Filozof Hobbes “Her kim kendi içine bakarsa, orada bütün insanların düşünce ve duygularını görecektir.”
Montaigne “Her insan içinde insanlığın bütün hallerini barındırır.”
Krishnamurti bunu “Ben dünyayım” şeklinde ifade ediyor.
Beni tanıyan yani insanı tanıyan, dünyayı tanır demektir.
Kendimiz için insanı ve hayatı keşfetmemiz gerekir.
İnsan ve hayat bütün öğretmenlerden ve öğretilenlerden daha büyüktür.
İnsana ve hayata başka türlü bakmak, insana ve hayata ikinci el bir varlık olarak bakmaktır.
Tarihten günümüze insanlar son derece büyük acılar çektiler hala çekiyorlar.
Bu acılara yol açanlar, genelde liderler ya da körü körüne bağlı olunan kültürler ve inançlar olduğu görülür.
Dünden bugüne insanoğlu köklü ve derin bir değişime ihtiyacı vardır.
Peygamberler, bu değişimi gerçekleştirmek için gönderilen bir vahiy projesidir.
İnsanların problemi sadece dışarıda değil, içeride ve çok daha derinlerde olduğu görülecektir.
Bugün bölünmüş ve parçalanmış bir dünyada yaşıyoruz.
Bu bölünmüş ve parçalanmış dünyada insanlık arasında bir birlik ve beraberlik asla gerçekleşmeyeceği anlaşılmaktadır.
Bu kadar bölünmüş, koşullandırılmış, şartlandırılmış bir dünyada ne yapmamız gerekir?
İnsan kendi içinde çatışma, kendi içinde kavgalı, kendi içinde bile bölünmüş olduğunun farkında mısınız?
Tarihte Peygamberlerin yaptığı büyük değişimi gerçekleştirmek için toplu özgürlük arayışı için toplu hareket etmek zorundayız.
Bugün de derin ve köklü bir psikolojik devrim gereklidir.
Sadece fiziksel bir devrim yapmak yeni bir toplum adına bombalar atmak, binlerce insanı öldürmek çözüm olamamıştır.
Derin bir psikolojik devrim gereklidir.
Bu psikolojik devrim kolektif bir eylem planıyla gerçekleştirilmelidir.
Bugün farklı eğitim modelleri aracılığıyla, bireyi zorlayarak düzgün davranmaya koşullandırmayla bu problemi çözemiyoruz.
Keza ne bireyin özgürlüğünü ortaya çıkarabiliyoruz ne de istediğini yapmasına izin veriyoruz.
Bireyi korku ile koşullandırmayla terbiye etmeye çalışıyor özgürlüğünü elinden alıyoruz.
Bilginler, bireyleri korkuyla yani ceza ile koşullandırmayı değil ödül ile koşullandırmayı öneriyorlar.
Toplumlarda farklı tür bir insan zihni yaratmak zorundayız.
Öyle ki şartlandırılmış bir zihni köklü olarak nasıl değiştirebiliriz,
Her bir toplumdaki bireylerin zihni farklı koşullandırıldığı için istila edilen zihin ödül ve ceza gibi baskı unsurlarıyla değiştirilebilir mi?
Doğal şartlar ve çevre ağır aksak da olsa bizi değişime zaten zorunlu bırakır.
Bilinen bir gerçek ki insan zihni büyük olasılıkla bir anda değiştirilmesi mümkün değildir.
İnsan zihninin uygarlığı, köklü bir psikolojik devrim için uzun bir zamana ihtiyacı vardır.
Bu kadar koşullanmış olan insan zihnini, bir anda psikolojik ve köklü olarak değiştirmek mümkün değildir.
Öyle ki zihinlerimiz çok ağır gerçek bilgiden uzak, koşullandırılmış ve özgürlüğü çalınmıştır.
Zira dünyada tek başına yaşamak en zor şeylerdendir.
Bu kadar vahşi, bölünmüş ve düşmanlığın arttığı bir dünyada tek başımıza yaşayabilir miyiz?
İnsanlar zorunlu olarak örgütler ve sistemlere dâhil oldular ve bu örgütler ve sistemler insanı kontrol ettiler.
Bu örgütler ve sistemler kendi kültürlerine göre insanları şartlandırıp savaştırdı ve ıstıraplarını daha da artırdı.
