Artık iyice bilinmektedir ki ışık ve ses sinyalleriyle yayılan bilgiler denklemleştirilebildikleri için kolayca haclenebilmekte ve dekode edilebilmektedir. Bu nedenle de kolayca BEYİN HACKERLERİ’nin radarına yakalanırlar. Oysa, koku ve tat sinyalleri henüz denklemleştirilemedikleri için dekode de edilememekte ve BEYİN HACKERLERİ’nin radarlarına da yakalanmamaktadırlar. Bu nedenle koku ve tat sinyallerine hükmedenler tüm dünyaya da hükmedecektir. Japonya’ya atılan atom bombalarının yapıldığı Uranyum ve Plutonyumun yerini vironyumlar (virüsler), olfactionlar (Koku maddeleri), Tastaionlar (Tat maddeleri) ve informiyonlar (Bilgi tanecikleri) almıştır. Zira, İnsanlığın yazılımını hedef alan BEYİN HACKERLARI çağında bu partiküllerin kullanımı ile geliştirilen hacim ve kütlece sıfır ama eylemce sonsuz güce sahip ve siber güvenlik araçları ve sitemleri, insanlığın donanımını hedef alan hacimce ve kütlece sonsuz ama eylemce sıfır güce sahip güvenlik araçlarını ve sistemlerini tarihin geri dönüşümsüz RECYCLE PIN’ına çoktan atmıştır. Beyin hackerlarına karşı hangi güvenlik tedbirleri nasıl alınacaktır? Düşünülmesi gereken en önemli konu bu dur!.
DADA
‘’Sıfır, toplama ve çıkarmada etkisiz olsa da çarpma ve bölme işleminde tüm sayıları çökertir’’
(C. Seife).
Olimpos Tanrılarının tapınağındaki ateş ve onu çalan Prometeus; bilgi devriminin kaçınılmaz olduğu yakın gelecekte; beynin karanlık inlerinde informiyon/informvaweler halinde atom, molekül ya da sinir devrelerinde kodlanan ve elektromanyetik dalgalar halinde iç ve dış evrene yayılan bilgiler ve bu kodları kıran Hacker’larla denk anlamlar ifade edecektir. Her derin bilgi beynin bu karanlık inlerinde saklanır ve merkezi çekimin etkisiyle dışarıya bilgi sızdırmadığı için adeta uzaydaki kara cisimler gibi karanlık görünür. Bu karanlık bilgilerin çekirdeğini koku ve tat sinyalleriyle, kabuğunu ise ışık ve ses sinyalleriyle örülen bilgiler oluşturur. Bu nedenlerle, bahis konusu bilgilere erişmek isteyenler artık ışık ve ses sinyallerinden ziyade koku ve tad gibi haz sinyallerini kullanırlar. Zira bu haz sinyalleri, hayvanlar aleminin en temel özellikleri olan yaşama ve çoğalmanın temel mekanizmalarını yaratır ve yönetirler.
Işık ve ses sinyalleriyle yapılan eğitim-öğretim-uyanma ve aydınlanma matematiksel açıdan düşünüldüğünde çok dar kapsamlı bir yazılım koduna sahiptir. Çünkü insan kulağı belli dalga boyu ve desibel aralığındaki seslere, gözü ise belli ışık şiddeti ve dalga boyundaki renkli ışığa duyarlıdır. Bu nedenle göz ve kulağa hitap eden alfabe, şekiller ve renklerin toplam informasyon kapasitesi ve kalitesi de koku ve tat sinyallerinin işlediği enformasyon kapasitesinden çok düşüktür. Ayrıca alfabe ve semboller ile temsil edilen bilgi ülkeden ülkeye değişirken; koku ve tat sinyalleri dünyanın her yerinde yaklaşık aynı informasyonu yayar.
Beynin bu kısımlarında saklanan bilgiler informiyon ve informvaweler ile yayıldığından bu sinyallerin Mors alfabesi gibi dekode edilmesiyle beynin ne söylemek istediği anlaşılabilir. Biz buna BRAIN HACKING-BEYNİ HACKLEMEK diyeceğiz. Fakat derinlerdeki bilgilere ulaşmak için bu bilgilerin çekirdeğini oluşturan koku vat ad sinyallerinin çözülmesi gerekir. Bunu yapmak için de derin dünyanın derininde bulunanlar, çağlar boyunca koku ve tat sinyallerini işleyen organlara hitap ederek önce kişileri ve ardından da tüm imparatorlukları satın almışlardır.
