Çalışma hayatında, zaman içinde bazı çalışanların baskılandığını hatta yıldırılmaya çalışıldığını sizler de gözlemlemişsinizdir. Yönetici konumunda, bir işin oluşumunda ve planlamasında suyun başında olanlar, zamanla siyasi görüş ayrılığında oldukları, çalışma sistemini beğenmedikleri bazen de çalışmalarından rahatsız oldukları ve ön plana çıktıkları için kıskandıkları çalışma arkadaşlarının, önünü kesmeye ve baskılamaya çalışırlar. Hatta baskılamalar zamanla hor görmeye, adam yerine saymamaya, hatta yöneticinin gücü varsa, başka yerlere tayin ettirmeye kadar gider.
Baskılar çoğu zaman kişiler üzerinde, giderek etkiler yapmaya başlar. Kişi, eğer varsa yanlışlarını düzeltir, aktivitelerinin bir kısmını azaltır, çalışma ve araştırmalarına başkalarını da ortak etmeye başlar. Bazen de küser, kabuğuna çekilir oturur.
Çoğu çalışanı olumsuz etkileyen bu baskıların, bazen efektif olmadığını hatta ‘bumerang’ gibi ters teptiğini bile görürsünüz. Gün olur da iktidar değişirse, yeni iktidara gelenler, kendine baskı yapanları hiç unutmaz ve maalesef aynı baskıları kendine önceden baskı yapanlara uygulamaktan çekinmez.
Yönetimde olan ve başkalarını baskılamak isteyenler, çalışkan, dürüst ve üretken potansiyeli olanları, diğerlerinden mutlaka ayırt etmeli ve kişiye olumsuz bir eylem yapmadan önce iki kez düşünmelidirler.
Eskiler, ‘demokrasilerde çareler tükenmez’ demişlerdir. Çare her zaman vardır. Potansiyeli olanlar direnirler. Çalışma konularını değiştirirler veya bir süre uykuda imiş gibi görünürler. Ya da ‘canınız cehenneme’ deyip çeker gider, başka kurumlarda çalışırlar, hatta ayrılıp kendi işini kuranlarımız bile vardır… Yıllarca çok emek verdiği kurumlarından, bu tarz olumsuzluklar nedeniyle ayrılmak zorunda kalan, kendi işini kurup başarılı olanlar, hiç de az değildir. Japon, Panasonic şirketinin kurucusu, ilk okulu bile bitirmemiş olan Bay Matsushita, Osaka Elektrik’ten, fikirleri dinlenilmediği, hatta kendisiyle alay edildiği için ayrılmış ve 1920’lerde kendi şirketini kurmuş ve bisiklet farından başlayıp, yüzlerce son teknoloji elektronik cihaz üreten dev bir sanayi şirketi haline getirebilmiştir (bkz. ‘Matsushita Liderliği’, Sistem Yayıncılık, 1998 ).
Uzaklara gitmeye gerek yok, ister eğitim hastanesi olsun ister üniversite, çalıştıkları kurumlardan ayrılmak zorunda kalan, aynı ilde, hatta başka illerde çalışan, kendi işini kurup çok başarılı olan arkadaşlarımız vardır. Bunun yanında, kendini başka alanlarda geliştirenlerimiz de az değildir. Kendi fakültemde, radyolog olduğu halde, kendi anabilim dalında çalışma olanağı bulamayan çalışkan bir arkadaşımız, pekala anatomi alanında kariyerine devam edebilmiştir.
Namık Kemal’in,
“Zalim olsa ne rütbe bi perva
Yine bünyad-ı zulmü biz yıkarız
Merkez-i hâke atsalar da bizi
Küre-i arzı patlatır çıkarız” dizelerini asla unutmayalım.