Mesleğimle ilgili olmayan ilk yazımı ne zaman yazdım, ne zaman yayınlandı doğrusu hatırlamıyorum. Fakat iyi kötü düzenli bir şekilde yazmaya başlamam, üniversitede öğretim üyesi iken oldu. Fakültede odayı paylaştığım arkadaşımın kız kardeşi, Şark Yıldızı adlı yerel bir gazeteyi yönetiyordu. Arkadaş bir gün bana, “sen de yazsana gazetede” dedi. Ben de “hiç düşünmedim, hazır mıyım, yazabilir miyim bilmiyorum,” gibisinden cevaplar verdim. Kendimi bildim bileli onca şeyi okumama rağmen, yazı yazma işine pek tevessül etmemiştim. Fikirleriyle beni çok etkileyen Ercümend (Özkan) ağabeyin de üzerinde önemle durup sıkça vurguladığı gibi fikir dağarcığımın dolmasını, olgunlaşmasını ve oturmasını bekliyordum. Zira yazı yazma işi birikim, ciddiyet, tutarlılık, sorumluluk ve özveri isterdi. Oda arkadaşım “bunca yıldır nice konuda konuşuyor, tartışıyoruz, bunları yazıya döksene” deyince düşünmek için biraz zaman istedim. Sonra da “niye olmasın, bir deneyelim bakalım” dedim ve o günden bugüne de yazı yazma meşgalesi çeşitli fasılalarla sürüp geldi. Yerel gazetede bir yıla yakın süre “Tefekkür” isimli köşede muhtelif konularda haftalık yazılar yazarken, daha sonra İktibas isimli bir dergide aylık yazılar yazmaya başladım. Sonrasında da aynı derginin internet sitesinde zaman zaman yazdım. Bilahare kendi bloğumu oluşturup yazılarımı orada paylaşmaya çalıştım, çalışıyorum.
Yazı yazmanın ve bunu yayınlayarak başkalarıyla paylaşmanın kendim için ne anlama geldiğini çok düşündüm. İtiraf edeyim, yazı yazmak benim için sesli düşünmenin bir başka şekliydi, çevremdeki insanlarla sıkça konuştuğum, tartıştığım, paylaştığım düşüncelerimin, duygularımın yazıya dökülmesiydi. Yazı yazmak sevincimin, hüznümün, öfkemin, hayallerimin satırlara dönüşmesi; okuduğum, duyduğum fikirlerin, haberlerin benim açımdan bir tür yorumlanmasıydı. Yazı yazmak bir tür kendimi gözden geçirmek, geçmişin bir muhasebesi, yarına dair bir öngörü, bakış idi. Yazılarım için notlar alır, hazırlanır, kaynak taraması yaparım. Yazıyı en ince ayrıntısına kadar -kelime ve dil bilgisi hatası dâhil- defalarca gözden geçirir, sıkı bir özeleştiri (otokritik ve otokontrol) süzgecinden geçiririm. Ele aldığım konuları etrafımdaki insanlarla haberli-habersiz müzakereye açar, belli bir süre bir nevi kuluçkaya yatar veya ana rahmindeki çocuk misali büyütürüm, olgunlaştırırım. Bir yazının ele güne karşı çıkabilecek hâle gelmesi elbette belli bir zaman ve emek ister. Vakti zamanı geldiğinde doğum sancıları başlar, duygu ve düşünceler, satırlara kendiliğinden dökülüverir.
