Beyin cerrahlarının feryadı hususunda bir köşe yazısı yazmak, yakın zaman önce, gerek Türk Nöroşirurji Derneğimizin 4-8 Nisan 2014 tarihleri arasında Antalya’da ve gerekse Sinir Sistemi Cerrahisi Derneğimizin Dicle Üniversitesi ile 18-19 Nisan 2014 tarihleri arasında Diyarbakır’da ortaklaşa düzenledikleri kongre ve sempozyumlarda, özellikle periferde çalışan meslektaşlarımızın yakınmalarını, feryat figanlarını, yakinen bizatihi dinleme imkânını ve duygularını paylaşma fırsatını bulduğumdan beri, hep aklımda ve makale programım içerisinde idi.
Ancak, doçentlik sınavları ile ilgili olarak yayımlanan son birkaç makalem, gerek meslektaşlarımızın gerekse akademisyen arkadaşlarımızın, bu imtihanlardan ileri derecede rahatsız oldukları sebebi ile gündemi işgal ettiğinden, yukarıda bahsettiğim, bir anlamda tüm hekim meslektaşlarımızın feryat figanını temsilen, “Beyin Cerrahlarının Feryadı” konusunda yazmak, şimdi nasip oldu.
Özellikle, 28. Türk Nöroşirurji Derneği Bilimsel Kongresi’nde, Sevgili Prof. Dr. Emel Avcı’nın yönettiği “Gençler Geleceğimiz” Paneli ve “Neden Umutsuzum, Neden Umutluyum, Ne Yapmalıyım?” Oturumu, gerçekten, makalemizin başlığının ilham kaynağı oldu. Bu çerçevede, periferde, mahrumiyet ortamında, küçük hastanelerde ömür törpüsü zorunlu mecburiyetlerini(!) ifa etmeye çalışan, genç meslektaşlarımdan münhasıran Dr. Emre Durdağ, Dr. Rabia Tari ve Dr. Salim Şentürk’ün yaşadıkları ve yaşattırıldıkları, yürek yakan dertlerinin izharı olan konuşmaları tüm dinleyenleri hüzne boğdu, gözlerini yaşarttı ve “Rabbim Beni Meslektaşlarımdan (Doktorlardan) Koru!”nun isim olarak bile ne kadar anlamlı olduğunu hatırlattı.
Mecburi hizmeti bittiği halde tayin yaptıramayanlardan tutun da, eşi mağripte kendi maşrikte zorunlu görev yapmaya çalışanlara, hasta ve hasta yakınlarından hakaret görmeden ve dayak yemeden, hatta hâlâ nefes alabilir halde akşamı edip eve güç bela gidebildiği için şükredenlere, bebeğine bakacak kimsesi olmadığı için, gece çağırıldığı vaka ve ameliyatlara çocuğu ile icabet eden ve kendisi hayat kurtarma gayreti içerisinde ameliyat yaparken bebeğini ameliyathanedeki personele teslim edip, sütünü vermesini rica eden anne ya da baba beyin cerrahlarına kadar, hemen her genç veya kıdemli arkadaşımızdan bir âh-u zâr işittik. Yüreğimiz burkuldu, üzüldük, gözlerimiz doldu, umutsuz bakışlarla teselli ipine sarıldık.
Sinir Sistemi Cerrahisi Derneğinin 18-19 Nisan 2014 tarihleri arasında Diyarbakır’da Dicle Üniversitesi ile ortaklaşa düzenlediği sempozyumda, meslektaşlarımızdan dinlediklerimiz ise insanı mesleğinden nefret ettirecek derecelere varıyordu. Biz hocalara düşen de, yine o meslektaşlarımızı teselli etmek ve tüm akreplerden özür dileyerek, “Akrabanın akrabaya akrep etmez ettiğin” sözünü hatırlatmak oldu.
Bu arada, bana çok sıra dışı ve müessif bir hadise aktarıldı. Ben de, belki birileri kendilerine ders çıkarır, düşüncesiyle paylaşmak istiyorum.
İstanbul’da bir eğitim ve araştırma hastanesinde tecrübeli bir beyin cerrahı olarak görev yapan Op. Dr. Hamiyet Camuşçu’ya bir hasta, boyun ağrısı sebebi ile polikliniğe muayeneye gelir. Manyetik rezonans görüntüleme (MRG) dâhil tüm tetkikleri ve muayenesi yapılır, ameliyat endikasyonu olmaması sebebi ile fizik tedavi rehabilitasyon (FTR) polikliniğine yönlendirilir. Ancak hasta ilgili bölüme gitmez vebir iki hafta sonra tekrar Dr. Camuşçu’ya gelerek, FTR polikliniğine gitmediğini, bir arkadaşının tavsiyesi ile boynuna “SÜLÜK” uyguladığını(!), MRG ve diğer tetkiklerini kaybettiğini, kendisini tekrar muayene etmesini ve MRG çektirmesini ister. Hasta, yakın bir süre önce MRG çekildiği için tekrar bu işlemin gereksiz olduğunu ifade eden Dr. H. Camuşçu’ya hakaret ve küfrederek üzerine yürümüş. Araya giren diğer hasta sahipleri ve güvenlik görevlileri ile bu “hekim düşmanı” zapturapt altına alınmış mı, bilemiyorum! Yazılar, şikâyetler, ifadeler… Boş işler…
Tam da bu zaman dilimi içerisinde, TBMM’de zannımca bir açıdan tüm hekimlerin destekleyebileceği “gereksiz tetkik ve tahlillerin ücretinin hasta tarafından ödenmesi” ile ilgili bir kanun teklifi görüşülüyordu! İlginç bir tesadüf…
Mukaddes hekimlik mesleğini ve meslektaşlarımızı bu hâle getirenleri İntikam Sahibi, Kahhâr, Zülcelâl-i ve’l İkrâm olan Allahü Teâlâ’ya havale etmekten başka çıkar bir yol bulamıyorum!
Ancak bir tek damla gözyaşının cehennemi söndürebileceği gibi, yine o bir damla gözyaşının, müsebbiplerin topunu birden cehenneme göndermeye kâfi geleceğinin de unutulmaması gerekir.
Bu meyanda, yine HİCRAN’dan konu ile ilgili bir rubâimizi paylaşalım (İsmail Hakkı AYDIN, HİCRAN, Öteki Adam Yayınları, 2013, İstanbul. Sayfa 75).
GÖZ YAŞI
Tek bir damla göz yaşı, Cehennemi kül eder.
Ateş olur, kor olur, taştan kalpleri deler.
Bir katre-i âcizdir amma, ummana bedel,
Yıkar tüm günahları, mağfireti müjdeler.
Prof. Dr. İsmail Hakkı AYDIN
Beyin, Omurilik ve Sinir Cerrahı
Sinir Sistemi Cerrahisi Derneği Eski Başkanı
İstanbul Aydın Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkan Danışmanı
http://www.angelfire.com/ia/ismailhakkiaydin