Günümüzün bilgi devrimlerinin getirdiği kültürel ve teknik evrimler evreninde istişare eylemini yeniden anlamlandırmak ve anlamak için bu fiili Cüz-i İrade’si ile yöneten akıl, vicdan ve gönüllerin üreticisi yüzeyel sinir devrelerini bilmenin yetersiz olduğu kanaatindeyim. Bu yüzeyeyel sinir devrelerinin alacağı kararların daha evrensel olması için evrenle müşterek çalışan ve adını Otonom Sinir Sistemi olarak adlandırdığımız Külli İrade’yi üreten ve çok derinlerden ve karanlıklardan cüz-i iradeyi modüle eden ve benim de üzerinde sayısız deneylerle yüzbinlerce görüntüler elde ettiğim otonom sinir sisteminin yöneticileri olan Otonom Ganglionları BEYNiN DERiN DEVLETİ olarak adlandırdım. Ve bu yapının akıl, gönül, irade, bilinç, bilinçaltı ve bilinçdışı özneler üzerindeki etkilerini nöroteleolojik bir anlayışla irdelemeye çalıştım. Nöroteleolojik açıdan irdelendiğinde Cüz-i İrade, Cüz-i Bilinç diye adlandırabileceğimiz ve özellikle görme/işitme/koklama/tat alma…. İnformasyonlarını alan ve işleyen sinir devreleri-beyin kabuğu ile vücut bulurken; Külli İrade bu informasyonlara ilaveten yaşamak ve üremek için gerekli olan tüm biyolojik informasyonları alan ve işleyen otonom sinir sisteminin ve dolayısıyla otonom ganglionların keşfi çok zor esrarengiz eseridir. Cüz-i iradenin yöneticisi olan cüz-i bilincin yaratıcısı beyin kabuğu buz dağının görünen kısmı ise; Külli iradenin yöneticisi olan Külli Bilinci yaratan otonom ganglionlar da adeta buz dağının bilinçdışı okyanuslarında yüzen bilincin görünmez kısmıdır.
İstişare Konusuna Nöroteozofik Bir Yaklaşım
İstişare kanunlarını hazırlayan beyin kabuğunda oturan akıl adlı hükümdar, kendini onaylayan vicdan, gönül ve arzulara sordu: “İstişare sürecinde bizim bildiğimiz rasyonel ve bilmediğimiz irrasyonel, karmaşık sinyalleri göndererek rasyonel karalar almamızı sağlayan sizlerin mekanı neresidir? Gönül: “Ben kalpte bulunan ve beyindekini andıran sinir hücreleri tarafından üretilir ve orada yaşarım. İrrasyonel sayılarla seni sinyalize ederim.” Vicdan: “Ben, beyin kabuğunu ve kalbi birbirine bağlayan sinir devreleri tarafından üretilir ve bu mekanda yaşarım. Rasyonel sayılarla seni sinyalize ederim. Arzular: Biz somut anlamda sizleri üreten ve yöneten otonom organlar tarafından üretilir ve oralarda yaşarız. Karmaşık sayılarla sizleri sinyalize ederiz. Akıl, gönül, vicdan ve arzular kendi bilinç düzeylerini derinden etkileyen bu karanlık mekanın tespiti için aralarında bir istişare yaptı ve şu sonuca vardılar: Bizim irrasyonel, rasyonel ve karmaşık sayılarla ilettiğimiz sinyallerin doğduğu bir başka yer olmalı…! Taa derinlerden bir ses onlara dedi ki: aradığınız yeri görmek için sizin aşağı bizim yukarı doğru bakmamız gerekir. Ve hepsi öğütlenen yere baktılar… Ve beynin en derin kısımlarında haz ve arzu duyularını yöneten sinir devrelerin gördüler. Ve daha derine bakınca yaşama ve üreme duyularını üreten ve yöneten tat sinyallerini işleyen Beslenme/üreme dürtülerini yöneten otonom ganglionları gördüler. Burasını “Beynin Derin Devleti “ olarak adlandırdı ve adını HEDONYA koydular. Ve hedonya kurallığının yasalarının istişaredeki derin etkilerini keşfettiler. Bu hedonik etkilerden kurtulamayan akıl, gönül ve vicdanların müşterek istilarelerinden dürüst bir hüküm çıkarılamayacağına hükmettiler. Yukarıdaki resimde insanlar açlıktan ölmesin diye toprağın gönlünü yararak ona buğday tohumları eken bilge bir köylü ile iki adet öküzün beyinleri arasındaki muhteşem istişareyi anlayabilmek için onların çok yüksek düzeyine çıkmak ve onlardaki derinliğe inecek kadar derinliğe sahip olmak gerekir.