Artık iyice bilinmektedir ki koku ve tat sinyallerine hükmedenler tüm dünyaya da hükmedecektir. Zira, yakın zamanda ortaya çıkan ve koku-tat sinyalleri ile yayılan koronavirüs tüm dünyayı hükmü altına alarak yaklaşık sıfır kütlesi ve sonsuz enformasyon kapasitesi ile insanlığa meydan okumuştur. 2. Dünya savaşında Japonya’nın Hiroşima kentine atılan Uranyum ve Nagazaki kentine atılan Plutonyum bombalarından daha korkutucu, daha tehlikeli ve daha da yıkımcıl olmuştur. Bu atom bombalarındaki uranyum ve plutoyum atomları ikiye bölünerek ve tekrar bileşerek içlerindeki enerjiyi açığa çıkarmak suretiyle yıkım yaptılar. Oysa koronavirüs te ikiye bölünüp tekrar birleşerek içerisindeki yazılımı beyin, akciğer ve diğer organlara yükleyerek onları kendine hizmetçi ve köle yaptı. Özetle; atom bombasındaki uranyum ve plütonyum Roma İmparatorluğunu yaşatan gladyatörler gibi davranırken, koronavirüs Roma’ya hukuk yerine yeni bir teolojik düşünce sokan bir misyoner gibi davranarak Roma İmparatorluğunu yok etti. Bu yönüyle ele alınırsa koronavirüste tüm dünyaya atılan bir KOVİTYUM BOMBASI olarak mütalaa olunabilir. KOVİTYUM tüm dünyadaki mevcut savunma sistemlerini tarihin derinliklerine çoktan atmıştır.
Tarihin yazılmaya başlandığı günden zamanımıza kadar olan dönemde insanlığın donanımını hedef alan çeşitli savunma araçları ve sistemleri geliştirilmiş olsa da; bilgisayar bilimi ve biyolojide oluşan gelişmeler neticesinde, günümüz öncesinin en meşhur savunma araçları ve kuruluşları da, önemlerini bir daha kazanamamak kaydıyla kaybetmeye başladılar. Yani alışılagelmiş olan ve hacimce-kuvvetçe güçlü olan süper kuvvetlerin yerini, hacimce küçük ama işlev ve etkinlik açısından sonsuz derecede büyük siber ve hiper…. Güçler almaya başladı. Daha ziyade koku ve tat sinyalleriyle çalışan bu siber-hiper sinyalizasyon sistemleri insanlığın tümünün yaşama ve çoğalma potansiyelini yok edebilmeleri nedeniyle en tehlikeli savunma araçları ve sistemlerine dönüşecektir. Çünkü ışık ve ses sinyalleriyle çalışan sistemler bilinle algılanabilir ve denklemlerle ifade olunabilirken, koku ve tat sinyalleri ile yapılan saldırılar denklemleşemedikleri gibi bilinçle de tespit edilememektedir. Çünkü ışık-ses sinyalleri beynin bilinç üreten kısımlarınca idrak olunurken; koku ve tat sinyalleri bilinç altı ve ve bilinç dışı ile ilgili beyin bölümlerinde sonlanmaktadır.