Yazılarımda anlaşılır olmaya, sıkıcı olmamaya özen gösterdim. Gün oldu yazı yazarken içim içime sığmadı bir çocuk sevinciyle, gün oldu elim kaleme gitmedi, klavye tuşlarına dokunmadı. Hiçbir yazımı içime sinmedikçe, “işte şu an bu konuda benden bu kadar” demedikçe yayınlamadım. Okuyacak kişileri çok ciddiye aldım, onların vaktini aldığımın farkındaydım, “hayra, iyiye, güzele, doğruya” sevk edeyim derken, -istemeden de olsa- yanlış bilgilendirebileceğimin, yanıltabileceğimin, şerre vesile olabileceğimin de bilincindeydim. Bu nedenle makalelerimdeki kanaatlerimi hiçbir zaman “hakikat ancak budur, bundan ibarettir” edasıyla söylemedim, haddimi bilmeye çalıştım. “Birlikte düşünelim, alın bu da benden size âcizane bir katkı” tavrıyla söyledim, ulaştığım sonuçları serdettim, düşünce pazarına çıkardım, dileyen alırdı, istemeyen almazdı.
Yaşım altmışa yaklaşırken, meslek hayatımda da 34. yıla girmişken, artık “bir kedim bile” vardı ama bir kitabım yoktu. “Kitapsız!” olmaktan kurtulayım, bugüne kadar hep başkalarının kitaplarını tavsiye edip hediye ederken artık kendi kitabımı da önerip verebileyim gibi düşüncelerden hareketle ilk kitabımı yayınlamak istedim. Zamanı gelmişti. Bazı kitap hazırlıklarım vardı ama ilk kitap olarak meslek hayatımdaki anıların yer aldığı bir kitap yayınlamak fikri öne çıktı, gelişti, olgunlaştı ve bugüne geldi. “Fikir Dünyamda Biriktirdiklerim” yeni okuma ve gözlemlerle gelişip değişip olgunlaşırken anılar yaşanmış ve geride kalmıştı. Bundan dolayı bu güne kadar değişik zaman ve mekânlarda bir ya da birçok kişiye bir vesileyle anlattığım anılarımı, hafızam daha fazla zayıflamadan, meşhur “söz uçar, yazı kalır” deyiminden hareketle kaydedip zapturapt altına almak istedim. Böylece hem anılarımı bilenlere tekrar tekrar anlatmaktan kaçınacak ve hem de bilmeyenlere, tanımadığım insanlara da en azından bir kere anlatmış olacaktım. Bu gerekçelerle anı kitabı yazma işini ilerleyen yıllara, emeklilik ya da mesleği tümüyle bırakma sonrasına bırakmadım. Hazır aktif şekilde meslek hayatıma devam ederken anılarla birlikte yeri geldiğinde satır aralarında kanaatlerimi ve çözüm önerilerimi de ifade etme fırsatını kaçırmak istemedim.
Ocak 2013’ün başında, Göğüs Hastalıkları Profesörü Dr. Tevfik Özlü Hocamız internet ortamındaki “Solunum Platformu”nda, “Anılarınızı bekliyoruz” çağrısından sonra gelen “Öyküler üzerine” başlıklı mektubunda “Her gün güzel öyküleri paylaşan arkadaşlarımıza teşekkürler. Bazen düşünerek, bazen gülerek, bazen duygulanarak okuyoruz onları. Sanırım hepimizin hafızasında pek çok ilginç anekdotlar, anılar, öyküler var. Duyduğumuz orijinal sözler, gördüğümüz ilginç davranışlar, karşılaştığımız etkili manzaralar, unutamadığımız, iz bırakan anılar… Gözlerimizi yaşartan, içimizi sızlatan, gülümseten, düşündüren, eğlendiren… Keyifle okurken, bir mola veriyoruz şimdinin baskısına, nefes alıyoruz zamanın gerisinden… Her üyemizden en az bir öykü bekliyoruz, ikincisini, üçüncüsünü de bekliyoruz,” diye yazmıştı.
