Öyküye göre, ‘Prusya Kralı II. Frederick 1750 yılında Postdam’dan geçerken, bir yeri çok beğenir ve adamlarına orada kendisine bir saray yapmaları emrini verir. Kralın adamları gösterilen yere gidince, saray yapılacak yerde bir değirmen olduğunu görürler. Saray için, o değirmenin oradan kaldırılması gereklidir. Bunun üzerine gidip değirmenin kapısını çalarlar. Karşılarına, değirmenin sahibi yaşlı adam çıkar. Kralın adamları yaşlı değirmenciye, kralın değirmeni satın alacağını söyleyip kaç para istediğini sorarlar Fakat değirmenci satmayı kesin bir dille reddeder. Değirmen için ederinin çok üstünde teklif yapılsa da çabaları boşunadır.
Adamları kralın yanına döner ve durumu krala anlatırlar. Kral, adamlarını geri çeviren değirmenciyle bir de kendisi konuşmak ister. Yaşlı değirmenci kralın huzuruna çağrılır. Sorarlar anlatır;
“Değirmen bana atadan kaldı, ben de onu çocuklarıma bırakacağım”. Kral için bile olsa, değirmen satılık değildir. Fakat kral da kararlıdır;
Kral, Unutma ki ben Kralım, inat etme” istesem değirmenini para vermeden de alabilirim deyince, Değirmenci buna karşılık o unutulmaz cevabı verir:
“Asıl sen unutma! Berlin’de hakimler var. Alamazsınız. Hiçbir güç, hiçbir siyaset, hiçbir iktidar Kral bile olsa adaletten üstün değildir.”
Bu ‘haddini bilmez’ söze karşı tüm gözler krala çevrilir, çok hiddetleneceği düşünülür. Fakat o, bu sözden hoşnut olur. Zira mahkemeleri ıslah etmek için öteden beri çok çalışmaktadır ve çabalarının meyvelerini verdiğini görmek onu mutlu eder. Krala karşı bile olsa, mahkemelerin adaletine güvenilmektedir. Bunun üzerine kral tarihe geçen şu sözünü söyler:
“Hiçbir güç, hiçbir siyaset, hiçbir iktidar kral bile, olsa adaletten üstün değildir. Hiç kimse adaletin üstüne çıkamaz.”
Kral II. Frederick, Prusya Krallığı ayakta kaldıkça, bu değirmenin korunmasını ister. Değirmenin yanına sarayını yaptırır. Uzun yıllar burada kalan kralın bir keresinde şöyle dediği söylenir: “Adalet bana her sabah, sıcak bir ekmek kokusuyla gelirdi.”
Berlin’in gösterişinden uzak, sakin olan bu saray, uzun yıllar yazlık olarak kullanılmıştır. Bu meşhur öykü, gerçek midir değil midir bilinmez, fakat II. Frederick; bilgiye, fikre ve adalete önem veren bir kraldı. Prusya’nın bir hukuk devleti haline gelmesini istiyordu. Bunun için de, güçlünün değil, haklının mahkemelerde galip gelmesi gerektiğine inanıyordu ve şöyle diyordu: “Mahkemeler konuşmalı, krallar sessiz kalmalı.”
O değirmen, hala bir adalet simgesi olarak orada, sarayın yanında duruyor. Bugün Almanya’da insanlar, rahatlıkla ‘Berlin’de hakimler’ var diyebiliyor. Halen, Potsdam’da Sanssouci Sarayı ile bu değirmen yan yanadır.
31 Aralık 1917 de Berlin’de bir otelde Yılbaşı kutlamaları yapılacak, O sırada Osmanlı veliahdı Vahdettin, ekibiyle birlikte oradadır. Heyetten birisi, geçmişte yaşanan bu olayı arkadaşlarına anlatır ve “Potsdam çok yakın, Adaletin simgesi olan o değirmeni ve sarayı gidip görelim” der. Heyetten hiç kimse, yılbaşı eğlencelerini bırakıp da Potsdam’a gitmez!
