Nöron grubu dediğimiz ve belirli bir görev için özdeşleşmiş olan bir nöron üniti içinde bir grup nöron, ünitteki diğer nöronlar ile olan ahenkli ve ortak amaçlı çalışmalarından ayrılır veya bir nöron üniti, diğer ünitler ile olan karşılıklı dayanışmalı ve sağlıklı iletişimini koparıp ayrılırsa, sinir sisteminin sağlıklı ve ahenkli çalışması bozulur. Bu bozulma engellenemez ve ayırımcılık yapan sinir hücre gruplarının bu isyanları diğer görev birimlerinin, daha sonra da vücudun diğer sistemlerinin dengesini bozarsa, bu defa sistem hastalıkları (kalp, tansiyon, mide, bağırsak, karaciğer, böbrekler, hormon organları gibi) başlar. Sinir sisteminde böylesi ayırımcılık yapabilecek hücreleri engelleyici prensipler ve birimler bulunmaktadır. Örneğin sinir sisteminde çalışan ve dolayısıyla aktif olan birimin çalışma sınırını kontrol etme (feedback kontrol) ve çalışmasında aşırılık varsa, ünit içindeki diğer bireyleri rahatsız edecek ve özgürlüklerini etkileyecek bir durum varsa ve temel çalışma prensiplerinin dışına çıkma varsa, bu aykırılıkları düzeltme (correction kontrol) mekanizmaları bulunmaktadır. Yani bir sinir hücresi olur da yanındaki başka bir hücreyi rahatsız edecek bir davranışta bulunacak olursa, hemen bu sınır aşımını gören ve rahatsız olan hücre, hata yapan hücreyi ikaz eder ve düzelmesini ister. Düzelmezse, düzeltici birimlere şikâyette bulunur. Bu mekanizmalar temelde sinir sisteminin kendi kendini korumasıdır. Diğer bir ifade ile sinir sistemi demokrasisi de gerçek bir demokraside olduğu gibi başıboş değildir ve herkes her istediğini kontrolsüz olarak yapamaz. Sinir sistemi, kontrol etme ve düzeltme mekanizmalarının kurallarını kullanarak kendini korumaktadır. Bu kurallar sayesinde sinir hücrelerinin, programlanmış oldukları görevleri yerine getirirken yakın veya uzak diğer sinir hücrelerinin çalışmalarını aksatmaları veya başka birimleri rahatsız etmelerine müsaade edilmemiş olur. Böylece her bir sinir hücresi, çalışma sınırının, başka bir sinir hücresini rahatsız etmeme sınırında olduğunun bilincinde çalışır ve görevini eksiksiz yerine getirir. Yani hiçbir hücre başkasının günahını/hatasını yüklenmez. Mevlana, kişilerin birbirlerini rahatsız etmeme sınırlılığını “edep” kelimesi ile ifade etmektedir (Edebin en önemli ölçüsü, başkalarının senden rahatsız olmamasıdır.) Her bir sinir hücresi ve bulunduğu çalışma grubu, görevi gereği şekil ve çalışma frekansları yönünden diğer gruplardan farklı, ancak bulunduğu sinir sisteminden ayrı değildir. Yani farklılığı, kesinlikle ayrılık düzeyinde değildir. Diğer bir ifade ile sadece görev farklılığı nedeniyle böyle bir farklılık içinde olduğunu, sistemin vazgeçilmez bir elemanı olduğu konumunu ve ayrılığın işe yaramayacağını, değersiz hale geleceğini ve sisteme zarar vereceğini bilir. Hücrelerin bu farklılığını, göreve dayanan düşünce farklılığı, hatta düşünce, davranma ve yaşama özgürlüğü olarak tanımlayabiliriz. Ancak sinir sistemindeki bu düşünce ve çalışma farklılığı, herhangi bir şekilde ve sistem sağlıklı ise, hiçbir şekilde sistemin temel prensip ve amaçları dışında, sistemin ahenkli ve ortak amaçlı düzenine ters gelecek ve yıkıcı yeni bir amaca ve ayrılığa, diğer hücrelere zarar verici bir etki yapacak ve karmaşaya yol açacak düzeye yönelmesine neden olamaz. Çünkü sistemin yukarıda adı geçen koruyucu ve düzenleyici mekanizmaları hemen devreye girer. Sinir sistemindeki ortak çalışma, görevini en iyi şekilde yapma ve yapıcı olmak koşulu ile özgürce düşünme prensibinde olduğu gibi, sosyal yaşamda da insanların ırkçılığını istismar etmek, savaş kışkırtıcılığı ile terör ve şiddeti özendirmek, ifade özgürlüğünün dışında kalmalıdır. Bunların engellenmesine yönelik yapıcı bir eleştiri sınırında olmak üzere savunulması, şiddet ve kini özendirmediği sürece suç olmamalı, ancak çok sıkı bir denetleme ve böyle bir suçu takip edip engelleyecek ve gerekli cezalandırmayı yapabilecek, caydırıcı etkinliği olan bir güç ve yapılanma da olmalıdır.