Hem içteki acılar hem dıştaki acılar arasında insanoğlu sıkışmıştır.
Kendilerinin problemlerini çözecek başka biri de yoktur.
İnsan kendi problemini başkası değil kendisi çözecektir.
İnsan zihnini bu koşullandırmadan arındırmak mümkün müdür?
Çünkü koşullanma insanlar arasında bölünme yaratmıştır.
Biz insanları parçalara ayırmışlardır.
Kendi içimizde bile çelişki ve çatışmalar vardır.
Çoğumuzun aklı karışık, içimizde bir durgunluk yok.
Zihnimizi bu koşullandırmayla neredeyse kaçınılmaz olarak mekanikleştirdiler.
Birçoğumuz çatışma içindeyiz, sadece fiziksel değil aynı zamanda psikolojik, çevresel, toplumsal talepler karşısında sıkışmışız.
Bütün psikolojimiz kendi içinde bölünmüş, çelişkili bir zihin oluşturdular.
Böyle mekanik yaşamak ne kadar da zor kaçmak istiyoruz.
Bu yüzden sürekli çatışma içinde yaşıyoruz.
Bizler geçmişin sonucuyuz.
Geçmişin değişime uğramış bir devamıyız.
Çatışma içinde olan bir zihin asla yaratıcı olamaz.
Oysa zihin mekanik olmayan bir eylem halindedir.
Tüm medeniyetlerimiz de mekaniktir ve bu yüzden çürümüşlerdir.
Bugün ilişkilerimiz de mekanikleşiyor.
Beyinlerimiz bilgiler, hatıralar, yaralar, imgelerle doludur.
Farklı inançlar ve kültürlerle koşullandırılmış bir zihne sahibiz.
Oysa yenilik özgürlükte saklıdır, desene özgürlüğü anlayamadık.
Zihin hakikatin olduğunu anlaması için özgür olması gerekmektedir.
İnsanların kutsal saydığı mitler zayıfladığı zaman parçalanmalar başlamıştır.
Zihnimizin bilinçsiz gizli parçaları yaşanılan toplumlarla eğitim gibi yollarla ne ölçüde zehirlenmiştir tahmin bile edemiyorum.
Zihinlerimizin tamamı ne ölçüde kirlenmiştir, zihnimizi bu medeniyet kirliliğinden kurtarmak mümkün müdür bilemiyorum.
Bilginler koşullanmış olan zihni ne ölçüde temizlenip temizlenmeyeceğini araştırıyorlar.
Başkasının otoritesini ve bilgisini bir kenara bırakabilirsek vicdanımızla bu sorunu daha mutlu ve adil aşabiliriz.
İkinci el söylemler hiçbir zaman fıtrata aykırı ve gerçek özgürlük değildir.
Birey mühendisliği yapan fıtrata ters mekanik eğitimler insanlara huzur getiremedi.
İnsan zihni bugün bu koşullanmadan tamamen arındırılabilir mi?
Birey zihni toplum kültüründen, ekonomik durumdan, etkinliklerden bir imge yaratmıştır.
İçinde yaşadığımız kültür, ekonomik şartlar, dini bölünmeler, sınıf çatışmaları, taklit etme biçimleri hepimizde bir imge yaratmıştır.
Öyle ki toplum bireyi bir kalıba uymaya zorluyor.
Bu kalıp benim imgem oluyor.
Uyum sağlama baskısı, içinde yaşadığım toplumun bir ürünüdür.
Bugün toplumlar arası ve toplumlar içi koşullanma savaşları başlamıştır.
Koşullanma bölünme demektir ki bölünme bir savaşa hazırlıktır.
Birlik olmadığı için sürekli savaşır dururuz.
Sadece bölünme olmadığında birlik sağlanır.
Hiçbir sonuca, imgeye sahip değilseniz bölünme olmaz imgede olmaz ise bu aşktır.
Bizler koşullanma olduğu için enerjimizi çekişmelerle, savaşlarla, dünyada olup bitenlerle harcıyoruz.
Bu çok büyük bir enerji kaybıdır.
Sonuçta bugün hem fiziksel hem de psikolojik olarak acı çekiyoruz. Saygılarımla.