Bugün sizlerle paylaşmak istediğim konu; genç nesile örnek olmasını dilediğimiz bir bilim ve hizmet adamının yaşam öyküsüdür.
Doksan iki yaşında hayata veda eden Prof. Dr. Zeki Başar, anne ve babasını hatırlayamayacağı kadar küçük yaşta kaybettiği için yakın akrabaları tarafından büyütülür. O günlerde Rus işgali altında olan Erzurum’da sıkıntılı günler geçirir, göçleri yaşar. Buna rağmen Erzurum Erkek Lisesini başarı ile bitirir. Altı gün süren Trabzon-İstanbul yolculuğu sonunda İstanbul’a ulaşır. 1933 Üniversite Reformu’na rastlayan yıllarda, İstanbul Tıp Fakültesinde eğitime başlar ve başarı ile tamamlar.
Genç hekim Zeki Başar’ın tek hayali, doğduğu ve büyüdüğü Erzurum’a hizmet vermektir. Bu hizmete daha donanımlı gitmek için Adana’da yapılan bir sıtma kursuna katılır. Askerlik hizmeti için şansına kurada Batı Anadolu çıktığı halde kendi isteği ile Erzurum’u tercih eder.
1939-1941 yılları arasında askerlik hizmetini yaptığı dönemlerde, Erzurum’da menenjit ve tifüs salgını olmuştur. Bu salgında at üstünde bölgeden bölgeye koşturarak olağanüstü hizmetler verir. 1942-1945 yılları arasında ülkenin çeşitli bölgelerine mecburi hizmet için hükümet tabibi olarak atanan Dr. Zeki Başar’ın bu sırada yazmış olduğu “Hükümet Hekimliği” isimli kitap Sağlık Bakanlığının dikkatini çeker. Mecburi hizmeti biten Zeki Başar, bundan sonra 2 yıl Sağlık Bakanlığında görev yapar. Ancak Sağlık Bakanlığında yapmış olduğu görev, ona göre pasif bir hizmettir.
O Erzurum halkının derdine deva olma aşkı ile yanmaktadır.
1947-1949 yılları arasında İstanbul’da iç hastalıkları uzmanlığını tamamlar, İstanbul’da kalma tekliflerini reddeder ve tekrar Erzurum’a döner. Kuruculuğunu yaptığı Erzurum Verem Hastanesinin 12 yıl başhekimliğini yapar ve hastaneyi bölgenin en donanımlı sağlık kuruluşu haline getirir. Döneminde hastane bahçesine 18 bin ağaç dikilmiştir.
Uzman Dr. Zeki Başar, o yıllarda halka dağıttığı şifa, titizliği, dakikliği ve çalışkanlığı dillere destan bir hekim olarak Erzurum halkının sevgisini ve saygısını kazanmıştır. Halk, Dr. Zeki Başar’ı selamlamak için sabah ve akşam saatlerinde yolunu bekler olmuştur. Zeki Başar, bu dönemde yaşadıklarını da bir kitapta toplar.
Erzurum Atatürk Üniversitesinin açılması ile üniversiteye geçen Prof. Dr. Zeki Başar, 1983 yılına kadar üniversitede binlerce öğrenciye birikimini aktarmış, eğitim ve öğretimin yanında çeşitli idari görevler üstlenmiştir.
Prof. Dr. Zeki Başar’ın felsefesine göre kız çocukları mutlaka okumalı ve meslek sahibi olmalıdır. 1940 yılında hayatını birleştirdiği öğretmen Zehra Hanım (Zehra Mengenecioğlu), o günlerin Türkiye’sinde mesleğini icra eden ender kadınlarımız arasındadır. Zehra ve Zeki Başar çiftinin üçü kız, bir erkek olmak üzere dört çocuğu olmuştur. Erzurum’da kız çocuklarının mutlaka okuması fikrini savunan Prof. Dr. Zeki Başar’ın kızlarından biri tıp, diğeri hukuk alanında profesörlük mertebesine yükselmiştir. Kızlarının bu başarısı, öteki dünyaya da inanan Prof. Dr. Zeki Başar’ı hiç kuşkusuz bu dünyada fazlasıyla mutlu etmiştir.
Prof. Dr. Zeki Başar, yaşamı boyunca Atatürk İlkeleri’nin ödünsüz savunucusu olmuştur. “Atatürk Çağırılmasın” isimli kitabı ile de gereken mesajı vermiştir.
Prof. Dr. Zeki Başar, sivil toplum örgütlerinin ve meslek kuruluşlarının yaygınlaşmasından yanadır. Erzurum Verem Savaş Derneği ile Erzurum Tarihini Tanıtma ve Araştırma Derneğinin kurucu üyelerindendir. Kızılay Cemiyetinin sürekli üyesi olmuştur. Türk Tarih Kurumunun şeref üyesidir. Atatürk Vakfı üyesi olmaktan onur duymuştur. Dernek ve sivil toplum örgütleri ile ilgili bilgilerini ve tecrübelerini de bir kitapta toplamıştır.
Prof. Dr. Zeki Başar, Türk-Ermeni trajedisinin varacağı boyutları 30 yıl önceden fark eder ve Erzurum’da olaylara tanık olanların tanıklıklarını “Ermenilerden Gördüklerimiz” isimli kitabında belgeler.
Prof. Dr. Zeki Başar ana-baba sevgisini hiç tatmamış, Birinci Dünya Savaşı’nın sıkıntılarını yaşamış, fakat kaderine hiç isyan etmeden, hiçbir kötü alışkanlık edinmeden, fikir ve bilim adamı olarak sevgi ve saygılarla dolu bir hayat sürmüştür. Bilimsel yayınları dışında, bilgi ve tecrübelerini 24 ayrı kitapta toplayarak bir sonraki nesile en değerli mirası bırakmıştır. Tanrı ona uzun ve sağlıklı bir ömür vererek bu dünyada ödüllendirmiştir. Bize göre, yaptığı güzelliklerle öteki dünyadaki cennetini de hazırlamıştır.