Demokrasi rejimi oldukça zor bir rejimdir. Çünkü demokrasi rejimi demek, kurallar rejimi demektir. Yoksa gelişmemiş veya demokrasisi anlaşılmamış ülkelerde söylenmekte olduğu gibi, “Demokrasi değil mi, ben ne istersem söylerim de, yaparım da, bana kimse karışamaz” diyerek, demokrasiyi bir kuralsızlık olarak görmek değildir. Bu kuralların iki ana hedefi a)Demokrasiyi-devlet nizamını-ülke bütünlüğünü korumak ve b)İnsanı kollamaktır.
a) Demokrasinin devamlılığı için demokrasi önce kendisini korumak ve kendi varlığına yönelecek tehlikelere karşı kendini kollamak zorundadır. Diğer bir deyimle demokrasilerde, hak ve özgürlüklerden yararlanarak demokrasiyi yıkma özgürlüğü yoktur ve olamaz da. Düşünme özgürlüğü çerçevesinde kişinin bir başkasına, topluma veya ülke düzenine, huzuruna ve birliğine zarar oluşturmak üzere ancak eyleme dönüşmeyen ve örgütlü olmayan görüşleri söz konusudur.
b) Sinir sisteminde olduğu gibi demokratik kuralların ikinci hedefi insanı kollamaktır demiştik. Demokrasi kurallarında insana özgürlük verilmiştir. Ancak verilen bu özgürlükler sınırsız değildir. Örneğin bir kişinin özgürlüğü, başka bir kişinin rahatsız olacağı, zarar göreceği, özgürlüğüne dokunacağı sınıra kadar olan alan ile sınırlıdır. Kişi, ancak başkasını rahatsız etmeyecek olan bu alanda özgürdür ve bu özgürlüğünü bu sınırlar içinde kalmak şartıyla kullanabilir. Demokrasideki özgürlük, sınırı aşan ve zarar verici hale gelen özgürlüklerden kendisini korumak yanında, kişinin de huzurunu bozacak, onu tedirgin edecek sözde özgürlüklerden korumak ile birlikte olan özgürlükçü bir rejimdir. Kişiler arası karşılıklı anlayış ve sabır sınırını zorlamaksızın, zorluk değil, kolaylık temel prensibine sadık kalarak yine karşılıklı tavizler vererek devam ettirilen bir rejimdir. Çünkü demokraside, başkalarının varlığının tanınması, ona da saygı gösterilmesi gibi temel bir prensip vardır. Dolayısıyla demokrasiyi özümsemiş demokrat bireyler, bireylerin ve toplumun özgürlüklerini, huzurlarını ve menfaatlerini korumadıkça kendi özgürlüklerinin, huzurlarının ve menfaatlerinin korunamayacağını ve sürekli olamayacağını özümsemiş ve bilinçlenmiş bireylerdir.