Hocamızın yazı davetini karşılıksız bırakmamış, ben de “Şükür Makamı…” başlıklı bir anımı yazmıştım (bu anı gözden geçirilmiş yeni hâliyle ve “Ahlaksız Teklif ” isimli yeni başlıkla bu kitapta yer aldı). Hocanın bir anısını da yayınladığı ve devamında “Sizlerin de her birimizin böyle öyküleri vardır muhakkak. Yazarsanız bunları toplayıp sitede yayınlayabiliriz. Güzel olur, ilginç, keyifli bir eser ortaya çıkar. Bir raportör arkadaşımız bunları toparlar, kitap olarak da yayınlayabiliriz. Ne dersiniz? Olumlu olumsuz yaşadıklarınız, hekim-hekim, hekim-hemşire, hekim-hasta, hekim-hasta yakını, hekim-idareci ilişkileriyle alakalı öykülerinizi paylaşır mısınız?” çağrısına sadece birkaç kişi mukabele etti, kısa bir rapor hâline getirilip öylece kaldı, unutulup gitti. Ve hocanın bu çağrısına 8 yıl sonra tam da onun istediği şekilde bir karşılık verdiğimi düşünüyorum.
Kasım 2011’de Türk Göğüs Cerrahisi Derneği (TGCD)’nin “Akciğerin Cerrahi Enfeksiyon Hastalıkları Sempozyumu”na katılmıştım. Diyarbakır sokaklarında gezerken fenni sünnetçiye ait bir tabela dikkatimi çekmişti. Tabelada “Meslekte onurlu 25. yıl” yazıyordu. Bu daha sonra bana esin kaynağı olacaktı. Başhekimlikten istifa kararı alma sürecimde, ilk bölümü (Süreyyapaşa öncesi) Süreyyapaşa Göğüs Cerrahisi Kliniği (SGCK)’nin Mayıs 2013 sonundaki “Akademik yıl kapanış” toplantısında, ikinci bölümü de (Süreyyapaşa dönemi) yine kliniğin “Akademik yıl açılış” toplantısında Eylül 2014 ortasında olmak üzere, “Tababet san’atının icrası ile geçen 25 yıl”ımın analizini hazırlayıp sunmuştum. Aslında bir diğer ismi “Bir hekimin fotoğraflar eşliğinde hatıraları” olan bu iki sunumla, bir yerde bu kitaba da bir hazırlık yapmıştım sayılır. Hem sunumun hem de kitabın ismini koyarken, tabiplerin tâbi olduğu 1928 tarihli “Tababet ve şuabatı san’atlarının tarzı icrasına dair kanun”unun isminden de ilham aldım. Kitabın asıl ismi olan “Benim Yolum”u da, Sağlık Bilimleri Üniversitesi (SBÜ) İstanbul Hamidiye Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi stajının bu yılki ilk dersinde bir stajyerin önerisi üzerine koydum. Stajyerlere ders başında anı kitabı hazırladığımı ve düşündüğüm ismi söylediğimde, ders bitiminde bir stajyer “Hocam, kitabınızın ismi uzun, kısa ve akılda kalıcı olsa daha iyi olmaz mı?” demişti. Ben de başka bir isim bulamadığımı, bu ismin orijinal ve içeriği yansıttığını belirttim. Fakat doğrusu stajyere de hak vermiştim. Kaç yıldır stajyerlere mesleki öz geçmişimi fotoğraflar eşliğinde hazırlayıp sunduğum “Benim Yolum” adlı bir slayt sunumum vardı. Ertesi gün sabah uyandığımda kitabımın ismi belli olmuştu.