Herkes yılbaşını kutlarken, bu öyküyü anlatan, adaletin simgesini görmeğe gider. O kişi, 16 Aralık 1917’de, Osmanlı heyetiyle, Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya’ya giden Mustafa Kemal Paşa’dır. Mustafa Kemal, dahi bir komutan, reformist ve adalete inanan bir devlet büyüğü olacağını, o gençlik günlerinde bile, etrafına cesaretle gösterebilmiştir.
Zengin- fakir, güçlü- güçsüz, iktidar-muhalefet, büyük-küçük, adalet herkese lazım.
Son zamanlarda ülkemizde adaletin iyi işlemediği, haklıdan yana değil, güçlüden yana kararlar alındığı çok söylenir oldu. Adalet terazisi güçlüden tarafa doğru yatmamalı, hele de haksız olduklarında bile, iktidarlara doğru asla yatmamalı. Sadece haklıyla haksızı değil, ayni zamanda suçluyla suçsuzu da kesin olarak ayırt edebilmeli. Adaletin terazisi daima doğru tartmalı. Adalet, başka hiç bir şeye benzemez. Adalet herkese, her topluma hatta her eve, hek vatandaşa lazım. Onu, kendi çıkarlarına göre yamultup bozmaya çalışanlara bile, gün gelir çok lazım olur.
Bu konuda, son günlerde yeniden gündeme gelen bir haberde, Edirne’de 82 yaşındaki Kıymet Peker’in mücadelesini de hatırımızdan hiç çıkarmamamız lazım. (bk. internet ve gazeteler). Onun tek başına, yanında hiç kimse olmaksızın, cesaretle sergilediği mücadelesi sayesinde, Edirneliler için park yapılacak o güzelim arazinin içine, devasa binalar dikilmesinden vaz geçilmiştir. Yapılan parka da, ‘Kıymet Peker Parkı’ adı verilmiştir. Ülkemizden güzel bir örnektir.
‘Edirne’de de, adalet ve onun uygulayıcıları var’ arkadaşlar.
11 yorum
Bu hikayeyi çok beğenirim doğrumu yanlismi bilmem ama çok ders verici Doğru olan Adalet herkese lazın
Hukukun üstünlüğü tartışılmaz
Adalet kavramının hayati öneminde, hukukun tartışılmaz üstünlüğünü çok güzel anlatan, bu anlamlı hikayeyi değerli yazınız aracılığıyla bizlerle paylaştığınız için teşekkür ederim.
Sayın Dr Güner;
Adalet ülkemizde “son zamanlarda” mı “iyi işlemediği” mi, “söylenir oldu” mu?
Saygılarımla 🌻
Çok güzel ve anlamlı bir hikaye! Kral yıkın şurayı, mahkeme sonra da kurulur diyebilirdi.
Birilerinin dediği gibi.
Bizim değirmencimiz ne yapardı acaba?
Çok güzel bir yazı,
Son cümle çok etkileyici,
Edirne’de adalet ve onun uygulayıcıları hep var olsun o halde, selamlar
Hocam çok güzel yazmışsınız ellerinize sağlık selamlar
İlgiyle okudum teşekkürler kaleminize sağlık
Çok sağolun sayın hocam. İstifade etme yeteneği olanlar için çok güzel bir yazı olmuş.
BERLİN’DE HÂKİMLER VAR” EFSANESİ VE GERÇEKLER
Emir ÖNGÜNER
Son yıllardaTürkiye’de adalet ile ilgili yorumlarda sıkça dile getirilen bir efsane mevcuttur. Araştırmacı şair-yazar olarak tanınan bir şahıstan naklen duyulmuştur ki:
”Prusya Kralı II. Friedrich’in Berlin yakınlarındaki Potsdam’da yeni bir saray yaptırmak için beğendiği arazide bulunan bir değirmenci, kralın görevlendirdiği kişiler tarafından mülkünü satması için ikna edilemez. Değirmenci, mülkün ailesinden miras kaldığını ve asla satmayacağını beyan eder. Bunun üzerine II. Friedrich değirmenciyi sarayına çağırır ve isteğini bizzat dile getirir. Yeniden ret cevabı alması üzerine ”Sen benim kral olduğumu bilmiyor musun?’ diyerek hiddetlenir. Bunun üzerine de değirmenci ise ‘Haklısınız efendim; ama siz de biliniz ki Berlin’de hâkimler var!’ şeklinde karşılık verir.”
