Şimdilerde dört dörtlük adamı nerede bulacaksın? Haklısınız, çoklarının bir kusuru var. Kimse kimseyi beğenmiyor. Bu durumda beğenmediğinle nasıl arkadaşlık yapabiliyorsun diye kendi kendimize sorduğumuzda, karşımızdakine verilmesi gereken bazı cevaplarımız da olmalıdır. Hâl ve davranışlarını beğenmediğiniz hâlde hâlâ arkadaşlık yaptığınız birinin ya ailesi çok zengindir ya da yakınları zengindir. Eli açıktır, hesapsız para harcamayı çok sever. İçki, kadın, kumar, gece, eğlence hayatına düşkündür. Çok güzel ya da çok yakışıklıdır; arabası, teknesi, yazlığı, hatta garsoniyeri bile vardır. Çok zekidir, çok akıllıdır, çok bilgilidir, çok atletiktir, çok güçlüdür. Gözünü budaktan sakınmayan bir yapısı vardır. Adliyede, emniyette, trafikte, hasılı devletin her kademesinde yakınları vardır. Çok konuşkandır. Başkalarını aşırı ikna kabiliyeti vardır. Özel kulüplere giriş kartı, hatta VIP kartı vardır. Üst makamlarda bir telefonla ulaşabileceği, kendini kırmayacak yakınları vardır. Gece hayatından artist, sanatçı, şarkıcı dostları vardır. Ülkenin en zenginlerinden oluşan ayrı bir arkadaş grubu daha vardır. Henüz bizim bilmediğimiz birkaç yabancı dili vardır. Gidilmedik yerlere önceden gitmişliği vardır. Her yerde; iş dünyasında, devlette, partide, tarikatta, dernek ve vakıflarda tanıdıkları vardır. Çok beceriklidir. Eli her işi yapmaya mahirdir. Arabadan, motordan ve her türlü tamirden anlar. Verilen işi anında yapma becerisi vardır. İş bitiricidir, iş kotarıcıdır. Her devrin özellikle iktidarın adamıdır. Bu ve buna benzer pek çok özelliği rahatlıkla sıralayabiliriz.
Artık işinize hangisi yarıyorsa ona göre davranırsınız. Yakın dostunuzun o hiç beğenilmeyen herkesçe de bilinen kusurlarını görmezden geliverirsiniz. Zaten ne demişler, kusursuz dost arayanın dostu da olmazmış. “Hatasız kul olmaz, hatamla sev beni” diye Orhan Gencebay şarkısı bile var. Dört dörtlük insanı nerede bulacaksın. Dörtte iki, hatta dörtte birlik bile olsa işinize geliyorsa dostluğa devam. Aslında işte buna “bile bile lades” derler. Adamın ya da kadının üçkâğıtçı, rüşvetçi biri olduğunu Bursa’daki sağır sultan bile duymuştur da en yakınındaki arkadaşları duymamışlardır. Hiç olur mu böyle şey? Akıllı olanlar kötü özellikleri duymazdan ve görmezden geliverirler.
Halk arasında, özellikle yer altı dünyasında yazılı olmayan şöyle bir kural vardır: “Haksız olarak kazandığını asla oturup tek başına yemeyeceksin. Mutlaka birileriyle paylaşacaksın. Yoksa kustururlar adamı.” Yazılı olmayan bunun gibi kurallar ya da racon, adına ne derseniz deyin oyunun kitabı işte böyle der. Devir menfaat dünyası. İşinize geldiği sürece yakınlarınızın yamukluklarına, hata ve kusurlarına gözünüzü kapar, görmeyiverirsiniz; kulağınızı tıkar, duymayıverirsiniz. Arkadaşlar ve yakınlarının davranışları, karşıdaki kişinin sosyal durumuna, zenginliğine ya da makam ve rütbesine göre farklı oluverir. Fakirle zenginin yaptığı aynı olsa da fakirin yaptığına o….. derler de iş zengine gelince, “Bu onun sosyal yaşamı” diye içinden sıyrılıverirler.
Burası Orta Doğu. Buranın doğası, mayası ne derseniz deyin işte böyle yamuk çalınmış bir kere. Bütün peygamberler neden bu bölgede ortaya çıkmışlar sanıyorsunuz. Yalan dolan, usturuplu olmak kaydıyla burada her şey mübah. Camiler dolar taşar. Kapısından ayakkabılar çalınır. Evlerinde çekinmeden kaçak elektrik kullanırlar. Evine, iş yerine hırsız girmeyen kaldı mı bu ülkede? Çifte standartlıdır insanımızın çoğu. Başkası yapınca suç, bizimkiler dedikleri yapınca suç değil. Kıvırt kıvırtabildiğin kadar. Dansöz müsün mübarek? Nerede var böyle yağlı börek.
Sağlıkta, devlette, özel sektörde, adliyede, emniyette, okulda, camide, üniversitede, şehirde, köyde, sokakta, kahvede neredeyse her yerde aynı, hiç fark etmiyor. Gelin bu yazıyı da sanatçı ve düşünür Rutkay Aziz’in sözleriyle bitirelim:
“Küfür etmeyi samimiyet,
Nezaketi zayıflık,
Mütevaziliği aptallık,
İyi niyeti enayilik,
Yüzsüzlüğü öz güven,
Kazık atmayı kurnazlık,
İnsanların hayatına karışmayı
Özgürlük sanmadığımız gün,
Kazanacağız.”