Beyne Genel Bakış
Beyin fonksiyonları, insan vücudunu yöneterek sinirsel yapıların meydana gelmesini sağlar. Beynin yapısını ve işlevlerini incelemek amaçlı çok inceleme yapılmaktadır. Bu araştırmalar ve deneyler neticesi beynin 2 tarafının birbirinden farklı ve işlevlere sahip meydana geldiği belirlenmiştir. Beyin 2 mühim ana bölüme ayrılmıştır sağ ve sol beyin yarısı. İki hemisfer korpus kallozum ile birbirine bağlanmıştır. Kopus kallozum her 2 beyin yarısını birbirine bağlayarak birbirleri içinde kısa mesaj geçişini sağlarlar. Beynin yüzeyi milyarlarca nöron ve glia hücrelerinden meydana gelmektedir. Beynin korteksi gri kahverengi yapıdadır ve buraya gri cevher denilir. Beynin yüzeyi girintili kıvrımlara sahiptir. Beyin korteksindeki minik yarıklara sulkus, büyüklerine ise fissür denilir yarıklar arasındaki çıkıntıya da girus denilir. Bu fissür ve sulkuslar anatomik olarak da isimlendirilmişlerdir. Korteksin alt bölümünde nöronları birbirine bağlayan liflerin meydana geldiği beyaz renginden ötürü beyaz cevher olarak bilinen mimari yer almaktadır. Sulkus ve fissür olarak bilinen yapılarla beyin 2 hemisferi loblara ayrılmaktadır bu loblar çift taraflı olarak da yer almaktadır. Beyin 5 etaptan meydana gelir. Her bir bölüme lob denir. Sağ ve sol olarak ta ikiye ayrılır. Sağ ve sol beyin yarımları sinirlerle birbirine bağlanır ve kontakt halindedir.
Ben bu yazıda beyni alışılmadık şekilde Beynin Yüzeyel Devleti ve Beynin Derin Devleti diye iki temel kısımda ele alacağım.
Beynin Yüzeyel Devleti: Beyin kabuğundan oluşur. Cüz-i irade ile yapılan günlük işleri cüz-i bilginin kapasitesi ile bu kapasite ölçüsünde yapar. Burası beynin sivil bürokratlarının çalıştığı alandır.