Yirminci yüzyıl öncesine kadar koku ve tat sinyallerinin yalnızca burun ve dilde olduğu bilinirdi. Genişleyen bilim ve yaygınlaşan deneysel çalışmalar neticesinde burun ve dil dışındaki dokularda da koku ve tat sinyallerini işleyen reseptör düzeyinde yapılara rastlanıldı. Yemek borusu, barsaklar, akciğerler ve hatta deride koku ve tat duyusuna hassas oluşumlar keşfedildi. Tavşanların rahim dokularında erkekten gelen cinsel sıvıların tat ve kokularını hisseden ve buna göre gebe kalıp kalmayacağını belirleyen hücresel yapılar gözlendi. Tavşan ve ratların cinsel organlarında, cinsel salgılarda bulunan en kaliteli şeker olan früktozla uyarılarak cinsel hazzı oluşturan ve dildekini andıran tat tomurcukları bizzat kendi tarafımızdan keşfedildi. Yine kendi tarafımızdan yapılan araştırmalarla, dişi tavşan ve ratların meme dokularında, emzirme sırasında akan sütün içinde bulunan çeşitli şekerlerle uyarılarak annenin annelik duygularını yaratan ve süt akımını ve muhtevasını ayarlayan tat tomurcukları keşf olundu. Ayrıca, pankreas dokusunda da dildekine benzer tad tomurcuklarının artan kan şekerini ölçerek hemen yanı başındaki sinir kümelerini uyarmak suretiyle insülin salgısını artırarak şeker seviyesini düşürdüğü, doğuştan kan şekeri yüksek olan ratların pankreaslarında bu DADA SİNİR DEVRELERİ adını verdiğimiz bu devrelerin sayıca az olduğu da yine tarafımızdan keşfedilmiştir. Koku ve tat sinyal işleme sistemlerine barsaklarda da rastlamış bulunuyoruz. Koku ve tat sinyal sistemleri vücutta en yaygın ağa sahiptir. Bunların tahribi ile Alzheimer, Parkinson, otizm, doğumsal anomaliler … gibi yaygın ve tehlikeli hastalıklar baş göstermektedir. Koronavirüste koku ve tat sinirlerine musallat olduğu ve bu kapıdan içeri girdiği için bahsettiğimiz hastalıklarda ve kısırlık oranındaki artışı tetikleyecektir.
Natürel olmayan çeşitli çağdaş yiyecek, içecek ve tedavi gayeli kullanılan ajanlarla tahrip edilen koku ve tat sinyal sistemleri, özellikle bu duyularla beslenip gelişen ve üreyen tün canlılık sistemlerini felç ettiği için henüz adı duyulmamış olan hastalık ve felaketlere de çoktan davetiye yazmış bulunmaktadır. Yaygınlaşan kişisel verilere ulaşım sistemleri ile bir kişiye özel yok edici materyaller ve yazılımlar geliştirilebilir. Mesela bir canlının barsaklarında demir emen hücreleri ona uygun bir içecekle yok edilerek o kişi erkenden Alzheimer, Parkinson ye da kansızlık hastalığına yakalandırılabilinir. Kişinin kalbinden ya da beyninden yayılan elektromanyetik dalgaların benzeriyle terennüm edilen bir müziği ona çeşitli aracılarla dinleterek o kişinin beynini ya da kalbini durdurmak ve parçalamak mümkün olabilir. Bu nedenle süper savunma sistemleri ve araçlarını kullanmaktan vaz geçenler; zamanımızda bulletler yerine ses dalgaları FONON’ları ve ışık dalgaları olan FOTON’ları atarak beyni olanların beyinlerini tahrip etmektedirler. Bu vesile ile; koku maddelerinin en küçük parçasını OLFACTION, tat maddelerinin en küçük parçasını da TASTATION olarak adlandırırsak, Olfaction ve Tastaionlarla da tüm hücreleri yok etmek mümkündür diyebiliriz. Hem de sessiz ve sedasız …. Belki de masumiyetle.
Sonuç olarak; insanlığın yazılımını hedef alan BEYİN HACKERLARI çağında geliştirilen hacim ve kütlece sıfır ama eylemce sonsuz güce sahip ve siber güvenlik araçları ve sitemleri, insanlığın donanımını hedef alan hacimce ve kütlece sonsuz ama eylemce sıfır güce sahip güvenlik araçlarının ve sistemlerini tarihin geri dönüşümsüz RECYCLE PIN’ına çoktan atmıştır. Çünkü, son geliştirilen güvenlik araç ve sistemleri sıfırdaki özelliklere sahiptir. ‘’Toplama çıkarmada etkisiz olsalar da çarpma ve bölme işleminde tüm sayıları çökertirler’’ (C. Seife).
Sevgi ve Saygılarımla
1 yorum
Aklınıza,kaleminize sağlık Hocam…Demans ve Alzheimer hastalığında bellek çalışmalarında en son kaybolan tat ve koku hissinden yola çıkarak mutfak terapi çalışmaları yapıyoruz.Yemeğin kokusu ve tadı hastayı o güne ya da o ana götürebiliyor…