Ülkemizin en büyük ve en güçlü kuruluşlarının en son yaptıklarına bir bakalım. Bir bakkallar zincirini almak için kıyasıya savaş veriyorlar. Yok sen aldın, yok ben alacaktım diye. ‘Sayım suyum yok’ der gibi kurulmuş başka ortaklıkları bozmalar. Eh ne diyelim, hayırlısı ne ise o olsun. Eskiler ‘deliyle zenginin işine akıl sır ermez’ derler. Bizim de aklımız ermedi. Bütün bunlar boşuna olmasa gerek, bilenler daha iyi bilirler, en çok kazanç yenir işinde galiba.
Herkes, alışveriş merkezi ve marketler zinciri oluşturmak hevesinde. Bir holdingimizin başkanının günün birinde ‘iki alışveriş merkezi, neredeyse bir fabrika kadar kar getiriyor’ şeklinde beyanatını hatırlıyorum. Özel sektörün ana amacı en karlı işlere yatırım yapmak olmalıdır. Bunu anlıyoruz da anlamadığımız başka konular var.
Örneğin, bana göre en büyüğüz diyenler, aslında en büyük işlere yatırım yapanlar olmalı. TÜPRAŞ ve diğer önemli kuruluşlar satılıyor. Teklif sadece yabancılardan geliyor. Bizimkiler oralı bile değil. Ülkemizin gelişmesinde ve güvenliğinde, temel ve en önemli yatırımlara nedense soyunmak istemiyorlar, işte bunu anlamak mümkün değil.
Elektronik ve bilgisayar teknolojileri, maden işleme, demir çelik, otomotiv, iş makineleri, ilaç ve ham madde sanayileri, gen teknolojileri, kimya sanayi bunların hiçbirinde maalesef dünyada motor görevi üstlenebilen bir kuruluşumuz yok.
Yıllardır araba üretiriz. Henüz, özgün bir Türk markası ve dizaynı bile ortaya çıkarılamadı. İş makineleri, ağır sanayi, bilgisayar, chip, silah, uçak, uydu, helikopter, tank, füze ve benzerlerini neden biz de üretemeyelim? Başkalarından neyimiz eksik? Para ise, maşallah ilk 500 içine giren güçlü firmalarımız var. Eğitim denirse, ibadullah mühendis, teknik elemanımız var. Üniversite derseniz resmi, özel pek çok üniversitemiz var. O halde, neyimiz eksik?
İnsanlar genelde daima işin kolayına kaçarlar. Şirketlerde de durum, pek farklı olmasa gerek. Kolay karlı işler nelerse oralara yatırım yaparsanız, işin kolayına kaçmış olursunuz. Zor olan, dünya devleri ile rekabet edebilecek bir üretim işine soyunabilmektir. Bu tarz girişimler, ülkemizi daha ileri düzeylere yükseltecek olan yegane işlerdir. Ülke insanına mal satmaktan öte, yurtdışında, kaç tane kendi markamız altında ürettiğimiz malımızla rekabet edebiliyoruz?
Diğer ülkeler bizi ve ülkemizi, hangi markalarımızla tanıyorlar?
Avrupa ile Gümrük Birliği’ne girdik gireli, pek çok şirketimiz fabrikalarına kilit vurarak, dışarıdan ithal mal getirir oldular. En çarpıcı örneğini ilaç sektöründe yaşıyoruz. Yerli imalat neredeyse %10’lar düzeyine gerilemiş durumda. Uzak doğuda üretilmiş cihazları, sanki kendi üretimleriymiş gibi, üzerine kendi markalarını koydurarak, halka lanse etmek de son günlerin modası oldu. İşçiyle sigortasıyla, rekabetiyle neden uğraşayım. Aynı malın ithalini yaparım, yine aynı karı elde ederim zihniyeti şu günlerde çok moda.
Arkadaşlar, büyük şirketler bu tarz uygulamalarla da pekala gelişmelerini sürdürebilirler. Ancak bunun toplum açısından bazı sakıncalarını da, göz ardı etmemek gerekir.
Böyle yaparsanız, ülkede bilim ve sanayide yeterli gelişme olmaz. Fabrikalar kapandığından, işsizlik ve buna bağlı olarak toplumsal huzursuzluk başlar. Hırsızlık, soygun, kapkaççılık gibi olaylar artar. Son olarak da, yetişmiş beyinler ülkede yeterli iş bulamayınca yurtdışına kaçarlar.
Büyük holdinglerimizin yöneticileri duyar mı bilmem ama, para mı? ülke mi? sorusunun cevabı, kaçınılmaz olarak ‘daima ikisi birden’ olmalıdır.
Saygılarımla.
16