İnsanlığın başlangıcından itibaren tabii olarak insanların ruh/psikolojik dünyasında üstün bir güce inanma, sıkıntılı durumlarda ona sığınma ve ondan yardım dileme duygusu vardır. Bu duyguya, din ve inanç denmektedir. İnsanlar, mutlaka herhangi bir şeye inanma ihtiyacını hissetmektedirler. Ona göre her insan, kendi inancına göre hareket edip yaşadığı zaman mutlu olmaktadır. Bu durum, doğru veya yanlış, her insanın tabii hakkıdır. Her insan, inancı ile ilgili hesabı Allah’a verecektir. Çünkü insanın inancı, kendisi ile Allah arasındadır.
Tevhit inancına göre Yüce Allah, insanlık tarihi boyunca insanlara peygamberler göndermiş, onlar vasıtasıyla kutsal metinler indirmiştir. Tüm peygamberlerin ve onlar vasıtasıyla gönderilen tüm kutsal metinlerin ortak hedefi, insanları hakka yöneltmek, aralarında adaleti sağlamak, bunun neticesinde herkesin maddi ve manevi değerlerini korumak ve sonuçta toplumsal uzlaşı ve barışı sağlamaktır. Allah tarafından gönderilen tüm peygamberler, bilime aykırı hareket etmemişler, din ve aklı birleştirerek bilimle sanatın gelişmesine öncülük etmişlerdir. Çünkü bilim ve sanat, tüm insanların mutluluğuna giden yoldur.
Genel olarak sanat, insanların sosyal hayatta gördükleri, işittikleri, his ve tasavvur ettikleri olayları ve güzellikleri insanlarda estetik bir heyecan uyandıracak şekilde, kendi hür iradeleriyle ifade etmeleri ve ortaya koymalarıdır. Çok yönlü olan sanat eserleri, güzeli yakalamak ve sanat eserindeki estetiği ortaya koymak için yapılmaktadır. Aklın estetik boyutu, bir yargı gücüdür ve doğru düşüncenin iyi uygulandığını, güzel yargısı ile ifade eder. Çeşitli araştırmalar neticesinde vardığımız kanaate göre İslâm kültür ve sanatı, İslâm’ın doğuşundan hemen sonra ortaya çıkmış ve tarihi süreç içerisinde gelişip şekillenmiştir.
İnsanlığın başlangıcından bu yana her insan, güzel gördüğü şeylere karşı heyecanlanmış ve haz duymuştur. Her insanın ruh dünyasında estetiğe ilgi duyan bir yapı vardır. Bu nedenle tarih boyunca araştırmacılar, sanatkârlar ve filozoflar, farklı açılardan da olsa bu konuya ilgi göstermişler ve güzelliği kendilerine göre yorumlamışlardır. Yunan felsefesinin kurucusu ve Antik Yunan filozofu olan Sokrates (ölümü: m. ö. 399-Atina) güzelliği, “Amaca uygun veya amaç yerini tutan ya da sevilen şey” diye tanımlamıştır. İslam felsefesi üzerinde önemli etkileri olan Antik Yunan filozofu, matematikçi ve Batı dünyasındaki ilk yükseköğretim kurumu olan Atina Akademisinin kurucusu, İslam dünyasında Eflatun olarak bilinen Platon (ölümü: m. ö. 347-Atina) ise, güzelliği “hakikatin parıltısı” olarak yorumlamış, en yüce güzelliğin ve sanatın asılının Allah’a dayandığını ileri sürmüştür.[1] Çünkü estetik duygusu, her insanını ruh dünyasında kendine göre var olan inancından kaynaklanmaktadır. Ona göre insanların duyusal faaliyetlerinin güzelle ilgili kısmını inceleyen sanat veya güzellik felsefesi olan estetik, insan hayatının hemen hemen her safhasında önemli bir yere sahip bulunmaktadır. “Estetik” kelimesi, köken itibarı ile Yunanca bir kelimedir ve daha sonra çeşitli dillere girmiştir.[2]
