Tarih bazen kendini tekrar eder, bazen de aynı hikâyeyi farklı dekorlarla yeniden sahneye koyar. Demokrasi, halkın iradesiyle şekillenen bir yönetim biçimi olarak övülse de, bazen tam tersini doğurur: Halkın iradesizliğiyle yönetilen bir sistem. Çünkü bir kararın doğru olması için çoğunluğun onu seçmesi gerekmez. Çoğunluk bazen Barabbas’ı serbest bırakır, bazen de Sokrates’i zehirler.
Barabbas’ın Şansı, Sokrates’in Sonu
Pilatus’un önünde iki seçenek vardı: Biri, kendisine “gerçeği söylemeye geldim” diyen Hz. İsa, diğeri isyan çıkarmış, cinayet işlemiş Barabbas. Otorite, seçimi halka bıraktı. Halk ise gerçeği değil, tanıdığını seçti. Suçun tanıdıklığı, doğruluğun yabancılığını yendi.
Atina’da da benzer bir sahne vardı. Sokrates, “sorgulanmamış hayat yaşanmaya değmez” dediği için mahkemeye çıkarıldı. Ona da bir şans verildi: Ya felsefeyi bırakacaktı ya da baldıran zehrini içecekti. Oy çokluğu, gerçeği değil, huzuru seçti. Çünkü doğru sorular sormak, yanlış cevaplarla yaşayanları rahatsız eder.
Modern Zamanlarda Demokrasi: Halkın Oyladığı Yanlışlar
Günümüz demokrasileri de aslında Barabbas’ı seçen kalabalıkların soyundan geliyor. Bugün seçim sandıklarında hakikati değil, kim daha iyi yalan söylüyorsa onu seçiyoruz. Kitlelerin propagandaya duyduğu aşk, demokrasiye duyduğu saygıyı çoktan gölgede bıraktı. Medyanın yönlendirdiği zihinler, Sokrates’i yine ölüme mahkûm ederken, Barabbas’ı alkışlamaktan çekinmiyor.
Rüşvetin, lobiciliğin, sansasyonun ve sosyal medya manipülasyonunun gölgesinde halkın verdiği kararlar, gerçekten halkın kararı mı, yoksa kitle psikolojisinin yanılgıları mı? Bugün oy kullanmak bir hak mı, yoksa propagandanın sonucu olarak verilmiş bir refleks mi?
Oligarşi: Demokrasi Kılığına Girmiş Eski Bir Tanıdık
Tarihin ironisi şudur: Demokrasi ne kadar eskiyorsa, içinden çıkan oligarşi o kadar yeni bir maske takıyor. Eski Yunan’da filozoflar oligarşiye karşı demokrasi istediler. Bugün ise, demokrasiyi savunanların büyük kısmı oligarşik yapıların kuklaları haline geldi. Medya patronları, finans devleri, siyasi elitler… Hepsi demokrasinin bekçileri gibi görünürken, halkın kararlarını kendi menfaatleri doğrultusunda şekillendiriyorlar.
Sokrates’in yargılanmasıyla başlayan süreç, günümüzde hâlâ devam ediyor. O zamanlar oy çokluğuyla ölüme mahkûm edilen doğruluk, şimdi ekranlardan linç ediliyor, algoritmalarla sansürleniyor, retorik oyunlarıyla etkisizleştiriliyor. Hakikatin sesi kısıldığında, yanlışlar kalabalıklara tezahürat yaptırıyor.
Sonuç: Demokrasi mi, Büyük Bir İllüzyon mu?
Peki, sonuç? Tarih bize demokrasinin bir ideal olduğunu, ancak gerçekte çoğunlukla manipüle edilen bir sistem haline geldiğini gösteriyor. Eski Yunan’da demokrasinin kurucuları, halkın en büyük risk olduğunu biliyorlardı: Bilinçli halk olmazsa demokrasi, sadece güçlülerin yönetimini meşrulaştıran bir araç olur.
Bugün, sandık başına gidip oy kullandığımızda, gerçekten kendi irademizle mi karar veriyoruz, yoksa Sokrates’in ölüme mahkûm edilmesine alkış tutanların zihniyetini mi sürdürüyoruz?
Barabbas yine serbest. Sokrates’in bardağında hâlâ baldıran var. Demokrasi mi kazandı, yoksa büyük bir aldatmaca mı?