel” reçete yazma döneminin açıldığını ve yeni bir bilim dalı oluştuğunu vurgulamaya çalışmıştım. Keza bu konudaki iki önemli kaynağı belirterek onların önerilerini yazmıştım. Bazı okuyucular sanıyorum yazdıklarımı ayrıntılı okumadan ve verdiğim orijinal kaynakları görmeden, geçirmeden bazı yanlış yargılara varmışlar, onu da düzeltmek isterim. Hani bir şeyi nereden alabilirim, deyince size her köşe başında satılıyor derler ya, EGFR analizi de öyle bir şey. Hemen hemen her genetik merkezi uzun sürelerdir bu analizleri yapmaktadır. İhtiyaç duyanlar internetten çok rahat öğrenebilirler.
Yeni bir konuda buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı kalın.