Bu olay sadece Türkiye’de değil, dünyada da adaletin iktidardan daha üstün olduğunun simgesi olarak anlatılmaktadır. Türkiye’de gerçekmiş gibi anlatılan bu efsane ayrıca ilginç bir hadise ile bütünleştirilir. Aynı şahsın 2013 yılında İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan ”Geyikli Park” isimli kitabının ”Berlin’de Hâkimler Var” isimli bölümünde şu satırlara rastlanmaktadır:
” …1917 yılının son günü olan 31 Aralık’ta,Potsdam’daki Sanssouci Sarayı’nın karşısında bir adam durur. Ülkesinde gelecekte tahta çıkacak olan veliahtın Almanya ziyaretine katılan o adam uzun uzun bakar kar altında, saray ve değirmenin adaleti simgeleyen o iç içe görüntüsüne… Girilmesine birkaç saat kalan 1918’de ülkesi işgal edilecek ve o, ülkesinin mutluluğuna giden yolu saray duvarlarının içinde değil, 1919’da Bandırma vapuruyla Anadolu’ya geçerek yoksul halkıyla bütünleşmede arayacaktır!”
Aynı şahıs, bu bölümü bir televizyon programında dramatize ederek şu cümlelerle anlatır:
” …Yıllar sonra bir Osmanlı heyeti Berlin’e gidiyor; bir otelde kalıyorlar. Yalnızca aralarından biri bu öyküyü biliyor. Çünkü o bir entelektüel; kitap okuyor. Yılbaşı gecesi heyettekilere ‘Potsdam çok yakın;adaletin simgesi olan şu değirmeni bir görelim.’ diyor; fakat kimse ilgilenmiyor. Ama o kalkıp tek başına gidiyor ve Berlin’deki adaletin simgesi olan bu değirmene uzun uzun bakıyor. O güzel insan Mustafa Kemal’den başkası değildir.”
Görüldüğü üzere yukarıdaki satırlarda bahsedilen kişi olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk de bu efsanenin içine sokulmuş ve ülkemizde yıllardır yazılı ve sözlü yollarla yaşanmış bir hadise gibi tanıtılmıştır. Peki, tarihte ”Berlin’de hâkimler var.” sözü gerçekten de söylenmiş midir? O dönem bir Osmanlı subayı olan Mustafa Kemal Paşa’nın bu sözü daha evvel okuyup hakkında fikir beyan ettiğine dair kaynak mevcut mudur? Mustafa Kemal’in Berlin’deki heyeti Sanssouci Sarayı’na gitmeye ikna etmeye çalışması ne kadar doğrudur? Kısacası; Türkiye’deki araştırmacı şair-yazar kimlikli bir şahsın ortaya attığı bu olay ”gerçek”midir?