Üç kitap hazırlığımdan ikincisini yani mesleki anılarımdan oluşan kitabımı, Mayıs 2020 ortasında düşünüp hazırlamaya başladım. Elimde yazılmış yalnızca iki anı vardı. Haziran sonunda ise, ilk anı olarak düşündüğüm “Köye Bir Haber Geldi” anısını yazıp sosyal medya ortamımda paylaştım. Takip eden süre zarfında bir miktar anı kaleme aldım. O sıralarda (09 Ağustos 2020) “Akademik Akıl” sitesinde yazmaya başladım. (Tıp fakültesi konulu yedi adet yazımdan sonra kitaba ön hazırlık mahiyetinde ilk anımı “Köye Bir Haber Geldi /Tababet San’atının İcrası ile Geçen 33 Yıl” başlığıyla yayınlamaya başladım. Böylece anılarımı daha geniş bir kitleye açmış ve paylaşmış oldum. Ayrıca hem anıların okuyucu kitlesi tarafından nasıl karşılandığına dair geri bildirimler vasıtası ile bir yoklama yapmış olacak hem de yeni yazılar kaleme alma noktasında bir motivasyon kazanacaktım. 28 Eylül 2020 tarihli ilk anı paylaşımından 18 Haziran 2021 tarihine kadar toplam 21 adet anı paylaştım. Sonrasında anı paylaşımını bıraktım, zira anı sayısını 33 hekimlik yılıma atfen 33 anı ile sınırlı tutmak istiyor ve geri kalan anılarımı da sadece kitaba koymayı düşünüyordum. Bir tesbihin tane sayısı misali kitap da imamesi olsun arzusunda idim. “Akademik Akıl” sitesinde yayınladığım anılardan birini -ki aslında bir şiir idi- kitaba koymadım, birini de yeni yazdığım bir anının içine kattım. Kitabın açılış anısı olarak ileriki yıllarda yayınlamayı düşündüğüm “Tükenip Gidiyor Ömür Dediğin” ismiyle bir nevi otobiyografi de denilebilecek anı kitabım için ön hazırlık olarak yazdığım iki anıyı da bu kitaba tadımlık olarak koydum. “Fakülte Yılları”na dair yazdığım dört anıyı, henüz hekimliğe adım atmamış olduğum ve kitapta daha fazla anıya yer verebileyim diye sonradan bu sayıya dâhil etmedim. Hekimlik hayatımın 34. yılına adım attığım ve geleceğe uzanan bir köprü yazısı olduğu için 34. anıyı da bu sayıdan ayrı mütalaa ediyorum. Bütün bu hususlar dikkate alınırsa toplam sayı aslında 40’a ulaşmış oluyor. Bu da kitaba, sitede yayınlanan anıların bir o kadarının (20 yeni anı) daha eklendiği anlamına geliyor. Bu anıların tümünü de kitap hazırlığına yeniden son kez başladığım Temmuz 2021 başından, ikinci ve son okumaya başladığım Eylül sonuna kadarki üç aylık zaman zarfında kaleme aldım.
Bu sayıya bakarak bu kitapta sadece 40 anı olduğu zehabına kapılmayın. Bazı yazılar Rusların matruşka oyuncağı misali iç içe geçmiş birçok anıyı ihtiva ederken bazen de bir yazıda sadece tek bir anı ele alınmıştır. Anılar elbette benim bakış açımın, yorumumun izlerini taşımaktadır ve bu da bir yerde kaçınılmazdır. Fakat olabildiği kadar birçok anıda kanaat belirtmekten, yorum yapmaktan kaçınmaya çalıştım. Edebî yönünün güçlü olması ve okuyucu üzerinde istenen tesiri oluşturması için bütün maharetimi, marifetimi sergiledim. Kişileri ilzam edici, cevap hakkı doğurucu ve hak hukukunu ihlâl edici her türlü ifşa ve ifadeden azami uzak durmaya gayret sarf ettim. Kişi, yer ve zaman belirtmekten özenle sakınsam da bunun bir yere kadar mümkün olduğunu takdir edersiniz. Zorunlu kaldığım yerlerde kullandığım isimler bile gerçek isimler olmayabilir. Bu konuda okuyucularımdan ve herkesten hoşgörü ve helallik rica ediyorum. Zira insanım, yanılabilirim, unutabilirim, nefsime uyabilirim ve hatadan beri değilim.
