Çok uzak diyarların birinde, karnivor, omnivor ve herbivorlar iş, aş ve baş konum bildirgeli bazıları seçilmiş, bazıları da atanmışlardan olmak iştahıyla “hangimiz hangimizden daha iyi” yarışmasına katılmışlardı. Yarışın önceden açılmış fırsat alanlarının giriş, gelişme ve sonucunu fermentatörler yönetiyordu. Her biri ayrı kimyasal ve mikrobiyal “sindirim” yapısına sahip olması beklenilen katılımcılar da monogastrik veya poligastrik yapılarına göre farklılık arz etmekteydiler. Öncesinde parkur şiddetine uygun giyinmiş halde, başlangıç çizgisinden amilaz tabancasıyla hatasız çıkış yapan yarışmacılar kezz-ap yapmadan üç oksijen, bir azot ve bir hidrojen parkuruna uzaktan yakından benzemeyen, sadece hidrojene klor eklenmiş bir yarış alanından yüzerek geçtiler. Motorik ve sekretorik aktivitelerden oluşan bu amansız yarışın içindeyken, sinirsel ve hormonal dengelerini şişkinlik yapmasın diye iyi korumalıydılar; ve dahi makul yoldan aceleyle çıkmak isteyen metan ailesiyle yakın akraba bir gaz oluşmasına izin vermemeliydiler.
Yarış parkurları iç ve dış mekanlarda amansız görünmekteydi. Adventisya kılıklı dış mekan “beni geçin de göreyim” gözdağı ekranlı, ama aslında “istenileni geçirttiririm” güdümlü cesaretiyle bariyer saflarını sıkılaştırıyordu. Ha kasıldım ha kasılacağım kasıntılı sirküler ve longitüdinal diğer parkur ise bu kısmı geçmeye çabalayan yarışmacıları iyice sinir edecek kıvamdaydı. Hem Yohansız hem Sebastiansız Bach- Auerbach- sinir ağları “bunlar için mi örüldüm ben” serzenişiyle “istemem yan cebime koy” ih bin doyç coğrafi tescilli Meissner ile göz kırpıştırmaktaydılar. Tamam mı devam mı karar aşamasının tripolar kişilikli en zor parkurunu geçmek her babayiğidin harcı değildi. Harç bitti yapı paydos dedirtmeyecek bir geçiş, ıslak-kuru zeminde motilite patenleriyle artistik puanlarını çift rakamlı gözlerle bekleyen yarışmacıları dürtme, itme, yıkama-yağlama aşamalarına sokmuştu. İnce olsun da hemencecik geçeyim beklentili, doğaçlama el yordamlı parkurlardan hormonal ehliyet kontrolüne takılmadan olaysız çıkmışlardı.
Yarışmanın en afili anı, atlamalı zıplamalı parkurlardan geçen yarışmacılara raf ömrünün güncel belirleneceği yerlerde mola verdirilmesiydi. Adresi belli kara mı kara dinlenme yerinde bilhassa aromatik yağlı masajla unutulan/uyutulanlar, oldu-bittinin verdiği bol glikojen ambalajlı rahatlık zaafiyetine girenler veya en baştan verilmiş konjugasyon vaatlerine uygun kullanılanlar da olabiliyordu. Yarışmayı organize edenler ile yarışanlar birbirlerine derin bir tutkuyla bağlı olmanın ezberini “ortak rotalardaymış gibi” hiçbir zaman bozmadılar.
Peki zorlu parkurları geçemeyenler oluyor muydu? Olmaz mı, vardı elbet…
Bir basımlık güçlü bir hışıltı sesiyle döne döne giden, def edilecek aksiyon yarışmacılarıydı bunlar…