Tarihte bilgisayara benzer bazı uygulamalar görülse de, bugün kullandığımız bilgisayarlar 1940’lı yıllarda icat edildi. İlk bilgisayarlarda anahtarlama elemanları olarak lamba diye tabir edilen hacimli devre elemanları kullanıldığı için bu bilgisayarlar çok yer kalıyordu ve ağırdı. Yapılması zor ve pahalı olduğu için bu bilgisayarlara ancak devlet kurumları ve büyük üniversiteler kullanabiliyordu. 1950’li yıllarda bilgisayar boyutları küçüldü, maliyetleri azaldı ve büyük ticari firmalar tarafından da kullanılmaya başlandı. Bu bilgisayarlar programlar delikli kart üzerine yazılıyor ve optik okuyucu bu delikli kartları okuyarak programı bilgisayar aktarıyordu. Programı çalıştıran bilgisayar sonuçları kağıt üzerine basıyordu. Bilgisayara program yüklemek için bu kartları bilgisayarın olduğu yere götürmek zorunda idiniz. Merkezi bir sistem, delikli kartlarla girilen programlar ve alınan sonuçlar ile yapılan işlemler 1970’li yıllara kadar devam etti.
Resim 1’de görülen Eniac isimli bilgisayar yapılan ilk bilgisayarlar arasında önemli bir yere sahiptir.
Resim:1 Eniac Bilgisayar
Yapımında 18 bin adet lamba kullanılmıştır. Lambalar Resim 2’de görüldüğü gibi büyük ve çalıştığında ısınan ve soğutulması zor devre elemanlarıdır.
Resim:2 Lamba Devre Elemanları
1947 yılında lambanın fonksiyonunu yerine getiren silikon malzemesi ile yapılan transistör icat edilmiştir. Transistörler lambalara göre çok daha küçük ve az enerji harcayan devre elemanlarıdır. Bunlar 1950’li yıllarda bilgisayarlarda kullanılmaya başlanmış ve bilgisayarların hacmi küçülmüş ağırlığı azalmıştır. Tabii fiyatları da düştüğü için bilgisayar kullanımı yaygınlaşmaya başlamıştır. İlk ticari bilgisayarlara örnek olarak Resim 3’te görülen Univac’ı örnek olarak verebiliriz.
Resim:3 Univac 1 Bilgisayar (yapım tarihi 1951 ağırlığı 13 ton
1955 yılında devreye alınan ve ilk defa kalıcı bellek için manyetik teyp kullanan IBM 702 Resim 4’te görülmektedir. Bu bilgisayar yine lamba devre elemanları kullanılarak üretilmiştir. Transistör kullanılarak 1959 yılında üretilen IBM 1401 ise Resim 5’te görülmektedir. Resimlerden görüleceği gibi transistör kullanımı sonucu bilgisayar küçülmüştür.
Resim:4 IBM 702 Bilgisayar
Resim:5 Tamamen Transistörler Kullanılarak Üretilen IBM 1401 Bilgisayar
1950’li yılların sonuna doğru üzerinde çok sayıda transistörler yer alan entegre devreler icat edilmiş ve üretilmeye başlanmıştır. Entegre devreler bilgisayarların hacmini daha da küçültmüştür.
1970’li yıllarda delikli kart yerine, bilgisayar bağlı bir video terminal üzerinden programlar yazılmaya başlandı. Böylece programı düzeltmek ve sonucu görmek daha kolay bir hale geldi. Bu yıllarda yaşanan başka önemli bir gelişme binlerce transistörün bir entegre devre üzerine yerleştirilerek mikroişlemcilerin yapılmasıydı. Resim 6’da Intel firmasının ürettiği ilk mikroişlemci görülmektedir. Intel’in ardından diğer firmalar da mikroişlemci üretmeye başladı. Artık bilgisayar tasarlarken ayrık elektronik parçalar yerine mikroişlemciler kullanılabilirdi. Bu fırsatı gören Altair firması ilk masaüstü bilgisayarı (PC) yaptı. Bunu Apple firması takip etti. Artık bilgisayarlar satın alınıp evde kullanılacak kadar küçülmüştü. 1977 yılında piyasaya çıkan Apple 2 bilgisayarı Resim 7’de görülmektedir. Evinde bilgisayar kullanan bir kişi artık programını çalıştırma için merkezi bir bilgisayara ihtiyaç duymayacak ayrıca programlarını ve verisini disketler üzerinde saklayabilecekti.
