İnsanlar ilk doğdukları anlarda kendi benliklerinin ve bedenlerinin farkında olmayan bir bebek olarak dünyaya gelmektedirler. Daha sonraları bebeklerin algı kapasiteleri geliştikçe beden algısı denilen ve kendi öz benliklerinin önemli ölçüde farkına varmaya başladıkları bir psikolojik süreç gelişimi görülmektedir. İşte bu algı mekanizmasına beden algısı diyoruz. Beden algısı, çocuğun kendisini kendi olmayanlardan ayırt etmeye başladığı birinci yaştan itibaren ortaya çıkar ve yaşam boyu sürekli gelişerek değişir. Beden algısı kimliğimiz için bir temeldir ve varoluş duygusunu sağlar. Günlük yaşamda karşılaştığımız stresler ve tehdit edici durumlara karşı benliğimizi savunmamızda yardımcıdır, aynı zamanda insanların kendilerini görme biçimlerine ve iş görme yeteneklerine de etki eder. Bu nedenle bireyin kapasitesini ve sınırlılıklarını belirleyici bir kavramdır.
Beden imgesinin gelişimi bebeklikte başlar, yaşam boyu gelişir ve değişir. Beden imgesinin gelișmesi ve sürekli olarak değișmesi bedensel gelișme dıșında birçok etkenle belirlenir. Bunlar arasında bireyin benlik gücü, dürtüleri, güdülenmesi, kendilik imgesi, güven duygusu cinsiyeti, öğrenme ve olgunlașma düzeyi, bedenine karșı duyarlılığı ve verdiği anlam, nesne ilișkileri, bașkalarına karșı tutumu ile bașkalarının ona karșı tutumu, toplumun beden görüntüsüne verdiği değer sayılabilir. Ergenlik döneminde olan kız ve erkek öğrencilerde yapılan bir araştırmaya göre, diyet yapan grupta yapmayanlara göre daha düşük beden algısı ve kendilik algısı olduğu saptanmıştır. Fitness uzmanları üzerinde yapılan bir çalışmaya göre ise düzenli fiziksel aktivite yapan kişilerin beden algılarının ve bedenlerine yönelik tutumlarının diğer kişilere göre daha olumlu yönde etkilendiği bildirilmiştir. Başka bir araştırmanın sonucu da, benzer şekilde elit düzeyde yapılan sporun sosyal fizik kaygıyı düșürdüğü, buna karșılık beden imgesinden memnuniyeti arttırdığı yönündedir. Üst düzey futbolcularda yapılan bir çalışmada genel olarak kendi bedenlerini algılama düzeyleri yüksek bulunmuştur. 2003 yılında estetik cerrahi hastalarında yapılan bir araştırmaya göre, estetik müdahale için başvuran ya da başvurmayı düşünen kişilerin olumsuz beden algısına sahip olduğu bildirilmiştir.
Beden algısı benlik algısının bir parçasıdır ve erkeklik ve dişilik hislerinin yanı sıra bedene özgü tutum ve tecrübeleri, yetenekleri, fiziksel güç koşullarını içermektedir. Beden algısı sosyal etkileşimin bir ürünüdür. Bu konuya yönelik literatür, yetişkinlerin beden algılarının kültürel ideal ve değerlerden, mevcut ve geçmiş deneyimlerden, kendini diğerleriyle karşılaştırmadan, toplumun beklentilerinden ve ihtiyaçlardan etkilendiğini göstermektedir ve beden hakkındaki algıların çocukluktan itibaren gelişmeye başlayan birçok yaşantı tarafından şekillendirildiğini iddia etmektedirler. Özellikle bayanlar, erkelerle karşılaştırıldıklarında kendi bedenleri hakkında daha eleştirel, ağırlık ve görünüşleri hakkında daha ilgili ve bedenlerinden daha hoşnutsuzdurlar. Bu yönelimin kadınları bedenselleştiren ve kadını biyolojisinden dolayı zayıf ve kırılgan bularak onu sadece üreme ve çocuk bakımı gibi işlere uygun olduğunu söyleyen, kadının doğal mekanını ev kılan 19. yüzyıldan günümüze kadar ulaşmış görüşlerle bağlantılı olma olasılığı yüksektir.
Fiziki görünüşe verilen önem çoğunlukla kitle iletişim araçlarıyla tüm toplumlara, dolayısıyla da tek tek bireylere ulaştırılırken insanlar da bu tür görüş ve değerlendirmelere koşullanmışlardır. Görünüşe verilen anlam ve görünüşle ilgili değerlendirmeler, içinde bulunulan zamana ve toplumun kültürüne göre değişebilmektedir. Eski çağlarda tanrıçalar aşırı kilolu ve bu halleriyle beğeni toplarken günümüzde kadınlar ince ve narin bir beden yapısına özendirilmekte ve bu uğurda da kadınların pek çok sıkıntıya katlanabildikleri gözlemlenmektedir. Ergenlik döneminde olan kız ve erkek öğrencilerde yapılan bir araştırmaya göre, diyet yapan grupta yapmayanlara göre daha düşük beden algısı ve kendilik algısı olduğu saptanmıştır.