Demokraside kişilerin özgürlüklerini yok etme özgürlüğü kimseye tanınamaz ve yine özgürlükler devleti yıkma aracı olarak da kullanılamaz. Ancak burada öncelik devlette değil, kişilerin mutluluk ve huzurundadır. Çünkü bireylerini kollayan bir devlet, zaten güçlü bir devlet demektir. Dolayısıyla demokrasinin kendisini ve insanları koruyup kollamasına yönelik hukuk kurallarını ve savunma sistemleri ile sınırlama kriterlerini oluşturması ve tavizsiz olarak işletmesi için hukuksal ve kurumsal denetleme ve zorunlu sınırlamalar olan savunma mekanizmalarını da sinir sisteminde olduğu gibi güçlü kılması zorunludur. Hukuksal savunma kurallarında verilecek tavizler, kişi veya grupların kanaatine ve görüşlerine dayanan baskıcı kuralsızlıkları ön plana çıkarır. Bu grupların genişleyip güçlenmeleri ise totaliter rejimi getirir. Çünkü demokraside eşit konumda olanlar arasında ayrıcalıklı ve imtiyazlı bir sınıf söz konusu değildir ve egemenlik belli kişi veya grubun değil, halkın elindedir.
Birkaç basit örnek verecek olursak; kişi, müziğini başkasını rahatsız etmeyecek bir seste ve uygun zamanlarda dinleyebilir, fakat başkalarını rahatsız edecek yükseklikte dinlemesi, sınırını aşması demektir ve engellenmelidir. Dolayısıyla demokratik kişi, eğlenmesini uygun yer ve zamanda ve yine başkasını rahatsız etmeyecek şekilde, kendi istediği şekilde gerçekleştirebilir. Kişi herhangi bir konuda istediği gibi düşünebilir, düşüncesini ifade edebilir, fakat bu düşüncesini kaba kuvvete veya zorla kabul ettirmeye çeviremez. Ülke bütünlüğünü parçalamaya yöneltemez ve bu amaçla başkalarını rahatsız etmek veya baskı oluşturmak üzere gruplar, çeteler, örgütler oluşturamaz, organize olamaz, böylesi bir düşüncenin örgütlü savunulması yapılamaz. Kısacası, azaminin sınırı, demokrasiye zarar vermemek ve başkasının asgarisidir. Başkasının asgarisinin sınırında, ayrıca bireylerin karşılıklı saygı prensibine sadık olmaları ve düşünce ifadesini başkasına hakaret etme, zarar oluşturucu, gururunu incitici iftira etme veya ülkede yaşayan kişi veya grupları birbirine düşman edici şekilde kullanmaması da yer almalıdır. Açıklanan düşünce, içeriği itibarıyla nefret saçan, şiddete davet eden, ya da şiddet kullanmaya özendiren ifadeler taşımamalı, bu nedenle de kamu düzeni için tehlikeli olabilecek nitelikte bulunmamalı, diğer bir ifadeyle somut bir tehlikeye yol açmamalıdır. Yargıtay’ın 2005/30 nolu kararında kişilik haklarına saldırı çok güzel tanımlanmıştır: “Başkalarını küçük düşürücü, incitici, hakaret edici ve onlara karşı saldırgan ifadeler kullanılmasında ayrıca şiddete teşvik edici ifadeler kullanılmasına gerek bulunmamaktadır.”
Yine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 26 Haziran 2006 tarih, 7795 sayılı kararında, “Eleştiri, belirli bir davranış, olay, kişi ve eser konusunda yorumları içerir” denmekte ve basın yoluyla yapılan eleştiri için, “Basında yayın konusu yapılan haber, objektif oldukça, doğru olaylara dayandıkça ve doğru amaca yönelik bulundukça, eleştiri sert, kırıcı ve kişiyi küçük düşürücü olabilir. Böyle durumlarda hukuka aykırılık ortadan kalkmaktadır” açıklaması yapılmaktadır. Bu açıklama ile eleştiri sınırı için, eleştirilenin ancak hak edişine ve bu hak edişinin belgelenmesi veya bilimsel ispatı şartına dayandırma söz konusu olmaktadır.
301. maddenin bu çerçevede oluşturulması ümidiyle.