Terminal dönem kanser hastası acil servise getiriliyor. Ciddi hiponatremisi var, tedavisine başlanmış, yatış kararı verilmiş, yer açılsın diye saatlerdir acil serviste bekliyor. Hekimler ve sağlık çalışanları arrest olan başka bir hastaya KPR uyguladığı sırada kanser hastası nöbet geçirmeye başlıyor. Ekibin bir kısmı hastaya müdahale etmeye başlıyor. Bilinci açık yatış bekleyen hastasına müdahale edildiğini gören hasta yakını ajite oluyor. Hasta stabil olunca bilgi vermek için hekim hasta yakınlarının yanına gidiyor ve henüz tek kelime etmeden darp ediliyor.
Film senaryosu değil, yaşanmış bir olay bu. Benzeri olayları hepimiz yaşıyoruz.
Sonrasında beyaz kod aktive ediliyor. Olay sırasında hiçbir şey yapamayan güvenlik görevlilerine destek geliyor. Tutanaklar tutuluyor. Hekim gidip ifade veriyor, şikâyetçi oluyor. Mahkeme süreci başladı, devam ediyor.
Kendisini mahkemede ne bekliyor? Darp edenlerle yüz yüze kalacak. Zaten sosyal sorunlu bir kişi tarafından darp edilmiş; şimdi de şikâyetçi olduğu için ölümle tehdit edilirse şaşırmam.
İşin vahim ve üzerinde düşünmemiz gereken bir yanı daha var. Aynı hastanenin başhekimi, idari amirin de katıldığı bir toplantıda “Hekimler zaten hasta ve hasta yakınlarına düzgün davranmıyor, yeterince bilgi vermiyorlar.” diyerek, hekime yapılan saldırıyı meşrulaştırmaya çalışıyor.
Sağlık çalışanları birçok saldırı olayında sanıklar ile tekrar karşılaşmaktan çekindikleri için şikâyetçi olmaktan vazgeçiyorlar. Haksız da sayılmazlar. Unutulur geçer, diye düşünseler bile, mesleğine ve emeğine yapılan saldırı cezasız kalıyor. Ömür boyu derin bir yara olarak içlerinde kalacak.
Sağlık çalışanlarına yapılan şiddet sorununa çözüm olacakmış gibi “beyaz kod” uygulaması başlatıldı. Peki, sağlık çalışanlarına şiddet azaldı mı? Hayır! Trafik kazalarının nedenlerini önlemek için çalışmak yerine trafik kaza tutanağı tutmaktan öte bir etkisi olamazdı zaten.
Kayıtlar daha iyi olduğu için sayı artmış görünebilir ama günlük pratiğimizde toplumun ne kadar agresifleştiğini görüyoruz ki bu da hastanelerdeki olaylar ile doğrudan ilişkili. Herhangi bir gazetenin üçüncü sayfasına veya televizyondaki ana haber bültenlerine baksanız yeter. Yerli dizilerde nedense herkes birbirine bağırıyor. İnsanca konuşarak anlaşma meziyetimizi kaybettik. Bu dizilerin bu kadar çok izleyici bulmasının en önemli nedeni insanların kendilerinden bir şey bulması diye yorumlamak yanlış da olmaz.
Bazı sağlık çalışanları, son günlerde hastane yöneticilerinin beyaz kod veren hekimlerden savunma isteyip onlara baskı uyguladığını ifade ediyorlar. Yönettikleri hastanede bir olay olması hastane yöneticilerinin tekrar görevlendirilmesi için negatif performans puanı oluşturacakmış. Hiçbir yönetici olumsuz puan almak istemez.
Bu aralar hastası için olanaklar çerçevesinde acil serviste elinden geleni yapmaya çalışan ama darp edilen bir hekimin arkasında kim duruyor?
Hiç kimse!
Hâlbuki hastane yönetimleri acil servisin işleyişini desteklese, bakılması imkânsız sayıda hasta bakmaları için hekimlere baskı uygulamasa, acil servis sorunlarına çözüm bulmak için çaba harcasa, yeterli güvenlik önlemleri alınsa, acil servislerin kötüye kullanılmaması için çalışmalara başlansa, yatış gereken hastalar servislere çıkıp tedavileri orada sağlansa, hastaların poliklinik başvuruları ve takipleri daha kolay olsa vs… İşlemeyen sistemin günah keçisi biz olmaktan çıkarız.
Sağlık çalışanlarına yapılan bir saldırı durumunda, saldırıya uğrayan kişi şikâyetçi olmasa bile olaya kamu davası niteliği kazandırılıp, mahkeme süreci kurumlar tarafından takip edilmediği sürece sağlık çalışanına şiddetin sonu gelmeyecek.
Son günlerde iş kazaları gündemde. Özel sektöre ait iş yerlerinde iş kazası olunca şirketin patronu dâhil tüm idareciler hakkında hemen dava açılıyor. Sağlık çalışanına saldırı da bir iş kazası değil mi? Bizlerin patronları sorumluluğu üstlenmedikleri sürece ve sağlık çalışanlarını sürekli yüz üstü bırakıp karşılarına aldıkça, bizler daha çok dayak yeriz.