Beden imgesi bozuklukları șu bașlıklarda incelenmektedir:
1-Fizyolojik değișiklikler: Gençlik, yașlılık dönemleri, hamilelik
2-Yavaș gelișen değișiklikler: Obezite, arttit, multiple sclerosis
3-Hızlı gelișen değișiklikler: Yaralanma, akut hastalık, acil cerrahi müdahaleler,
plejler
4-Geçici değișiklikler: Tansiyon, kateter uygulaması
5-Kalıcı değișiklikler: Amputasyon, mastektomi (Doğan M, 2000), histerektomi
6-Teknolojiye bağlı değișiklikler: İlaçlar, hemodiyaliz, protez, organ nakli
7-Bunaltı arttırıcı durumlar: Hastanede yatma, lavman, yatak banyosu
8-Ruhsal bozukluklar: Anoreksiya bulimia, depresyon, șizofreni
9-Spor
Yeme bozukluklarının temel tanı ölçütlerinden biri de beden algısı ile ilgili davranış ve tutumlarda değişiklik olmasıdır. Medyanın ve sosyal medyanın beden algısını etkilediği ve yemek yemeyi kısıtlama, aşırı yeme-çıkarma, aşırı diyet ya da egzersiz yapma şeklinde davranışlara neden olduğu bilinmektedir.
Sağlıklı ve yeme bozukluğu problemi olan 40 kadın üzerinde yapılan bir araştırmaya göre, deneklere zayıf, normal ve aşırı kilolu kişilere ait resimler gösterilmiş, o anda manyetik rezonansla elde edilen görüntülemede tüm deneklerde beynin belirli bölümlerinde aktivasyon artışı görülmüştür. Yeme bozukluğu olan kişilerde tiksinti hissi sağlıklı kişilere göre daha fazla saptanmış ve sağ beynin ön lobunda aktivite artışı saptanmıştır.
2010 yılında yapılmış bir araştırmaya göre anoreksiya nervosa, bulimia nervosalı yeme bozukluğu gösteren deneklerde ve normal denek grubunda, kendilerine ait fotoşopla şişmanlatılmış fotoğraflarını görmenin beynin ilkel davranışlardan sorumlu bölümü olan amygdala aktivasyonuna yol açtığı gösterilmiştir. Amygdala aktivasyonunun memnuniyetsizlik durumuyla korelasyon gösterdiği bildirilmiştir. Amygdala beyinde tehlike sinyallerinin algılanmasıyla ilişkilidir. Ayrıca korkulu yüz ifadelerini tanıma, sözel tehdit içeren uyaranlar ve direkt stimülasyonla da amygdalanın aktivasyonunun artığı kanıtlanmıştır. Yeme bozukluğu gösteren hastalarda aşırı kalorili içeceklerin de benzer bulgular verdiği gözlenmiştir. Aynı araştırmacının yine aynı yıl yapmış olduğu benzer bir araştırmada, bedensel görünüşleriyle ilgili negatif sözcükler söylenilen anoreksiya, bulimia nervosalı ve normal deneklerde özelikle sağ amygdala ve sol beynin ön lobunda anlamlı aktivasyon artışları saptanmıştır. Sağlıklı kadın ve erkek deneklerde yapılan bir diğer araştırmaya göre, kendilerine vücut görünümleri ile ilgili tatsız şeyler söylenen kadınlarda amygdala, erkeklerde ise beynin ön lob bölgesinde aktivasyon artışı görülmüştür. Yeme bozukluğu olmayan normal sağlıklı genç kadınlarda yapılan benzer bir araştırmaya göre, kendilerinden daha ince yapılı model resimlerine bakan genç kadınların anksiyete düzeylerinde artış olduğu ve beynin birçok bölgesinde aktivitite artışı olduğu bildirilmiştir. Bu araştırmaya göre, zayıf görünümlü kadın resimlerle kendini karşılaştırma yolu ile oluşturulan anksiyete ile ilişkili beyin bölgeleri, vücut memnuniyetsizliği ve dolayısıyla yeme bozukluklarına yatkınlığın oluşumunu anlamamızda yardımcı olabilir.
Beden algısı ve benlik saygısı, emosyonel durumla da bağlantılı görünmektedir. Yeme bozukluları olan anoreksiya ve bulimia hastalarında fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) kullanılarak vücut imajı ile ilgili hoş olmayan sözler söylenirken hastaların beyin aktivasyonu incelenmiştir. Anoreksiya nevroza hastalarında belirgin amigdala aktivasyonu görülürken, bulimia nervoza hastalarında belirgin ön lob aktivasyonu saptanmıştır. Daha sonra hastalara yeme bozuklukları için kısa vadeli entegre grup terapisi yapılmış, tedaviden sonra hastaların duygusal odaklı başa çıkma puanları ve depresif skorlarının azaldığı, benlik saygısı puanlarının anlamlı olarak arttığı gözlenmiştir.
Beden algısı ile benlik saygısı arasında yakın bir ilişki olduğu saptanmıştır. Sağlıklı bir beden imgesi, toplumsal çevrenin beklentileri ve tepkileriyle etkileşime giren kendilik imgesi ya da benlik saygısını daha da yükseltecektir. Gençlere kendilerini ve başkalarını değerlendirmede yalnızca “beden odaklı değerlendirme”ye dönük tutumlardan kaçınmalarına ilişkin bilgi ve beceri kazandırmak faydalı olacaktır. Beden imajının sağlıklı gelişmesinde, bireylerin medyadan sağlıksız mesajları etkili şekilde değerlendirebilmesi için “medya okur-yazarlığı” kavramının kazandırılması gerekmektedir.