Beynin yüzeysel devleti de sağ ve sol olarak ikiye ayrılır. Sağ ve sol lobları birbirini tamamlayan fonksiyonlara sahiptir. Biri diğerine egemen değildir, düşman da değildir. Eğer sağ beyin işlemezse vücudun sol tarafı; sol beyin işlemezse vücudun sağ tarafı felç olur. Bu loblar arasında yoğun sinir lağlarından oluşan “korpus kallosum” adlı bir köprü bulunur ve bu köprüden loblar arası sürekli bir bilgi akışı olur. Sağ beyin yaratıcılığı, duygusallığı, seslere ve renklere, hayal gücüne, sezgilere ve soyut algılamalara daha yatkın çalışırken; sol beyin mantıklı, sistematik ve analitik düşünmeye, yazı ve sayılara, ölçme değerlendirme ve eleştirmeye daha yatkın olarak çalışmaktadır. Birçok test sonucunda, beynin sol lobunun, konuşma, matematiksel işlemler, diziler, sayılar ve analiz gibi konularda çok üstün olduğu, mantıklı ve doğrusal çalıştığı tespit edildi. Araştırma sonuçları beynin sağ lobunda da, ritim, hayal kurma, renkler, boyut, hacim, müzik gibi fonksiyonların icra edildiğini ortaya koymaktadır. Beynin sol tarafı bilgiyi mantıklı ve doğrusal olarak işlemekte, sağ lob ise artistik tarafı oluşturmakta, detaydan çok resmin bütünüyle ilgilenmekte ve bilgiyi şekil ve hayal gücüyle işlemektedir. Sağ lobun duygular ve hayallerin etkisinde olduğu ve fotoğrafik, yani bütünsel öğrendiği ortaya çıktı. Bu yüzden bilgiyi sıra ile işleyen sol lobun aksine sağ lobun öğrenmede çok daha hızlı ve etkili olduğu anlaşıldı.. Ayrıca, insanın mucitlik ve üretkenlik kısmı sağ lob fonksiyonları arasında yer almaktadır. Sadece sol lobu gelişmiş olan ve bu lobu iyi kullanan insanların üretken düşünebilmesi için sağ loblarını da geliştirmeleri gerekmektedir. Öğrendikleri konular ve formüllerden yeni şeyler üretebilmeleri için beynin sağ lobunu da işin içine katmaları gerekmektedir (Google/Pubmed/Guyton Fizyoloji/Neurosurgery-MLJ Apuzzo/Rhoton A/Beuty of Autonom Ganglia/Aydın MD).
Beyinlerinin bir yarısını diğerine göre daha iyi kullanan kişiler, işleri ve ilişkileri bu boyutta çalışan yarıkürenin yeteneklerine ihtiyaç duyduklarında zorlanırlar ve başarısız olurlar. Beyninin sağ lobu ameliyatla alınmış bir insan vücudunun sol tarafını kullanamayacaktır. Konuşmaya, coşku, hayal, heyecan veren sağ loba sahip olmadığından robottan çıkmışçasına düz konuşmaktadır. Matematik hesaplamaları ameliyat öncesinden hiçbir farkı yokmuşçasına aynen yapacak, mantıklı ve doğru cevaplar verecektir. Hayal ve sezgisel gücünü tamamen kaybetmiştir. Evinden komşuya gezmeye çıktığında, evler arasındaki mekan ilişkisini kuramayacak, evine geri dönemeyecektir. Çünkü boyut, hacim ve yerleşim yeteneğini kaybetmiştir. Basit bir aleti parçalara bölseniz, bir araya getirme–bütünleştirme işini de beceremeyecektir. Küçük parçalara bakarak resmin tanınması beynin sağ lobunun uzmanlığı arasındadır. Kendisini ziyaret eden ve haline gözyaşı döken yakınlarının bu haline bir anlam veremez. Sağ lobu sağlamken çok sevdiği müzik kasetindeki melodilere hiç ilgi göstermediğini ve hatta hatırlamadığını göreceksiniz. Ameliyat öncesi çok samimi olduğu bir arkadaşının bir resmini gösterseniz hatırlaması mümkün değildir. Çünkü sol lobun, tek başına şekilleri ve resimleri hatırlayabilmesi imkansızdır. ‘Rüya görüyor musunuz, hayal ediyor musunuz?’ sorunuza size hiç ilgisiz cevaplar verecek ya da ‘O da ne demek?’ diyecektir.