Alman tarihinde iki adet ünlü değirmenci vakası mevcuttur; ilki yukarıda zikredilen ve hakkında birinci elden kaynak bulunmayan efsaneleşmiş saray bahçesindeki değirmenci vakası, diğeri ise bu hadiseden yaklaşık 30 sene sonra gerçekleşmiş ve üzerinde akademik çalışmaların mevcut olduğu Değirmenci Christian Arnold Davası’dır(1773-1780). Hakiki değirmenci davasının süreci şöyle gelişmiştir: Vaka, 1770’li yıllarda bugünkü Polonya sınırları içinde yer alan Pomorsko şehrindeki bir su değirmeni işleten Çiftçi Christian Arnold ile o yörenin toprak sahibi aristokrat Gottfried Leopold Graf von Schmettau arasında geçer. Grafvon Schmettau,arazisinden geçen nehri kısmen kapatıp kendine gölet yaptırır. Nehrin aşağısında kurulu değirmen ise suyun debisi azaldığı için tam randımanlı çalışamaz ve değirmenci Arnold da elindeki tahılı işleyemediğinden toprak sahibine ödemesi gereken parayı denkleştiremez. Bundan dolayı değirmenci mahkemeye başvurur; fakat iki girişiminde de haksız bulunur. Bunun üzerinde Prusya Kralı II. Friedrich’e durumu izah eder ve kendisinden yardım ister. Kral soruşturma açtırır ve mahkeme heyeti suçlu bulunarak Berlin’deki Spandau Hisarı’na hapsedilir. Bu hadise Alman tarihinde bir hükümdarın ilk defa hukuka müdahale etmesi olarak geçer. Gerçek hadisenin kaynakları olarak aşağıdaki önemli iki yayın incelenmelidir:
Yargıç Dr. Karl Dickel tarafından hukuk öğrencileri için hazırlanmış detaylı dava raporu ve analizi: Beiträge zum preu ßischen Rechtefür Studierende und Referendare, Heft 1:Friedrich der Großeunddie Prozessedes Müllers Arnold, Marburg, 1891.
Berlin Ekonomi ve Hukuk Okulu Öğretim Üyesi Prof. Hans Paul Prümm’ün II. Friedrich dönemi Alman hukuku hakkındaki akademik makalesi: Friedrich II. Von Preußenund das Recht: Das Interpretation sverbotim ALR, der Prozessdes Müllers Arnold und der Überfallauf Sachsen, Zeitschriftfürdas Juristische Studium, 1/2012, s. 24-37.
Prusya Kralı II.Friedrich’in bu hamlesi,yapımı 1747 senesinde tamamlanan Sanssouci Sarayıbah çesindeki rüzgâr değirmeni ile bağdaştırılıp zamanla başka bir olay formatında efsaneleşir. Tespitlerimiz doğrultusunda “Berlin’de hâkimler var.” efsanesini ilk ortaya atan kişi,davanın sonuçlanmasından 7 sene sonra 1787’de II. Friedrich hakkında yazdığı kitap ile Fransız Yazar Jean-Charles Laveaux olmuştur. (bk.: ”… n’était la chambre de justice de Berlin…)Bu tarihten evvel bahsedilen hadise hakkında Almanca bir kaynağa rastlanmamaktadır. Jean-Charles Laveaux, Vie de Frederic II – Roi de Prusse. Tome IV, Strasbourg,1787, s. 308.
1798 senesinde Fransız Michel Dieulafoy libretto tarzında kaleme aldığı ”Le Moulin de Sanssouci”isimli komedi müzikalde bu hadiseyi işlemiştir: Michel Dieulafoy, Le Moulin de Sans-Souci, faithistorique en un acte, en prose, mêlé de vaudevilles, Paris,1798.
1800 senesinde Fransız şair ve dramaturg François Andrieux tarafından hazırlanan opera metninde de bu hadise ele alınmış ve II. Friedrich ile değirmencinin arasındaki bu efsanevi diyalog sahnelenmiştir:François Andrieux, Contes et Opuscules en vers et en prose, Paris1800, s. 47.
Almanca kaynaklara gözatıldığında ise,1788 senesinde yayımlanan ”Anekdoten, Schilderungenund Charak terzüge”isimli anonim bir çalışmada Değirmenci Arnold Davası’ndan bahsedilen ”Le Balancede Frédéric” ünitesinin ”Prusya kralınıhic veden Fransızlardan beklendiği gibi…” cümlesiyle başlaması 1787’dekiJean-Charles Laveaux imzalı efsaneye hitaben yazıldığı ihtimalini doğurmaktadır. Bu ünitede Değirmenci Arnold Davası’na yönelik İtalyan sanatçı Vincenzo Vangelisti’nin çizdiği Friedrich’in Adalet Terazisi isimli çalışmadanda bahsedilmektedir. Berlin Devlet Kütüphanesi’nin El Yazmaları Dairesinde muhafaza edilen bu resimde, elinde terazi tutan Prusya Kralı II. Friedrich, önünde diz çöküp adalet isteyen Değirmenci Christian Arnold ve ailesi ile arka planda ise Arnold’un işlettiği Pomorsko’daki su değirmeni görülmektedir.
