Cemil Meriç, Tevrat ve İncilleri insan medeniyetinin “kutup yıldızları” olarak tanımlar. Meriç, “medeni dünyanın bütün düşüncesi, bütün inançları, bütün bilgeliğinin Bible’de” toplandığını belirtir. Bu açıdan bakınca, insanlığa dar en temel duygu ve düşüncelere rastlamamız olağandır. Burada atıf yapacağımız cümle Eski Ahit içindeki Çıkış’tan bir bölüm (3:14). Türkçe söylendiğinde “Ben, benim!”. İbranice ifadesi “Ehyeh Ašer Ehyeh” ve Musa’nın Tur Dağı’nda Tanrı’yı gördükten sonra, “sorarlarsa kim diyeyim” sorusuna Tanrı’nın verdiği yanıtı ifade ediyor. Aynı hikâye Kuran- Kerim’de Taha Suresi 12. Ayette şu şekilde ifade ediliyor: “Ben şüphesiz senin Rabbinim”.
Mutlak kuvveti “Ben Benim!” cümlesi kadar güzel anlatan bir ifade daha bulmak zordur. Bu ifadeyi güçlü kılan içeriğinde söylenmeyen bir şeydir. Burada Tanrı kendine bir ad koymaz. Böylece herhangi bir adın getireceği tüm tanımlamalardan münezzeh kalır. Adlandırılamayacak kadar büyük bir kudrettir O. Bireysel farklar bir yana, çoğumuzun Tanrı inancını bir şekilde tanımlayabilecek bir güç ifadesi. Bu bilgiyle ne yapabiliriz acaba?
Muhtemelen ilkel beynimizle algıladığımız ilk güç imgesiyle ilgili bir tartışmaya gitmek gerekecek gibi görünüyor. Bebeklik çağımızda, etrafımızda tanımlayabildiğimiz ilk kudret imgesine. Babamıza… Babamız, gerçekten de her şeye muktedir diye tanımlayabileceğimiz ilk örnek bir imgedir her birimiz için. Buradaki ilişki hayatımızın kalan kısmında otoriteyle olan ilişkimizi de belirliyor gibidir. Şanslı bir kişi, sevgi dolu bir ortama doğan kişidir. Bu kişi ebeveynlerinden yeterli bakımı gördüğü gibi sevgi ve korunma duygularını da tadar. Çocuk gelişimiyle uğraşan profesyoneller, çocuklarımızı yetiştirirken duygularını tanımlamalarına yardımcı olmamızı, zor zamanlarda, elimizden bir şey gelmediğini düşündüğümüz zamanlarda bile çocuğumuzun yanında olarak duygularını paylaşmamızı ve en önemlisi çocuğa duygularını ifade etmek için gerekli ortamı sağlamamızı öneriyorlar. Bu nasıl sağlanabilir?
Öncelikle duygularımızın bilişsel işlevler olduğunun farkına varmamız gerekiyor. Duyguları hâlâ kalple veya ruhla ilişkilendirmeye çok hevesli olsak da duygularımız aslında bilişsel işlevlerimizin bir parçası. Bunun iyi tarafı, diğer bilişsel işlevler gibi geliştirilme imkânı var. Yani, “kalpsiz” doğan bir çocuğunuz olması pek mümkün değilken bir çocuğu “kalpsiz” yapmak mümkün. Duyguları, diğer bilişsel işlevler gibi geliştirebiliriz. Çalıştırarak.. Peki, duygular nasıl çalıştırılır? Bu satırların yazarı bu önerileri yapmak için yetkin olmadığı için öğrendiklerinden yola çıkarak “kendini ifade etmenin” önemli olduğunu buraya bir not olarak düşüp irdelemeye devam etmeli..
Birkaç hafta önce, yaklaşık iki buçuk yaşlarındaki iki oğlumdan sırayla “sana kızdım” cümlelerini duydum. Birini, isteğine aykırı olarak saçını yıkadığım ve şampuanladığım, diğerinin ise alt bezini isteğine aykırı olarak değiştirdiğim için. Bahis konusu durumlar boyunca çok sinirliydiler ve benim ısrarlı ve kendimden emin çabalarıma tüm güçleriyle direndiler. Sonrasında eşimin desteğiyle önce kendim sakinleşip sonra çocukları karşıma alarak iki eşit gibi konuşmaya başladığımızda bana neden kızgın olduklarını anlattılar. “Saçımı yıkamanı istemedim” ve “bezimi değiştirmek istemedim” gibi açık cümlelerle kendilerini ifade ettiler. Sonrasında, benim bu yaptıklarımı neden yaptığımı ve bana tepki vermelerine neden kızdığımı da dinlemeye gönüllü olmaları beni şaşırttı. Bu şaşkınlık, okuduğunuzda öğrendiğiniz şeyi yaparken yaşadığınız şaşkınlardan biriydi. Formül gerçekten çalışıyordu. Çocuklar, kendilerini ifade edince rahatlıyor ve karşılarındaki kişinin duygularını da anlamaya sadece yeterli değil aynı zamanda hevesli oluyorlardı. Yaşadığım şaşkınlık, konuyu irdeledikçe arttı: İki buçuk yaşındaki oğlan çocuklarının yaptığı şeyi profesyonel hayatta neden yapamıyorduk? Bu sorudaki profesyonel kelimesi yerine başka kelimeler koyulabilirdi üstelik; sosyal, küresel, ulusal, vb. Birbirimizi dinleyemedikten sonra karşılıklı herhangi bir ilişki geliştirebilmemiz, daha önemlisi, gelişebilmemiz mümkün müydü? Biz de, acaba çocuklarımız gibi kendimizi ifade edebilmeyi mi bekliyorduk?