Beynin Derin Devleti: Otonom Ganglionlar
Beynin derin devleti adeta eyaletleşmiş olan ve organizmanın yaşamasını/üremesini sağlayan otonom sinir sisteminin yöneticileri olan otonom ganglionlardan oluşur. Bunlar bilinenden daha hacimli ve daha yoğun olan aklın bilinçsizlik kısmını üreten bu derin devletin asıl karanlık bileşenleri yeme-içme ve sex ilişkilerini yöneten koku-tat sinyallerin işleyen nöral devrelerden oluşur. Biz bunu felsefe tarihindeki geniş alanıyla isimlendirilmiş olmasından dolayı Hedonya diye adlandırabiliriz. Ağızda bulunan tat tomurcukları Yukarı Hedonya’nın tat gülleri olarak adlandırıldı. Bunlar adeta, dilin yüksek dağlarındaki tepelerden çeşitli impulslar çağlatan fasial, glossofaringeal ve vagal sinirlerin uçlarında çiçek gibi açarak acı/tatlı/tuzlu/umami gibi haz sinyallerini beyne taşır. Cinsel haz olarak adlandırılan orgazmik sensasyon ise kendi tarafımdan cinsel organlarda keşfedilmiş olan ve cinsel salgılarda bulunan çok kalite bir şeker olan früktoz ile uyarılarak cinsel hazzı hisseden tat tomurcukları ile bu hissi beyne taşıyan pudendal-pelvik-hipogastrik ve dişilerde bunlara ilaveten vagal sinirle beyne taşınır. Burası ise Aşağı Hedonya olarak tarafımızdan adlandırılmıştır. Fruktoz nehirleri üretranın yüksek dağlarından doğar ve Aşağı Hedonia’nın daha derin vadilerine akar. Aşağı Hedonyanın bu tat tomurcukları külli iradedeyi sonsuz bir güçle harekete geçirerek cüz-i iradeyi anlık bir haz duyusu ile felç etmek suretiyle kafatasındaki beyin kabuğunda oturan akıl imparatorunu aldatır ve yeni aşıklar yaratıp Beyin İmparatoru için yeni beyinler ürettirir. Otonom ganglionlar sade olarak: militar bürokrasiyi çalıştıran SEMPATİK SİSTEM ve DİPLOMASİYİ çalıştıran PARASEMPATİK SİSTEM olarak iki kısımda incelenir.
İnsan beyninin yazılım kapasitesini ve zekasını artırma söz konusu olduğunda bilgi güçtür. Tat duyusu, yiyecekleri seçerken önemli bir bilgidir; enerji üretimi ve vücudun yaşamı için gıda metabolizması gereklidir. Orgazm hissi, canlıların çoğalması için esastır. Ancak bu bilgi bir zevk temelidir ve tehlikeli bir güç olabilir. Bilinir ki cehalet mutluluktur; ve tersine, bilgi ve zeka çoğu zaman acıya yol açar. Dolayısıyla, bu anlamda, tat duyusunu normal sınırlarda deneyimleme kapasitesi tehlikeli değildir, aşırı bilgiyi ve hazzı kavrama yeteneği ise tehlikeli olabilir. Ancak tat duyusu kaybı, gıda zehirlenmesi olasılığı nedeniyle canlılar için tehlikeli bir olgudur. İlginçtir ki, orgazm duyumlarının yokluğu insan düşüncesindeki en rahatsız edici ve hatta zayıflatıcı sorunlardan biridir. Bu nedenle tüm canlılar orgazm duygularını tatmin etmeye çalışırlar. Bu problemlerle ilgilenen tüm antik filozoflar ve modern bilim adamları, bu sırrı anlamak ve çözmek için çalıştılar. Ancak bu problemler karmaşıktı ve şimdiye kadar hiç kimse, insanların orgazm duyumlarına nasıl ihtiyaç duyduğu konusunda kesin bir cevaba ulaşamamıştı. Bununla birlikte, orgazm duyumlarının biyolojik kökenlerini açıklamaya çalışan ekibimiz, dil temelli mekanizmalarda yer alan tat tomurcuklarının temelindeki tat duyusunun biyolojik, histolojik, biyokimyasal ve fizyolojik etkilerine benzeyen hücre topluluklarına üreme organlarında da rastlamıştır. Bir İngilizce kitap ve önemli miktarda makalemiz vardır.
