Tıp Fakültesinde özellikle asistan eğitimini temel alacak olursak, her bir bireye sanki kendimizi yetiştiriyormuş gibi özen göstermeliyiz. Bu yetişen bireyler sayesinde geleceğimizin sağlığını garanti etmiş olacağız. Ameliyata girdiğimizde genç kardeşimizin gözünden bakarak operasyonu değerlendirmeliyiz. Nasıl kürsüde ders anlatıyorsak aynı uygulamayı da ameliyat masasında uygulamakta fayda var. Aynı uygulamayı poliklinikte hasta bakarken, acilde hasta tedavi ederken de uygulamalıyız. Burada ince nüans eğitim maksadıyla hastaya da zarar vermemektir.
Ağaç yaşken eğilir atasözümüzün ifade ettiği gibi, bu dönemde ki birey tüm bilgiye aç ve isteklidir. Kendi davranış, hastalara yaklaşımımızı, meslektaşlarımıza yaklaşımımız ile onlara örnek olmalıyız. Tanık olduğum bir olayda klinik sorumlusu olan bir Hoca klinikte altında ki tüm meslektaşlarına baskı ve yıldırma davranışında bulunarak kliniği idare etmeye çalışıyordu. Bitirmesine 1 ay kalan asistanlar bile hasta hakkında karar veremiyor, uzman hekime danışıyor, uzman hekim akademisyene danışıyor ve yine hiyerarşinin en üstünde olan Hocaya karar için gidiyordu. Bu klinikten çıkan asistanlar maalesef zorunlu hizmete gittikleri zaman zorlanıyorlardı. Her sabah saat yedide toplantı yapılıyor ve en kıdemsizinden en kıdemlisine kadar “zorunlu hizmette öyle bir yere gideyim ki her sabah bu işkenceden kurtulmak istiyorum” diyordu. Eğitim diye diye insanları eğitimden soğutmamak lazım. Makul ölçüde belli standartlar dahilinde uygun zaman aralığında insanları yormadan ama bilgilendirerek ve sevdirerek eğitmek lazım.
Araştırma görevlisine materyalleri verip, makaleyi yaz demektense, ilk önce hazır yazılmış bir makaleyi verip, yazım dilini, yöntemini araştırması ve öğrenmesi sağlanmalıdır. Tıpkı bir bebeğin ilk önce emeklemesi, sonra yürümesi ve koşması gibi. Kesinlikle bir bebekten koşmasını bekleyemeyiz.
Eğitimde bir diğer unsur Konfüçyüs’ün dediği gibi; “Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma.” prensibidir. Akademik camiada hiyerarşik olarak altımızda bulunan profesör, doçent, Dr. Ögrt. Üyesi çalışanlarımızı kendi şahsi işlerimiz için kullanmamalıyız. Onlardan bizim yapmamız gereken bize ait eğitim ve öğretim işlerini istememeliyiz. Onlara nüfuzumuzu kullanarak şahsımıza gelen dergi hakemlik değerlendirmelerini yaptırıp, jüri değerlendirme raporlarını yazdırıp, hem onların iş yükünü artırıp hem de haksız yere kendimize prim verdirmemeliyiz. Yine bir örnek vermek gerekirse, anabilim dalında başkanı olan bir klinik sorumlusunun nüfusunu kullanarak kendisinin hazırlaması gereken soruları başka bir öğretim üyesine hem de zaman şartı koyarak hazırlatması, soruları hazırlaması için verilen öğretim üyesinin de, soruları hazırladıktan sonra soruların İngilizce diline tercümesi için öğrencilerden destek alması, anabilim dalı başkanının hazırlanan soruları beğenmemesi, İngilizce diline tercüme yapan öğrencileri kendisine ilgili öğretim üyesi hakkında şikayet ettirmesi ve sonucunda bu öğretim üyesine psikolojik tacizde bulunması, gözlerimizle ve kulaklarımızla şahit olduğumuz durumdur. Bu olayların akademimizde olmaması, herkesin kendi işini özgüven ve huzur içinde yapması eğitimdeki kalitemizi çok yükseltecektir.
Değerli okuyucular, ülkemizin yüksek öğretimde kalitesini artırmak için bu konulara azami özen göstererek sürekli çalışmamız gereklidir.
Yazımı J. Jacques Rousseau’nun tam da akademik camianın ihtiyacı olduğu bir sözü ile bitirmek istiyorum “ İnsanın özgürlüğü; istediği her şeyi yapabilmesinde değil, istemediği hiçbir şeyi yapmak zorunda olmamasındadır.“
Saygılarımla
3 yorum
Tebrikler Arda hocam güzel bir yazı olmuş eline saglik
Sayın Arda hocamız Akademik eğitim süreci ile ilgili önemli bir konuya değindiği için kendisine teşekkür ediyorum.
Yazılanlar Akademik süreçte sık rastlanmaktadır. Çözüm öncelikle sağlam, düzgün insan yetiştirmektir.
Bu da Devletin asli görevi olmalı diye düşünüyorum.
Kesinlikle katılıyorum. Öğrencilere başarı duygusunu tattırmak gerekiyor ki her bi küçük işte yukarıya danışmasın. Ve evet ikinci kısımda da şu çantasını taşıtan hoca… Var böyleleri… Biz de yaptık