Sorulara elinizde sıcak bir içecekle bu satırları okurken verdiğiniz yanıtlar çok önemli değil. Bizzat olayları yaşarken ne yaptığımız önemli. Kendimde fark ettiğim, bu işin okurken düşündüğünüz kadar kolay olmadığı. Öncelikle dinleyebilmek kabul etmeyi gerektiriyor. Kabul edebilmek ise kafamızda açıkta bıraktığımız sinir uçlarının çoğuna dokunuyor. İş çocuklar olunca Eski Ahit’teki bu söze bir atıf yapmak gerekiyor. Çünkü çoğumuz için “Baba” figürü mutlak kudretli bir varlığın ilk örneği. “Baba” deyince anladığımız şey, her tür kısıtlamadan münezzeh bir “Ben”. Bu durumda, çocuğumuzla her karşılaşmamızda kendimizle ilgili yaşadığımız hayal kırıklığı çok olağan. Çünkü isimlendirilmişiz daha çok küçükken. Sadece isim değil, bir de diğer adlandırmalar var üzerimizde; statüden, akrabalıklardan, komşuluklardan, eğitimden ve daha birçok yerden gelen… Sosyolojik, politik ve pedagojik daha birçok deli gömleğiyle sarılmış bir zavallı nasıl “Ben” diyebilsin. Ben’e kadar o kadar çok arıza var ki kendisiyle arasında. Kendimiz olamadıkça, çocuğumuzla aramızdaki mesafe kapanmayacak. Kapanmadıkça, çocuğumuz, bizi “Ben Benim!” diyen mutlak kudret olarak görmeye devam edecek ve adlandırılmamış “omnipotent” varlık olamadıkça hayal kırıklığı yaşatacağız ona. Konuşamadıkça biz de kapanacağız kendi karanlık mağaramıza ve erkeklerin duygusal olmadığı hikâyeleriyle avunmaya çalışacağız. Geliştirilemeyen hangi bilişsel yetenek güçlenebilir ve yetkinleşebilir? Siz de erkeklerin duygusal olmadığı hikâyelerinden sıkıldıysanız belki çocuğunuzla konuşmaya çalışarak ilk denemeleri yapmaya başlayabilirsiniz.
Lakin çocuğunuzla etkileşime girmenin, çocuğunuzu ve kendinizi duygusal olarak geliştirmenin tahmin edemeyeceğiniz sakıncaları olacak. İlk olarak, sarıldığınız ilk pedagojik deli gömleğini çıkarmanın rahatlığıyla özgürleşeceksiniz. Duyularınız gelişecek, mutlu bir insan olmayı damla damla damağınızda tadacaksınız. O zaman sizi saran diğer deli gömleklerini fark etmeye başlayacaksınız. Etrafınızda sizi anlamayan ve herhangi bir kudreti olmayan, o kudretli “Ben’in” aksine isimleriyle ve üstüne koydukları başka isim ve unvanlarla kendilerini “kudretli” zanneden zavallıları fark edeceksiniz. Kudretin adlandırmalardan münezzeh olduğunu bilmeyen biçare ruhların, “potens” gösterisi adına kendilerini isimlendirerek küçüldüklerine ve giderek daha zavallı hale geldiklerine üzülerek tanık olacaksınız. Her tür adlandırmayla kafa karıştıran ancak çocuğunun gözüne bakıp onu anlayamayan kişilerden kurumlarını veya müşterilerini anlamalarını bekleyeceksiniz.
Olmayacak!
2 yorum
Herkesten, kendinizin anlaşılmasını beklemek, imkansız kadar zor maalesef. Toplumsal edinimler yüzyıllara aktarılan algılar hiçbir süzgeçten geçirilmeden, yazılı olmayan yasalarla size dayatılması gerçeği vardir
Çok yararlı bir değerlendirme olmuş. Kalıp olarak öğrendiğimiz davranışları sorgulayarak ve düzelterek yola devam etmek hepimize iyi gelir. Teşekkürler