Tat, yemek yeme sürecinin yoğun tatmin edici deneyiminin zirvesi olarak tanımlanır. Aşkla, kıskançlıkla tatlı, ekşi ve acı tatlarla bağlantılı pek çok mecazi ifade vardır; bu paralellikler normal dil kullanımında yaygındır ve bu duyguların algısal tat yargılarını etkileyebileceğini düşündürür. Bu, tarih boyunca tüm bilim dallarında kanıtlanmıştır. Bilim adamları, aşk ve kıskançlık arasındaki fenomenolojik benzerliklerin tatlılık, ekşilik ve acılık gibi tat duyumlarında somutlaşıp cisimleşmediğini araştırdılar. Metamorfik incelemeler, duyguların tat türü ve kalitesine ilişkin temel algısal yargıları etkileyebileceğini ima eder. Tarihsel olarak tatlı yiyecek ve içecekler tüm dünyada insanlar tarafından en çok tercih edilen tat türüdür. Yemek yeme isteği ve yemekten zevk alma, temas eden tat hücrelerini oluşturan gıdaların tadı ile ilgilidir. Tat hücrelerinin aktivasyonu, vücudu sindirime hazırlar ve hedonik hislerin başlaması için nöral devreleri uyarır. Penil yapılarındaki özdeş bir nöral süreç ve fruktoz tarafından uyarılan yeni keşfedilen tat tomurcuğu benzeri yapılar, hayvanların orgazm duyumlarını nasıl algıladığını açıklayabilir. Bu hipotez, orgazm zevkinin periferik tat alma mekanizmalarının (esas olarak üretranın tat alma tomurcuğu modellerinden) nasıl aynı olduğunu anlamaya yardımcı olur. Yandak şekilde sol üst köşede bizim keşfettiğimiz cinsel haz tat tomurcuğu, sağda ise aşıkların birbirine ikram ettiği bir gül/karanfil vardır (Discovery of Taste Rosea of Hedonia/M.D.Aydın-N.Aydın/LAP Pbl. 2016/Amazon.com). İşte bu ikramlar yüzünden tarihte çok büyük ve tehlikeli savaşlar olmuş, casusuluk faaliyetleri bu nöral devreler üzerine kurulmuş, bilinçler ve iradeler bu tomurcukların birkaç saniyelik hazzı ile felç edilerek bakır levhalar gibi yumuşatılan beyin kabuğuna yani oradaki kral, rahip ve yöneticilere her türlü işlem yaptırılmıştır.
Yine bu derin devletin önemli şubeleri olan otonom ganglionlardan şahdamar çatalında bulun bir yumru kanın asit-baz dengesini ayarlarken, bir diğeri kan basıncını düzenler. Kafa tabanında bulunan bazı otonom ganglionlar kalbin ve akciğerlerin çalışmasını düzenler. Beynin basınç, ısı ve kimyasal düzenini normal tutarak iyi bir akıl üretimine katkıda bulunurlar. Göz küresinde bulunan ganglionlar göz bebeğinin çapını ayarlayarak görmede ciddi işlem yaparlar. Batında bulunan otonom ganglionlar beslenme ve üremede ciddi işler üstlenirler. Bu fizyolojik hadiseler normal işlemediği sürece sağlam işleyen bir beyne dolayısı ile sağlıklı bir akla sahip olamayız. Zira:’’ Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur. MKA’’
Otonom Ganglionların bu özelliğinden faydalanarak tarihler boyunca savaş ya da diplomatik görüşmelerde ya da istişarelerde çeşitli biyolojik komplolar kurulmuş, zehirlenme ya da aklı zayıflatan çeşitli yiyecekler, içecekler altın taslar içinde ikram olunmuştur.
Amerika devlet adamlarının en önemlilerinden olan Abraham Lincoln büroratlarına demiştir ki:
‘’Asla iş adamlarının sofralarında bulunmayın. Bulunursanız hesabı siz ödeyin. Size bir akşam yemeği ısmarlayan iş adamı sabah kahvaltısında sizi yemeye niyetlenmiştir’’.
