Geçen hafta bir ilaç firması reprezantörü arayarak bana bir hasta göndermek istediğini söyledi. Hastaya daha önce dört kez tüp bebek tedavisi yapılmış ve ne yazık ki gebe kalamamış. Ciddi bir erkek faktörü infertilitesi varmış.
“Tamam, gönderin hastayı, yeni bir in vitro fertilizasyon (IVF) denemesi yapmaktan başka bir çare yok.” dedim. Sözlerimi bitirir bitirmez, başlığa koyduğum soru geldi. “Ben hak edişimi nasıl alacağım?” Bu hiç beklemediğim soru karşısında geçirdiğim kısa bir şaşkınlıktan sonra durumu kavradım. Bu sefer benim karşı sorularım geldi. “Peki, sen daha önce başka doktorlara da IVF hastası gönderdin mi?” “Tabii hocam, gönderiyorum. Onlar da bana uygun gördükleri bir hak edişi iletiyorlar.” Telefon görüşmesini burada keserek, bu olayı daha derinden incelemeye karar verdim.
Tüp bebekte merkezlerin kendilerine hasta gönderen meslektaşlarımıza bazı ödemeler yaptıklarını biliyoruz. Bu, bir noktaya kadar anlayışla karşılanabilir. Ülkemizde büyük şehirler dışında yaşayan pek çok infertil hasta bulunmaktadır. Bu hastaların büyük şehirlerdeki IVF merkezlerinde haftalarca kalması kendileri ve ülke ekonomisi açısından ciddi bir kayıp oluşturmakta, birçok sosyal sorunu da beraberinde getirmektedir. Hâlbuki bu hastalar bulundukları şehirlerdeki primer doktorları tarafından uygun IVF protokolleri ile hazırlanıp, işlem aşamasında ana merkeze sevk edilebilir. Hastayı hazırlayan ve endikasyon koyan doktor bu hizmetlerinin bedelini hastasından tahsil eder, IVF merkezi de bu miktarı IVF ücretinden düşer.
Ancak, bu ve benzeri durumlar dışında bize hasta refere eden meslektaşlarımıza sırf bu “katkıları” dolayısıyla bir “hak ediş” ödememiz hiç de etik değil. Hele yukarıdaki örnekte belirttiğim gibi, tıp doktoru olmayan bir kişiye, yani bir “hasta simsarına” sanırım hiçbir tüp bebek merkezimizin ihtiyacı yoktur. Zira değerli meslektaşlarım, bugün ülkemizde yardımcı üreme teknikleri ve infertilite bilim dalında geldiğimiz düzey her türlü tahminin ötesindedir. Gerek tüp bebek başarı oranları gerekse de bu alanda yapılan araştırma ve yayınlar öncü kabul edilen ülkelerle boy ölçüşecek düzeydedir.