Anekdoten, Schilderungenund Charakterzüge–ein Quodlibetzur Unterhaltung beimüssigen Stunden, Hamburg, Frankfurt, Leipzig, 1788, s.7.
Giriş paragrafı tepkili bir şekilde şu cümle ile başlamaktadır: ”Prusya kralını hicveden Fransızlardan beklendiği gibi…”Vincenzo Vangelisti, Balancede Frédéric, 1780” Friedrich’in Adalet Terazisi” isimli çalışma. Değirmenci Arnold’un kralın önünde diz çöküp adalet istemesi tasvir edilmiştir (Berlin Devlet Kütüphanesi – El Yazmaları Dairesi- Prusya Kültürel Mirası).
19. yüzyılın ünlü Alman tarihçisi Franz Kugler de konuya el atarak 1856’da kaleme aldığı ”Geschichte Friedrichsdes Großen” eserinin ”Der Philosophvon Sanssouci” isimli yirmi ikinci ünitesinde Sanssouci Sarayı’ndaki değirmen hadisesini ”anekdot” olarak nitelendirmiştir. Bu rivayetleri kralın heybetini göstermek anlamında yorumlamış ve ”…diğer anekdotlar da bu versiyona çok benzer.” ifadesiyle benzer efsanelerin de olduğunu belirtmiştir.
Franz Kugler, Geschichte Friedrichsdes Großen, Leipzig,1856, s. 221.
İskoç Tarihçi Thomas Carlyle’nin1858’de İngilizce yayımladığı II. Friedrich biyografisinin 1928’deki Almanca tercümesinde de Değirmenci Arnold Davası ile Vangelisti’nin meşhur resminden bahsedilmiş ve bu olayın 30 sene evvel gerçekleştiği söylenen Sanssouci Sarayı bahçesindeki değirmenci vakasını hatırlattığı izah edilmiştir. Fransızların bu efsaneye olan hayranlıklarını da dile getiren Carlyle, bu cümlenin dipnotunda ise yukarıda zikredilen François Andrieux ve Michel Dieulafoy’un opera ve müzikallerinin bu rivayet üzerine doğduğunu aktarmıştır.
Thomas Carlyle, Geschichte Friedrichsdes Zweitengenannt der Große(İngilizceden Almancaya tercüme: Georg Dittrich), Meersburg am Bodensee, 1928, BandVI, s. 438.
İddia sahibi şahsın anlatımındaki Osmanlı Dönemi ile ilgili olaya göz atıldığında, Osmanoğulları hanedanı veliahtı Şehzade VI. Mehmed Vahdeddin ile beraber 1917 yılında Almanya’ya yapılan seyahat hakkında mevcut kaynaklar aydınlatıcı bilgiler sunmaktadır. 1981 senesinde Kültür Bakanlığı tarafından Mehmet Önder imzasıyla yayımlanan ”Atatürk’ün Almanya Gezisi”isimli çalışmada, 31 Aralık 1917 günü misafir heyetinin Potsdam’daki Sanssouci Sarayı’nı beraber gezdiğine değinilirken kaynak olarak ise Osmanlı sarayının başma beyincisi Lütfi Simavi’nin yayını verilmiştir. Fahri Yetim ve Kamil Çolak’ın”Veliaht Vahdeddin ve Mustafa Kemal Paşa’nın Almanya Seyahatiyle İlgili Bazı Tesbitler” isimli çalışmalarında se (Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2017, Sayı: 17, s.129-145), 31 Aralık 1917 tarihinde tüm heyetin ortak gerçekleştirdiği bu gezilerin 2 Ocak 1918 tarihli Tanin gazetesi haberinde yayımlandığına değinilmiştir. İlaveten ”Türken in Berlin 1871-1945” isimli Almanca yayında da heyetin Sanssouci Sarayı’nı beraber ziyaret ettiği ve 1 Ocak 1918 tarihinde de dönüş hazırlıklarına başladığı ifade edilmektedir.