Günümüz tevhit inancının temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed’in sünnetinde, estetiğin ve onun ifade ettiği güzelliğin önemli bir yeri vardır. Kur’an-ı Kerim’in çeşitli ayetlerinde güzellik, ziynet, süs, sevmek ve benzeri kavramlar yer almaktadır. Bir ayette, İbrahim (as.) peygamberin dilinden, “Ben, sönüp gidenleri sevmem”[3] denmekte, başka bir ayette, “Allah, size imanı sevdirdi ve onu gönüllerinize güzel gösterdi”[4] diye buyrulmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de haber verildiğine göre insanların yaratılışlarının sırrı, kimin daha güzel iş işleyeceği hususundaki imtihandır.[5] Allah, selamda bile güzelliğe dikkat çekmekte ve size selam verene, daha güzeliyle karşılık verin anlamında uyarıda bulunmaktadır:
وَإِذَا حُيِّيْتُم بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّواْ بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَسِيباً
“Size selam verildiğinde, daha güzeliyle selamlayın ya da aynı ile karşılık verin. Çünkü Allah, her şeyi çok iyi hesap edendir.”[6] Hz. Meryem hakkında bilgi verilen bir ayette, ona verilen güzellikler fevkalade edebi bir üslup ile dile getirilmektedir:
فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَأَنبَتَهَا نَبَاتاً حَسَناً
“Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir fidan gibi yetiştirdi.”[7]
Bu ayette güzellik, Arapça “hasen” kelimesi ile anlatılmaktadır. Güzel ve yakışıklı olmak anlamındaki “hasen” kelimesi, “hasune-yahsunu” filinden türemiş bir isimdir.[8] Güzelliği ifade eden bu fiil, türevleriyle birlikte Kur’ân’da 194 yerde geçmektedir.[9] Bu konu ile ilgili olan ayetlerden bazıları şöyledir:
وَالأَنْعَامَ خَلَقَهَا لَكُمْ فِيهَا دِفْءٌ وَمَنَافِعُ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ{5} وَلَكُمْ فِيهَا جَمَالٌ حِينَ تُرِيحُونَ وَحِينَ تَسْرَحُونَ {6} وَتَحْمِلُ أَثْقَالَكُمْ إِلَى بَلَدٍ لَّمْ تَكُونُواْ بَالِغِيهِ إِلاَّ بِشِقِّ الأَنفُسِ إِنَّ رَبَّكُمْ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ {7} وَالْخَيْلَ وَالْبِغَالَ وَالْحَمِيرَ لِتَرْكَبُوهَا وَزِينَةً وَيَخْلُقُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
“(Allah,) Hayvanları da yaratmıştır. Onlarda sizi ısıtacak şeyler ve daha bir çok faydalar vardır. Onların etlerini de yersiniz. Onları getirirken de, gönderirken de zevk alırsınız. Kendi kendinize zor varacağınız memleketlere, yüklerinizi taşırlar. Doğrusu Rabbiniz şefkatlidir, merhametlidir. Sizin için atları, katırları ve merkepleri binit ve süs hayvanı olarak yaratmıştır. Bilmediğiniz daha nice şeyleri de yaratır.”[10]
Ayrıca bir çeşit güzelliği ifade eden “ziynet” kelimesi, türevleri ile birlikte Kur’an-ı Kerim’de kırk altı yerde[11] hep süs, güzellik ve albeni anlamında geçmektedir. Bununla beraber Kur’an-ı Kerim’de insanların sosyal hayatlarının çeşitli alanlarındaki güzellikler dile getirilmektedir:
يَا بَنِي آدَمَ خُذُواْ زِينَتَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ وكُلُواْ وَاشْرَبُوا الَّتِيَ أَخْرَجَ لِعِبَادِهِ وَالْطَّيِّبَاتِ مِنَ الرِّزْقِ قُلْ هِي لِلَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ كَذَلِكَ نُفَصِّلُ الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
“Ey Âdemoğulları! Her secde etmek için mescide gittiğinizde güzel elbiselerinizi giyin; yiyin, için, fakat israf etmeyin. Çünkü Allah, israf edenleri sevmez. De ki: Allah’ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için ayetleri böyle açıklıyoruz.”[12]
