Bu köşede yazı yazmaya başlarken herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum. Allah nasip ederse bundan itibaren haftada bir, cuma günlerinde bu köşede yazmaya çalışacağım. Yazılarım daha çok dini ağırlıklı olacak. Başlarken, ilk makalemizde İslâm’ın ne olduğunu ve evrenselliğini anlatmaya çalışacağım.
İslâm dininin ana temeli olan Kur’ân’da haber verildiğine göre İslâm; tüm insanlara barış, huzur, saadet, mutluluk ve güven vadetmektedir. Zaten kelime olarak “İslâm”; barış, güven, huzur ve saadet demektir. Kur’ân’ın çeşitli ayetlerinde bu kelime dile getirilmektedir.
Tüm insanlara hitap eden Kur’ân’ın, sıralamada ilk suresi olan Fatiha suresi Kur’ân’ın özeti durumundadır. Bu surenin başında, Allah’ın tüm âlemlerin rabbi olduğu anlatılmakta ve bir nevi İslâm’ın evrenselliğine dikkat çekilmektedir. “Hamd, âlemlerin Rabbi Olan Allah’a mahsustur.” (Fatiha 1/1). Bu ayette, Allah’ın tüm âlemlerin rabbi olduğu vurgulanmaktadır. Âlemler, insanlar, cinler, melekler, hayvanlar, bitkiler, kısacası tüm varlıklar, Allah’ın yaratmış olduğu her şey demektir.
Haliyle insanların bu varlıklar arasında önemli bir yeri vardır. Allah, hiçbir zaman kulları arasında ayrım yapmaz. O; din, renk, cins, etnik köken ayırımını yapmadan herkese şefkat ve merhameti ile muamele etmektedir. Allah, tüm insanlara eşit düzeyde hak ve hukuk tanımakta, insanlar arasında ayrım yapmayı asla kabul etmemektedir. O, herkesin rabbi yani sahibi ve büyüğüdür. Her türlü ibadette “Allahu Ekber” dediğimizde, “Allah en büyüktür” diyerek O’nun bu büyüklüğünü ve egemenliğini ifade etmiş oluyoruz. Allah’ın kulları arasında şu veya bu şekilde ayrım yapanlar, Kur’ân’ın vermek istediği bu hassas bilince, tevhit inancının sırlarına erememiş ve buna vakıf olamamışlardır. Çünkü bunu anlamış olsalardı bu tür hatalara düşmezlerdi. Kur’ân’ın son suresi olan Nas suresinde de, Allah’ın tüm insanların rabbi, sahibi ve ilahı olduğu anlatılmaktadır. “De ki: Gerek cinlerden ve gerekse insanlardan insanların göğüslerine / içlerine kuşku veren vesvesecinin şerrinden insanların Rabbine, Malikine, İlahına sığınırım.” (Nâs 114/1-6). Bu surenin başında, üç defa “nâs” kelimesi tekrarlanmakta ve onların Rabbine sığınma emredilmektedir. “Nâs” kelimesi, “insan” kelimesinin çoğuludur; yani insanlar demektir. Ona göre Allah, tüm insanların Rabbi, Meliki ve İlahıdır. İnsana verilen önem nedeni ile bu sureye “Nâs Suresi” ismi verilmiştir. Aynı zamanda bu sure, dolayısı ile Kur’ân, “nâs” yani insanlar kelimesi ile son bulmaktadır. Buna göre Kur’ân’ın başında, Allah’ın tüm âlemlerin rabbi olduğu vurgulanmakta ve yine Kur’ân, “tüm insanlar” sözcüğü ile son bulmaktadır.
Allah, Hz. Muhammed’i (s.a.v.) peygamber olarak seçmiş ve Kur’ân’ı onun vasıtası ile göndermiştir. Haliyle o, Kur’ân’ı en iyi anlayan ve tefsir edip açıklama yetkisine sahip bulunan kişidir. Onun sünneti, Kur’ân’ın tefsir ve açıklaması durumundadır. Onun, tüm insanların toplumsal uzlaşı ve barışına yönelik söylemiş olduğu iki hadisin manası şöyledir: “Kendi nefsinize istediğinizi kardeşinize istemedikçe, iman etmiş olamazsınız.” “Kendi nefsinize istediğinizi tüm insanlara istemedikçe, Müslüman olamazsınız.”
Buna göre İslâm dini evrenseldir. Kişi, kendisi için istediği her türlü hak, hukuk ve iyiliği, tüm insanlar için istemelidir. Bir insan kendi malına, canına, nesline / namusuna, inancına, fikir ve düşüncesine, dinine, diline kültürüne, kısacası maddi ve manevi değerlerine tanıdığı hak, hukuk ve hürriyeti eşit bir şekilde tanıdığı zaman, iman ve İslâm sahibi olmuş olabilir. Aksi takdirde, imandan ve İslam’dan bahsetmek, kendimizi kandırmaktan başka bir şey değildir. İnsanlığın gereği budur. Bugün için İslâm âlemi, imanın ve İslâm’ın gereğini bu şekilde yerine getirmediği için, dünya milletleri arasında perişanlığı yaşamaktadır. İslâm âleminin ve insanlığın kurtuluşunun yolu budur. İnsanları toplumsal uzlaşı ve barışa götürecek başka yol yoktur.
Herkese selam, saygı ve hürmetler.
Not: Bu köşede her türlü sorularınıza cevap vermeye çalışacağım.