Mehmet Önder, Atatürk’ün Almanya Gezisi, Ankara, 1981, s.54-56 (Başma beyinci) Lütfi Simavi, Osmanlı Sarayının Son Günleri, İstanbul,1973, s. 230 vd.
Ingeborg Böer, Ruth Haerkötter, Petra Kappert (Hrsg.),Türken in Berlin 1871-1945: Eine Metropole in den Erinnerun genosmanis cherundtürkischer Zeitzeugen, Berlin, 2002, s. 190.
Osmanlı heyetinin 1917’deki Almanya ziyareti hakkındaki resmî kaynaklar göz önüne alındığında Mustafa Kemal Paşa’nın tek başına bir icraatı üzerine bilgiye rastlanmamakla beraber, 31 Aralık 1917 gecesi yılbaşı kutlaması ile ilgili bir etkinlik hakkında da malumatverilmemiştir. Böylece Atatürk’ün Sanssouci Sarayı bahçesindeki değirmeni adalet simgesi olarak tanımlayıp tek başına ziyaret etme hadisesinin gerçekle bağdaşmadığı anlaşılmaktadır.
”Berlin’de hâkimler var.” efsanesini 2013 senesinde neşrettiği bir kitap ile yaşanmış gerçek bir hadiseymiş gibi Türkiye’ye yayan iddia sahibi araştırmacı şair-yazar, kendisine inanmayan vatandaşlara 30 Haziran 2016 tarihinde sosyal medyadaki hesabından kaynak olarak Almanya’da çıkan bir kartpostalı göstermiştir. İşin garibi, kartpostalın üzerindeki resim ve beş satırlık yazının kaynağı hakkında hiçbir bilgi bulunmamasına ve olayın aslını araştırmamasına rağmen hayal dünyasında Atatürk’ü de dâhil ederek kurduğu bu hikâye,yayımladığı kitabı ve bir televizyon programı aracılığı ile tüm Türkiye’ye yayılmıştır.Ne yazık ki günümüzde hâlen bu efsanenin gerçek olduğuna inanan, daha doğrusu inandırılan vatandaşlarımız mevcuttur.
İddia sahibinin sosyal medya hesabında 30 Haziran 2016 tarihinde tarihî kaynak olarak gösterdiği Almanca kartpostal
Türkiye’de ilaveten sarayın ismi olan Sanssouci kelimesinin de (esasında sans Souci şeklinde ayrı olarak yazılmalıdır)bu efsanedeki değirmencinin ismi olduğuna dair hayali iddialar mevcuttur. Alman Yazar Friedrich Nicolai, 1788 senesinde yayımladığı ”Anekdotenvon König Friedrich II. Von Preussenundvoneinigen Personen, die um Ihnwaren” isimli eserinde kralın ”dertsiz, tasasız”anlamına gelen bu Fransızca kelimeyi tercih etmesini ise Fransız Filozof Marquis d’Argensile yaptığı bir konuşma sırasında dile getirdiğini aktarır. Bu kaynağa göre kral, Potsdam’a yaptırmak istediği saray hakkında konuşurken ”Oraya yerleştiğimde dertsiz olacağım!” sözünü sarf etmiştir. (bk.:”Quand je serailà, je seraisanssouci!”)Aynı hadise yukarıda bahsedilen Alman Tarihçi Franz Kugler’in 1856 basımlı”Geschichte Friedrichsdes Großen” isimli kitabında da işlenmiştir. Efsanenin Türkiye’deki versiyonunda kralın karşı gelemediği Sanssouci ismindeki değirmencinin adına hürmeten sarayına aynı ismi verdiğine dair gerçeklikten uzak bilgiler mevcuttur.