Hz. Muhammed’in (sav.) hayatında işlenen çeşitli davranışlar, onun güzellik ve estetiğe olan bakışını ortaya koymaktadır. Bir seferinde o, bir cenaze defninde hazır bulunmuş. Mezarın içi düzeltilirken, görüntüsü hafif bir şekilde çirkin olan bir manzara göze çarpmış. Hz. Muhammed (sav.), bunun hemen düzeltilmesini emretmiş. Orada hazır bulunan cemaatten bir kişi, “Mezardaki bu durumun ölüye herhangi bir zararı olur mu?” diye Hz. Muhammed’ (sav.) bir soru yöneltmiş. Hz. Muhammed (sav.) ona şu cevabı vermiştir: “Aslında bu gibi şeylerin ölüye zararı da faydası da dokunmaz. Fakat bu görüntüyü düzeltmemiz, yaşayanların (burada hazır olup manzarayı görenlerin) gözlerini rahatsız etmemek içindir.”[13] Ayrıca Hz. Muhammed’in (sav.) estetik ve güzellik hakkında söylemiş olduğu çeşitli hadisler vardır. Bu hadislerden bazıları şöyledir:
“Şunu kesin olarak bilin ki, Allah güzeldir ve güzelliği sever.”[14]
“Allah, her şeyde zarafeti emreder. (Düşmanı) öldürseniz bile, bunu asil bir şekilde yapınız.”[15]
Bir gün, saçı sakalı karışık, üstü başı dağınık olan bir kişi Hz. Muhammed’i (sav.) ziyaret etmek için mescide gelmiş. Hz. Muhammed (sav.) kendisine münasip bir dil ile dışarı çıkmasını, üstünü başını düzeltmesini ve ondan sonra içeri gelmesini söylemiştir. Adam, derhal dışarı çıkmış ve üstünü başını düzelterek huzura gelmiş. Ondan sonra Hz. Muhammed (sav.) hazır olan sahabeye hitaben şöyle söylemiştir: “Sizce bu hal, saç baş perişan bir halde gelmekten daha iyi değil midir?”[16]
Estetiğin, yukarıda işaret edildiği gibi felsefe ile de yakın alakası vardır. Pek çok ilim adamı, felsefeyi kendine göre kısımlara ayırmıştır. Onlar, felsefeyi genel olarak Teorik Felsefe ve Pratik Felsefe diye iki kısım halinde ele almışlardır. Pratik felsefe başka bir ifade ile Değerler Felsefesi, ahlak/etik, sanat felsefesi/estetik ve benzeri kısımlar halinde değerlendirilmiştir. Görüldüğü gibi sanat ve estetik, felsefenin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.[17]
Herkese hayatın tüm güzelliklerini diler, selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
[1] Cemil Sena, Estetik, Remzi Kitabevi, İstanbul 1972, s. 30; Mustafa Kara, Din Hayat Sanat Açısından Tekkeler ve Zaviyeler, Dergâh yayınları, İstanbul 1999, s. 192.
[2] Mahmud Bedreddin Yazır, Kalem Güzeli, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1981, s. 91.
[3] el-En’âm 6/76.
[4] el-Hucurât 49/7.
[5] Hûd 11/7; el-Mülk 67/2.
[6] en-Nisa 4/86.
[7] Alu İmran 3/37.
[8] el-Ferahidî, “hasune”, Kitâbu’l-Ayn, s. 190.
[9] Muhammed Fuad Abdulbaki, “hasune”, el-Mu’cemu’l-Mufehres li Elfâzi’l-Kur’âni’l-Kerîm, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut tsz. s. 202 vd.
[10] en-Nahl 16/5-8.
[11] Abdulbaki, “zâne”, el-Mu’cemu’l-Mufehres li Elfâzi’l-Kur’âni’l-Kerîm, s. 335
[12] el-A’râf 7/31, 32.
[13] Ebû Abdillah Muhammed b. Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübra, Dâru Sadr, Beyrut 1957, I, 142.
[14] Müslim, İman, 147; İbn Hanbel, IV, 133, 134, 151.
[15] Ebû Dâvûd, Edâhî, 11.
[16] Muvatta, Kitabu’ş-Şaar, 2.
[17] Bedia Akarsu, Felsefe Terimleri Sözlüğü, Savaş Yayınları, Ankara 1984, s. 79; a. mlf. Ahlak Öğretileri (I) (Mutluluk Ahlâkı), İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul 1970, s. 25 vd.; Hüsameddin Erdem, İlkçağ Felsefesi Tarihi, HÜ-ER Yayınları, Konya 2010,s. 39.