İstişarenin En Tehlikeli Düşmanı Bilinmez Beyin Hastalıkları: Beyinin anatomik ve histolojik yapıları beynin kendi içindeki ve beyinler arasındaki istişarelerde sonsuz öneme sahiptir. Bu tip hastalıkların bazılarında rutin radyolojik görüntüler normal çıksa da ileri MRI teknikleri ile kolayca anlaşılabilir. Tarihteki bir çok kral, hükümdar, rahip ve filozofta bu tip hastalıklar tespit olunmuşsa da bunların çoğuna ilahi güçlerin mucizeleri olarak bakılmıştır. Bu konuya şimdilik girmeden sadece genel bilgilerle yetineceğiz. Bu hastalıklardan en önemlisi belki de ceza hukukunda ve günlük hayatta en çok atlananı Gerstmann Sendromu’dur.
Gerstmann Sendromu: Geçen yüzyılın başında, Josef Gerstmann bir beyin hasarı sonrası elinin parmaklarını gösteremeyen ve sayanmayan bir hastayla karşılaştı. Gerstmann’ın orijinal hastasında şu bulgular vardı: Dijital agnozia (Parmaklarını tanımama), agraphia (Yazamama), acalculia (Hesap yapamama) ve lateralite sorunları (Sağ-Sol ayımı yapamama). Eğer bu dört kardinal nokta bir hastada aynı anda ortaya çıkarsa, Gerstmann sendromundan muzdarip olduğunu söylüyoruz. Dominat paryetal lob lezyonlarında görülür.
1. Dijital agnosi: Asomatognosia, yani kişinin kendi vücudunun parçalarını tanıyamamasıdır. İlginç bir şekilde, parmakları tanımaması, diskalculia’nın varlığı ile yakından ilişkilidir. Yaralanma veya malformasyon nedeniyle, kendi parmaklarını tanıyamayan çocuklar, hesaplamayı öğrenmekte daha fazla zorluk çekerler.
2. Agraphia: Gerstmann sendromlu hasta yazılı olarak iletişim kuramaz..
3. Dyscalculia: Basit aritmetik hesaplarını yapamaz.
4. Lateralitenin sorunları: Sağ sol ayrımı yapamaz.
5. Afazi: Soyut kavramları anlamada yetersizlik vardır.
İstişarenin En Korkunç Freni Bağnazlığın Patolojisi
Koku ve tat gibi haz duyularını işleyen ve bu duyuların sinyalleriyle çalışan alt beyin, canlının ilk oluşum devresinden ölümüne kadar üreme ve yaşama gibi temel ve kısmen de bencilce olan dürtüleri yönetir ve onlarla yönetilirken; daha sonradan devreye giren ve insanlaşmanın temel kriteri olan beyin kabuğunca işlenen ışık ve ses sinyalleri ile birlikte tüm beyin ve organizma daha üst düzey akıl, vicdan ve dehayı beyin kabuğuna örmeye başlar. Akıl ve vicdan örgüsü daha da genişleyen beyin devreleriyle hızlı bir inkişafa geçer ve artık insani olma özelliği ikinci plana kalan koku ve tat sinyallerinin işlediği yeme/içme/sex dürtülerinin vites ve fren ayarını yaparak onları geri plana iter. Bu yücelik ancak sonradan gelişen beyin üst tabakalarının, hayvani tarafı yöneten alt beyin tabakalarına gönderdiği sinir ağlarıyla alt beyni denetlemesiyle mümkün olur. Eğer beyin kabuğuna akli, felsefi ve vicdani sinyaller işlenmezse alt beynin haz duyularıyla yönettiği işkembe ve cinsel organların egemenliği devreye girerek akıl/vicdan/ deha ağlarına saldırır ve onları yok ederek akıl/vicdan/deha kılıfı içinde sakladığı hayvani kimliğini kendi ilkel safsatası kılavuzluğunda çok tehlikeli ve yıkıcı bir tarzda lakin kutsal kılıflar içinde ortaya koyar. Bu tip insanlar kendi cinsel/siyasi … arzularını tatmin için bir süreliğine en kaliteli kullara dönüşürler. Ancak, büyük mevki ve makamları ele geçirdiklerinde ise “ Ye, iç, eğlen….” devranlarını kaybetmemek için her türlü aşağılık işleri din, vicdan, akıl, hukuk … maskesi takarak işlemekten çekinmezler. Çünkü bunlarda erimiş olan beyin kabuğunun yerine kafatası krallığını ele geçiren kalitesiz alt beyin kendi vehimlerini gerçek, düşüncelerini kutsal, çıkarlarını gözetmeyi insanlığa hizmet, ıskaladıklarını dağıtmayı himmet, kendisinin yaşaması için ölenlerin yerinin cennet… olacağı hezeyanına kapılır. Onlar bu durumlarından sıkıntı duymadıkları gibi bir de kutsal meziyet olduğunu savunurlar. Bu alçaklar günahlarını şeytana, suçlarını sisteme ve başarısızlıklarını da kaderlerine yükleyerek kendilerini aziz, kutsal ve dokunulmaz ilan ederler (Alamut Kalesi/H. Lamp).