Yukarıda zikredilen tarihi kaynaklar ışığında şu tespitlere varılmaktadır:
1. ”Berlin’de hâkimler var.” hadisesi bir efsaneden ibarettir.
2. Bu efsanenin tanıtılan kaynaklar çerçevesinde Prusya Krallığı ve Fransa arasındaki çekişme döneminde Fransız yazarlar tarafından II. Friedrich’in prestijini sarsmak üzere ortaya atıldığı ihtimal dâhilinde olup doğal olarak hadisenin yazılı olarak ele alındığı ilk kaynak bir Fransız’a aittir.
3. Hakiki hadisedeki değirmen bir su değirmeni iken, efsanede bahsedilen ise rüzgâr değirmenidir.
4. İddia sahibi Türk araştırmacı şair-yazarın ”Berlin’de hâkimler var.” hadisesine kaynak olarak gösterdiği belge sadece bir kartpostaldan ibarettir. Üzerinde tarih ya da kaynak bulunmayan bir kartpostaldaki resim ve yazının tarihi referans olarak kullanılması amatörce ve bilimselliğe aykırıdır.
5. II. Friedrich’inbir hükümdar olarak adalete müdahale ettiği kesin kanıtlar ile bilinmektedir.Fakat bu olay bahsi geçen efsanenin meydana geldiği dönemden yaklaşık 30 sene sonra Değirmenci Christian Arnold Davası sırasında gerçekleşmiştir. Arnold’un Sanssouci Sarayı bahçesindeki rüzgâr değirmeni ile ilgisi yoktur.
6. Sanssouci, Türkiye’de bilindiği gibi krala karşı gelen hayali değirmencinin adı değil, dertsiz anlamına gelen Fransızca bir tabirdir.
7. Atatürk’ün bu efsaneyi bilip bilmediğine dair bir kaynak mevcut değildir.
8. Osmanlı heyetinin 1917 senesinde Almanya’ya gittiği kaynaklarda mevcuttur. Fakat efsaneyi Türkiye’de dillendiren şahsın iddiasının aksine,Atatürk’ün heyettekileri Sanssouci Sarayı’na gitmeye ikna etmeye çalışması hayal ürünüdür. Resmî zabıtlarda Berlin’de bulunan Osmanlı heyetinin tamamının ekip hâlinde Sanssouci Sarayı’na gittiği açıkça beyan edilmiştir.
9. Atatürk’ün 31 Aralık 1917 gecesi Sanssouci Sarayı bahçesindeki değirmene tek başına baktığına dair resmî bir kayıt bulunmadığından bu detay da tamamen hayal ürünüdür.
10. İddia sahibi şahıs, hayal dünyasında yarattığı bir senaryo ile okuyucu ve izleyicilerin bilinç altına Atatürk’ün Batı hayranı olduğu mesajını empoze etmeye çalışmaktadır.
11. Türkiye’de Atatürk’ün de ismi karıştırılarak yaşanmış gibi anlatılan bu hadisenin genel çerçevede elle tutulur gerçeklik payı yoktur.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk hakkında popülist efsaneler üretmek yerine sadece akılcılık ve bilimin referans alınması Atatürk’ün hedefi olan muasır medeniyet seviyesine ulaşılmasını sağlayacaktır. Atatürk’ün hiçbir zaman Batı hayranı olmadığı, aksine Türk kimliği ile gurur duyarak yeni Türkiye’yi tam bağımsızlık ve bilimsellik ülküsü ile inşa etmeye çalıştığı aşikârdır. Bu tarz hayal ürünü efsaneler ile Atatürk’ün aziz hatırasına zarar verildiğinin altını çizerek Türk halkını daha dikkatli olmaya ve her anlatılıp yazılana inanmak yerine sorgulayıp araştırmaya davet ediyoruz.