Bu kitaptaki anıları kaleme alırken bir taraftan da ulaşabildiğim başka hekimlerin yazdığı anı kitaplarını da okumaya çalıştım. Bu amaçla tam yirmi iki hekimin anı kitabını da okudum. Bu kitaplarla ilgili kısa değerlendirme notlarımı da kitabın sonuna ekledim. Bu bölüm, kitabın orijinal bir başka yönünü teşkil ediyor. Anılarımı kaleme alırken bu kitaplardan farklı bir tarzda, kronolojik bir sıra gözetmeksizin ve her bir hatıra hem müstakil ve hem de kitabın bütünüyle uyum içinde olsun istedim. Kitaba ayrıca çok önemli olduğunu düşündüğüm ve daha önce farklı sitelerde yayınlanmış üç denememi de yeniden gözden geçirerek koydum.
Kitabın hedef kitlesi, her ne kadar bir göğüs cerrahisi uzmanı olsam ve anıların önemli bir kısmı göğüs cerrahisi branşı ile ilgili olsa da, yalnız göğüs cerrahisi stajyer, asistan ve uzmanları değildir. Anıları yazarken tıbbi terimleri göğüs cerrahisi alanı dışındaki tüm hekimlerin ve hatta hekimlik mesleğine mensup olmayan herkesin de anlayabileceği şekilde yazmaya çaba gösterdiğim gibi ele aldığım konuları (anıları) da bu yönde seçmeye çalıştım. İstedim ki kim olursa olsun kitabı okuyan biri, bir hekimin 6 yılı tıp öğrencisi (ki hoca olsam bile kendimi hâlâ bir talebe olarak da görürüm), 33 yılı da pratisyen, asistan, uzman, yardımcı doçent, doçent, şef, başhekim yardımcısı, başhekim ve profesör olarak geçirdiği 40 yıla yaklaşan meslek hayatına tanıklık etsin; kendi bildikleri, yaşadıklarına benzer ya da farklı bir şeyler bulsun; hoşça vakit geçirip birikimini, tecrübesini, dağarcığını zenginleştirsin.
Bir zamanlar ileride bir kitap yazarsam, kitapla birlikte görsel materyallerin de olduğu bir CD de vermeyi düşünmüştüm. Fakat bugün buna gerek kalmadı. Kitaptaki anıların ve denemelerin sonundaki kaynaklara rahatlıkla internet ortamında ulaşılabileceği gibi, her anı ve deneme için en az bir adet görsel ve çeşitli slayt video sunumlarını da mesleki bloğuma ya da Youtube’a yükledim. Ayrıca cep telefonuyla rahatlıkla tarayıp okutarak erişebilesiniz ve inceleyebilesiniz diye bloğumdaki Kitap Görselleri sayfasının ve Youtube kanalımın QR (kare) kodunu da ekledim. Kitaptaki her anı ve başlık için bir resim ve bir ya da birkaç video eklediğimden kitaba ön ve arka kapak dışında resim koymadım. İstedim ki kitap yalnızca ele alınıp rahatça okunsun, görsellik olmasın, dikkat dağılmasın, okuyucu sadece yazılanlara odaklansın, anılarla ilgili görselleri hayal dünyasında canlandırsın, kurgulasın. Şayet dilerse ayrıca hazırladığım görsel materyallere göz atsın. Bu amaçla ilgili kısımlarda, sadece o görsel içeriğin internet erişim link adresini vermekle yetindim.
Tıp fakültesindeki öğrencilik yıllarım dâhil kırk yıla yaklaşan hekimlik hayatım bir yana bu kitabı hazırlamak için de çok zaman harcadım, çok emek verdim. Hani meşhur deyimle “emek olmadan yemek, zahmet olmadan rahmet olmaz.” Umarım bu emeğe değmiştir. Elbette takdir sizlerin.
Kitabın tashih ve bir diğer okumasını yapan Yüksel İsmailoğlu’na; ayrıca edit, mizanpaj ve kapak çalışmalarını gerçekleştiren Simya Ajans’a teşekkür ediyorum.
