Tüm popülasyonlarda bireylerin yüzde 80’inde, yaşamın bir evresinde bel ağrısı şikâyeti ortaya çıkacaktır. Bu kadar yaygın görülmesi, birçok hekim grubunu ilgilendirmesi, yüksek oranda iş gücü kaybına neden olabilmesi bel ağrısını önemli kılan nedenlerdendir.
Literatürde birinci basamak sağlık hizmetlerinde saptanan bel ağrısı nedenleri şu şekilde yer almaktadır: Hastaların yüzde 90’ında nonspesifik, kesin patoloji ile zayıf korelasyonlu bel ağrısı; yüzde 4’ünde semptomatik disk hernisi; yüzde 4’ünde kompresyon fraktürü; yüzde 3’ünde spinal stenoz; yüzde 0,7’sinde spinal malignansi (primer/sekonder); yüzde 0,3-5’inde ankilozan spondilit; yüzde 0,01’inde spinal enfeksiyon.
Siyatalji ile sonuçlanan disk hernisinin ömür boyu prevalansı erkeklerde yüzde 5, kadınlarda yüzde 2,5’tir. Dünya Sağlık Örgütüne göre bir vakada bel ağrısının spesifik nedene bağlı olma olasılığı yüzde 0,2 olarak bildirilmiştir. Bu rakamlara baktığımızda yapılabilecek en önemli yorum şudur: Ülkemizde hem halk hem de hekimler bel ağrısını büyük bir oranda bel fıtığına bağlamaktadır. Hâlbuki durum hiç de öyle değildir.
Bel ağrısının teşhisinde düz grafi ve manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ülkemizde çok sık kullanılmaktadır. Ancak, X-ray görüntülemede bulunan dejeneratif değişiklikler (disk mesafesi darlığı, osteofitler, skleroz) ile bel ağrısı arasındaki ilişki zayıftır. Görüntülemede saptanan spondilolizis, spondilolistezis, spina bifida, spondiloz ve Scheuermann hastalığının belirtilerle bir bağlantısı yoktur. MRG’de asemptomatik bel fıtığı saptanan kişi oranı yüzde 76’lara kadar çıkmaktadır. Hâlbuki MRG’ye bakıp disk hernisi operasyonu endikasyonu konulmaktadır. Şikâyeti olmayanlarda yüzde 76 oranında bel fıtığı saptanabiliyorsa, MRG ile cerrahi endikasyon koymak ne kadar anlamlıdır? Hemen her türlü bel ağrısında, rutin lomber radyografi ağrı ve fonksiyonel prognoza etkisizdir. Öte yandan, hızlıca MRG yapılmasının direkt grafiye üstünlüğü yoktur, sadece cerrahi oranını artırıcı etkisi vardır. Dünyadaki kılavuzlar (guideline) bel ağrısının erken döneminde (en az bir ay) radyografik görüntülemenin karşısında yer almaktadır. Oysa ülkemizde daha bel ağrısı anamnezi bile alınmadan hastalar radyolojiye gönderilmektedir.
Yine bel ağrısının ülkemizde yoğun şekilde ameliyat edildiğini biliyoruz. Ampirik de olsa, gözlemlerimize göre ameliyat oranı son yıllarda, özellikle performans uygulamasından sonra gittikçe artmaktadır. Burada bazı kılavuz verilerinden söz edelim: Dejeneratif değişikliklerle birlikte olan kronik radiküler olmayan bel ağrısında yapılan spinal füzyonun yoğun rehabilitasyona üstünlüğü yoktur. Radikülopatili disk prolapsusunda standart açık diskektominin yararı, cerrahi olmayan tedavilere göre az-orta derecede daha üstündür. Ancak, burada iyiliğin süresi üç ay-dört yıl arasında değişmektedir. Bütün bunların yanında, kılavuzların radikülopatili bel fıtığında cerrahi ve cerrahi olmayan tedavilerin etkileri ile ilgili görüşü, yeterli kanıtın olmadığıdır. Mayo Klinik, radikülopatide cerrahi endikasyonu şu kriterlerle bildirmektedir: Altı haftalık konservatif tedavide belirtiler gerilemiyorsa, ilerleyici kuvvetsizlik oluşuyorsa, temel aktivitelerde bile ciddi sıkıntı varsa.
Dünya Sağlık Örgütü, özellikle yaşlılarda disk hernisi ve spinal kanal daralmasının görüntüleme tekniklerinde çok sık görüldüğünü, birçok vakada bu görünümlerin ağrı ile ilgili olmadığını ve cerrahide çok az bir bölümünde ağrının tamamen ortadan kaldırılmasının söz konusu olduğunu bildirmektedir.
Kılavuzlar bel ağrısının prognozunun kötü olması ve kronikleşmesinin nedeni olarak psikolojik sıkıntı, depresyon, işten tatmin olmama ve somatizasyonu önemli parametreler olarak vermektedir. Hastanın işe yavaş dönüşü; psikolojik sıkıntı, yaşlılık, kadın olmak, fonksiyonel disabilite olması, iş veya iş arkadaşları ile ilgili problem olması, önceden hastanede yatış olması ve önceden bel ağrısı epizodunun olması ile ilişkilendirilmektedir. Kötü prognoz, eğitim seviyesinin düşüklüğü ile anlamlı olarak koreledir. O halde bel ağrısında prognozun tayin edilebilmesinde yukarıdaki faktörler mutlaka değerlendirilmelidir.
Bel ağrısının yüzde 70’e kadar olan nedenini idiyopatik olarak bildiren yayınlar vardır. İlgili hekimlerin, dünya üzerinde çok sık karşılaşılan bu belirtiye kılavuzların doğrultusunda çok daha itinalı olarak yaklaşmaları yararlı olacaktır. Görüntüleme metotlarının gerektiğinde kullanılması, cerrahi ve cerrahi olmayan tedavilerin uygun şekillerde planlanması, hastaların psikolojik durumlarının da göz önüne alınması hem tasarruf hem de optimum yararlanım sağlayacaktır.