Resim:6 Intel firmasının yaptığı ilk mikroişlemci Intel 4004
Resim:7 Apple II masaüstü bilgisayar (PC)
1980 yılında anaçatı bilgisayar üreticisi IBM de masaüstü bilgisayar işine girdi. 1980 ve 90’lı yıllar masaüstü bilgisayarların altın yılları oldu. Yeni mikroişlemcilerle bu bilgisayarların işlem kapasitesi arttı. Ayrıca hard disk teknolojisindeki gelişmeler sonucu veri saklama kapasiteleri de arttı. Küçük firmalar da günlük işlemlerinde bilgisayar kullanmaya başladı. Anaçatı bilgisayarlar da devlet kurumları ve büyük şirketler tarafından kullanılıyordu ama artık bilgisayarlar herkesin elinin altındaydı. Merkezi bir sistemden tamamen dağıtık bir sisteme geçilmiş oldu. Tabii masaüstü bilgisayarlar için geliştirilen işletim sistemleri ve programlar da bilgisayar kullanımın yaygınlaşmasına yardımcı oldu.
Kökeni 1970’li yıllara dayanan İnternet’in yaygınlaşması, ağ teknolojilerinin gelişmesi ve Internet tarayıcısının bulunması ile 1990 yıllarda gerçekleşti. 2000’li yıllarda ise evlerde bulunan telefon hattından veri iletişimi sağlayan DSL’in geliştirilmesi ile İnternet erişim hızı arttı ve dünyadaki bütün masaüstü bilgisayarlar İnternete bağlandı. Bankacılık işlemleri gibi günlük işlemler arayüzü web tabanlı olarak yapılmaya başlandı. İnternet tarayıcı bilgisayarların dünyaya açılan penceresi oldu.
2000’li yıllarda cep telefonu iletişim ağında yaşanan gelişmeler sonucu cep telefonları da internete bağlandı. Cep telefonu üzerinden elektronik posta gibi uygulamaları kullanmak için cep telefonları yeniden tasarlandı. Bu telefonlara akıllı telefon diyoruz. Aslında telefonun aklı yok, sadece bir bilgisayar gibi üzerinde çeşitli uygulamalar çalıştırıyor. Telefonlarda daha güçlü işlemcilerin kullanılması, ekranlarının büyütülmesi sonucu, telefonda çalışan binlerce uygulama programı geliştirilmesinin önünü açtı.
Bilgisayar ve telefon üzerinde çalışan navigasyon uygulamasına bakalım. Aslında bu program bizim telefonumuz veya bilgisayarımız üzerinde çalışmıyor. Merkezi bir yerde bulunan çok güçlü bilgisayarlar üzerinde çalışıyor. Telefon veya bilgisayar kullanıcıya bira arayüz sağlıyor. Arayüz bilgisayarda bir web tarayıcısı, telefonda ise genellikle bir uygulama program tarafından sağlanıyor. Tabii programların bu şekilde çalışabilmesi için İnternet bağlantısının hızlı ve kesintisiz olması önem kazanıyor.
İnternet üzerinden bağlanan milyonlarca bilgisayar ve telefona hizmet eden bilgisayarlar özel tasarlanmış veri merkezlerinde bulunuyor. Bu veri merkezlerinde binlerce bilgisayar bulunabiliyor. Ayrıca verilerin depolanması için çok büyük kapasiteli depolama sistemleri yer alıyor. Bu sistemlere bulut hesaplama sistemleri diyoruz. Resim 8’de Google firmasının bir veri merkezi görülüyor.
Resim:8 Google Veri Merkezi
Artık günlük kullandığımız bankacılık , navigasyon, alışveriş, rezervasyon gibi uygulamaların ana programları veri merkezleri üzerindeki bilgisayarlarda çalışıyor. Bizim elimizdeki bilgisayar veya telefon 1970’li yıllarda kullandığımız terminal gibi çalışıyor. Artık 90’lı yıllarda olduğu gibi verilerimizi bile kendi hard diskimiz üzerine yazmıyor, veri merkezlerindeki veri saklama sistemlerinde barındırıyoruz.
1950’li yıllarda merkezi ana çatı sistemleri ile başlayan bilgisayar sistemleri, 1980’li yıllarda masaüstü bilgisayarların yaygınlaşması ile herkesin erişebileceği, kendi programını çalıştırabileceği, kendi verisini saklanabileceği dağıtık sistemlere dönüştü. 2000’li yıllardan beri ise bulut sistemleri ile merkezi sistemlere geri dönmüş olduk. Artık bulut üzerinde çalışan programları kullanıyor, verilerimizi bu sistemler üzerinde saklıyoruz. Programların ve verilerin kontrolü bizim elimizde değil.