Az evvel zikrettiğim “meslekte onurlu 25. yıl” misali ben de meslekte onurlu ve gururlu 34. yılın içindeyim. Elimden geldiğince, gücüm yettiğince bugüne kadar bu mesleği dürüstçe ve hakkını vererek yapmaya çalıştım, çalışıyorum ve şair Nesîmî’nin deyişiyle “rızkımı veren Hûda’dır, kula minnet eyleme(m)”dim, inşallah eylemeyeceğim.
Sözü daha fazla uzatmadan sizi kitapla baş başa bırakıyorum, iyi okumalar.
NOT: Bu yazı dünden itibaren www.kitapyurdu.com sitesinde satışa sunulan “BENİM YOLUM/Tababet San’atının İcrası İle Geçen 33 Yıl” isimli kitabımın “Ön Söz”üdür. Bir yılı aşkın süredir üzerinde çalıştığım ilk kitabım dün itibariyle okuyucu ile buluştu. Kitap 378 sayfa olup Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık (KDY) yoluyla yayınlandı. Kitabın İçindekiler kısmına ve Görsel Materyallerine linkinden göz atabilirsiniz. Kitabı edinmek isteyenler için internet adresi;
Kitap % 25 indirimli olup kargo bedavadır. Umarım ilgi gösterir, beğenir ve çevrenize tanıtıp tavsiye edersiniz.
12 yorum
ÖMRÜNDE YOLUNDA GÜZEL HUZURLU MUTLU OLSUN İRFAN
dilek ve duana amin diyorum liseli arkadaşım, bilmukabele
https://www.medimagazin.com.tr/guncel/kultur-sanat/tr-prof-dr-yalcinkayanin-33-yillik-hekimlik-anilarini-anlattigi-kitabi-okuyucuyla-bulustu-11-668-98508.html
https://iktibasdergisi.com/2021/12/11/tababet-sanatinin-icrasi-ile-gecen-33-yil/
https://www.kitapyurdu.com/kitap/benim-yolum/602498.html
https://www.kirmizilar.com/tr/index.php/bu-kitabi-okuyalim/6544-benim-yolum
https://www.saglikilkesen.org/haber/gogus-cerrahi-prof-dr-irfan-yalcinkayanin-ani-kitabi-yayimlandi/
https://www.saglikilkesen.org/haber/gogus-cerrahi-prof-dr-irfan-yalcinkayanin-ani-kitabi-yayimlandi/
https://yenipencere.com/haberler/prof-dr-irfan-yalcinkayanin-ani-kitabi-okuyucuyla-bulustu/
Kitabımın içindeki bölümlerden (anılardan) biri olan “Alavere Dalavere”de anlattığım, bazı tiplemeleri sunmaya çalıştığım, şöhret ve para için mesleğin onurunu, ahlakını ayaklar altına alan doktorlardan bir grup, güldür güldür show programında “şovmen doktor” skecinde çok güzel hicvedilmiş. Güldürürken düşün-dürtmüş. Hararetle tavsiye ederim. https://youtu.be/9dVWxRUulKo
BENİM YOLUM” KİTABININ BİR YILLIK YOLCULUĞU
Bundan tam 1 yıl önce bugün, ilk kitabım olan “Benim Yolum” yayınlanmıştı. Bu bir yılda olup bitenleri ve kitabın hikayesini en baştan itibaren beş dakikalık bir video ile anlatmak istedim. Sonuçta ortaya bir kitabın yazım-basım sürecini anlatan belgesel tadında bir çalışma çıktı.
https://www.youtube.com/watch?v=kwjO9r6LAuk
“BENİM YOLUM – Tababet San’atının İcrası İle Geçen 35 Yıl” KİTABIMIN “GÖZDEN GEÇİRİLMİŞ VE İLAVELİ 2. BASKI”SI ÇIKTI.
İKİNCİ BASKIYA ÖN SÖZ’Ü OKUMAK İÇİN;
https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2023/09/benim-yolum-tababet-sanatnn-icras-ile.html