Tıbbi açıdan düşünüldüğünde bu durum çok ağır bir hastalıktır. Çünkü üst beyin ve bu beynin ürettiği akıl bunlarda yoktur. Erken yaşlarda korku ile kurallaştırılan çocuklar eğer aydınlanamazlarsa beyin kabukları zayıf kalacağı için cinsellik ve işkembecilik stratejisini kullanan din ve siyaset kurumlarının alt beyinleriyle yönettikleri toplumların maskeli kölesi olurlar. Onlarda aklın yerini yerini orta beynin ürettiği kurnazlık almıştır. Şimdilik tedavisi olmayan bu ağır yobazlık hastalarının tedavi yöntem ve süreçleriyle uğraşırken, bu tiplerin sosyal izolasyonunda fayda olacağını mülahaza etmekteyiz. Fakat erken yaşlarda aklın aydınlatılması ile beyin kabuğunda yeni devrelerin kurulması sağlanarak bu tehlikeli hastalığa düçar edilenlerin kurtarılmasına ve yakalananlar bir miktar tedavi olunabilirler…
İstişarenin Nörodigital Geleceği
Beyin her saniyede trigonometrik dalgaları andıran kilometrelerce boyunca ve sonsuza kadar serpilen elektromanyetik natürde EEG dalgaları yayar (A). Bu dalgalarla telepatik etkileşimler olur, böylece ya nefret eder ya da severiz. Beyinde her femtosaniyede (1/Katrilyon) patlayan sayısız kuantum partikülleri ile bilgi işlenir ve bu bilgiler de yine EEG dalgaları ile şifreli şekilde yayılır (B). Bu dalgalar şimdilik Mors Alfabesi tekniği ile okunabilse de günün birinde daha etkin bir şekilde okunarak beyindeki bilgiler ve düşünceler rahatlıkla deşifre edilebilir. Bilgisayarlarla remote kontroller daha etkin yapılır (C). Gelecekte beyinlere bilgi yüklenebilir (D) ve kodlanabilir. Dahilerden hacklenen bilgilerle hafıza bankaları kurularak yapay zekada daha ileri düzeyde logaritmik artışa gidilebilinir. Ancak beynin derin devleti dediğimiz alanların dekode edilmesi daha uzun zaman alır. Bu dekodasyon insanlığın hatta canlıların sonunu getirebileceği gibi tamamen soyut yeni türlere geçiş te mümkün olabilir. Yani cinler ve şeytanların da genetik kodları kırılarak soyut holografik insanlık aleminin farklı bir kategorisine evrilebilirler. Mitoloji günün birinde haklı çıkabilir.
Sonuç: İnsanın tıpkısı olan holografik kopyaları ile hem insanlık hem de istişarenin yepyeni türleri ortaya konar ve sır denen bir kavram yokluğa göçebilir.
1 yorum
Ancak bu kadar güzel ifade edilebilir.