Son zamanlarda, her yıl veya her iki yılda bir yapılan bilimsel kongrelerin yanında, Anadolu’nun farklı şehirlerinde bir günlük kısa toplantılar yapılması giderek yaygınlaşmaya başladı. Bu toplantıların, bilimin yurt sathında yayılmasındaki rolünü kimse yadsıyamaz. Meslektaşlarımızın çoğunun, yoğun çalışma temposu içinde, hastane, muayenehane, gece nöbetleri, icap, ameliyat, poliklinik, tıbbi ve cerrahi günlük girişimler derken kongrelere katılmaları her zaman mümkün olamıyor. Bunun yanında kongre katılımı için finansman ve sponsor bulunması, idareden, başhekimlikten izin alınma problemlerini de unutmamak lazım.
İşte bu ve buna benzer nedenlerle, belli aralıklarla bölgesel toplantı ve “workshop”ların yapılması kaçınılmaz oluyor. Bölgede lider pozisyonda olan bir il seçiliyor, civar il ve ilçelerden de katılım sağlanarak toplantılar yapılıyor. Hatta bazı toplantılarda, temel bilgilendirmenin sonrasında, konuyla ilgili olan ameliyatlar, tetkik ve bulgular; bizzat o konuda deneyimli hocalar tarafından görsel olarak da güncel bilgilerin aktarılmasına çalışılıyor (Örneğin; benim de katıldığım ürojinekoloji “workshop”ları gibi).
Günümüz, iletişim çağı. Ameliyat yap, eğer olanak varsa “online” olarak, Fizan’a bile gönderirsin. Aynı anda, işin püf noktalarını yeri geldikçe açıklar, öğretirsin. Açıkçası meslektaşlarımız, çoğunlukla salt kuru bilgiden ibaret olan sunumlara pek katılmak istemiyorlar. Bir de neyi yapabileceklerse, neye ilgi duyuyorlarsa o toplantılara katılmayı tercih ediyorlar. Bu nedenle, kongre ve sempozyumlarda, önceden yapılmış olan girişimler, ameliyatlar videoya alınarak, gösterimiyle bilgi aktarımına çalışılıyor. Bazı konularda ise sadece bilgi ve deneyim aktarılıyor. Örneğin; etik ve hukuk toplantılarında olduğu gibi. Onlarda bile önceden adli konu olmuş olan ve hakkında karar verilmiş olan vakalar, belgeler eşliğinde açıklanıp, tartışma ortamında, meslektaşlarımızın konuya olan ilgileri çekilmeye çalışılıyor.
Bunların dışında bir de, başlıkta da yazdığım gibi “Bana gönder” toplantıları var. Aman el sürmeyin, siz onu yapamazsınız, siz onu, yaptığınız tetkiklerde göremezsiniz, deneyiminiz, alet edevatınız yeterli değil, bu yüzden atlarsınız, başınız belaya girer, ille de bana gönderin, denilmeye getirilen toplantılar da yok değil.
Kimse saf değil, toplantıya katılanlara tek tek kart dağıtılmasa da, verilmek istenen mesajlar, katılanlar tarafından zaten net olarak anlaşılıyor.
“Efendim, şu şu vakaların tedavileri, ille de belli merkezlerde yapılmalı.”
“Nerede?”
“Nerede olacak, İstanbul’da A, B, C, Ankara’da X, Y, Z merkezlerinde.”
Meslektaşlar toplantıda soruyorlar. Örneğin; Adana’da, Trabzon’da olmaz mı, diye. Sıkışınca, “Eeefem, ee, olabilir tabii, ancak orada şunun şuyu eksik vs. vs.”
Üniversitelerin, eğitim hastanelerinin, oralarda görev yapan, kariyerde yükselmiş olanların, bilimi ülke sathında yaymak ve meslektaşlarına öğretmek, “görevlerin en başlarda geleni olmalı.” Bilmem, yanlış mı düşünüyorum.
Yahu arkadaş, bundan yirmi yıl önce de, şu şu vakaları bana gönderin, diye mesajlar veriyordun, şimdi de kırık plak gibi, aynı şeyleri söylüyorsun. Şimdiye kadar niye kimseyi yetiştirmedin? Şurada, burada da bu işleri koparan, tanı ve tedavileriyle belli yerlere gelmiş olan meslektaşlarımız var, onları neden görmüyorsun ya da görmek istemiyorsun?
Artık, Anadolu’da yapılan toplantıları, “Hepsini bana gönder toplantıları” formatından çıkaralım. Oralarda salt şov yapmak yerine, elimizden geldiğince bildiklerimizi meslektaşlarımıza aktarmaya bakalım. “Workshop”ları sadece büyük şehirlerde değil, olabildiğince yurt sathına yaymaya çalışalım.
“Biz zaten yıllardır, bu işleri yapıyoruz, bildiklerimizi arkadaşlarımıza olabildiğince aktarıyoruz.” diyenlere asla bir sözüm yok. Onların önünde şapkamı çıkartırım.
Sözüm diğerlerine!..