Saygıdeğer Okuyucularım,
Tüm bu başlıkların Bilimde yer alan kadınlar üzerinde oluşturduğu etki nedeniyle “Bilim Kadınları Derneği”ni, Başkanlığımda, Kurucu Üyelerimiz ile kurmaya karar verdik. Bu sebepten dolayı bu başlıkta yazı yazmayı kendimde hak gördüm. Fen, Sağlık, Teknoloji gibi alanlarda çalışan Bilim İnsanlarının Sosyal alanlarda söz söylemeye hakkı yok gibi görünse de aslında üzerinde çalıştığımız Fen ve Sağlık konuları Sosyal anlamda hepimizin çözmeye çalıştığı “İnsan”ı ilgilendirmesi nedeni ile önem arz etmektedir. Mesela “Stress” insan üzerinde sosyal bir varlık olarak oluşan bir durumken, stresin insan sağlığında oluşturduğu hasar Fen, Sağlık ve Teknoloji alanlarında hastalıklara, tedavi edici AR-GE çalışmalarına ve teknolojik gelişmelere sebep olacaktır. Mesela İslam Dininde insanlara yapılması önerilen, emredilen birçok kazanımın insan sağlığı üzerine etkileri mevcuttur. Bu durumda disiplinlerin birbirleri ile eşit tutulmalı ve ortak çalışmalar ile geliştirilmelidir. Dolayısıyla disiplinler arası çalışmaların artırılması gerekmektedir.
Belki derneğin adına baktığınızda eşitlikçi bir yaklaşımda bulunuyorsan o zaman “Kadın” kelimesini kullanarak neden eşitliği kısıtlıyorsun? Diye sorabilirsiniz. Yıllardır “Bilim Adamı” olarak kullanılan ve terminolojik olarak hayatımızda yer alan ve ne yazık ki kadınların genel olarak bakıldığında bilimsel anlamda da geride kalması nedeni ile biraz kinaye amaçlı biraz da birlik ve güçlenmeyi kadınlar üzerinden sağlayarak kadınların çemberin dışında kalmamaları için mücadele etmelerini kolaylaştırmak amacı ile kullanılmıştır.
Bilimde eşitlik dendiğinde kriter olarak baz alınan özelliklerin gerçekten eşitlik kavramı dikkate alınarak sağlandığını düşünmüyorum. Tabi Akademisyenlik, Bilimsellikten ayrılmalıdır. Akademisyen hocalarımız Üniversitelerde üzerine düşen işleri yaparak görevlerini devam ettirirken, Bilimsel hocalarımız üretmeye, yenilikçi çalışmaları ile devam etmektedir. Herkesin işini yapması ve başarı kriterleri olarak işini ne kadar hakkını vererek yapıyorsa o kadar yol alması gerektiğini düşünüyorum. Ancak iletişime açık olan Akademisyen hocalarımız iletişim becerileri ile ünvan ve yükselme sağlayıp bir noktada artık rutin işleri ile meşgul olmaktadır. Bilimsel hocalarımız ise yeni fikirleri ve projeleri ile çalışmalarına devam etmektedir. Hatta emekli olduktan sonra devam eden hocalarımız bulunmaktadır. “Profesör oldu hala çalışıyor” cümlesi ülkemizde çok fazla kullanılmaktadır. Profesör olan hocalarımızdan daha fazla faydalanılması, öğrencilerine de her anlamda hakkıyla destek vermesi gerekmektedir. Halbuki yaşa, yaşlıya, tecrübeye değer veren kültürün evlatları olarak Profesörlerin bilgi birikimi ve yol gösterici, iyi laboratuvar yöneticiliği, yöntem ve teknik anlamda birikimlerinden, bilimselliğinden faydalanarak işlerini ve laboratuvarlarını daha da iyileştirmeleri için fırsatlar sunulması gerektiğini düşünüyorum. Gençlere fırsat verilmeli fakat onlara tüm bahsi geçen faydaları sağlayacak olan hocalarımızın hakkı yenmemelidir. Usta çırak ilişkisine baktığımız zaman bizlere tuhaf görünmeyen birçok unsur şu anda Bilim camiasında tam tersi hali almıştır. Öğrenci haklarının korunması sağlanmaya çalışılırken, hiyerarşik olarak ona fayda sağlayan akademisyenlerin hakları korunmamaktadır. Bu şekilde yetiştirmeye çalışılan öğrencilerin bu durumdan faydalanarak sürekli mağdur olduğunu bildirmesi ile yol alması, onun bu süreçte yanlışları ile desteklendiğini görmesine neden oluyor. Bu durum Bilimde önem arz eden etik ahlak ile uyuşmuyor. Öğrencinin bilimselliği ile değil de demogoji yaparak yol aldığı görülüyor. Yeni yetişen öğrencilerin bilimsel açıdan yetiştirilmesi gerekmektedir. Bunun için Dr. Öğretim Üyesi veya Doçentlik kriterlerinde Doktor ünvanını almadan önceki çalışmalarının da dahil edilmesi gerekmektedir. Öğrenci tezi dışında çalıştığında, akademik yükselme kriterlerinde çok fazla etkisi olmadığı için kendinin kullanıldığını düşünüp, bilimselliğini geliştirememektedir. Yani öğrenci bu şekilde bilimsel değil akademisyen olarak yetiştirilmektedir. Bilimde eşitlik olmalı! Ben de tam olarak bundan bahsediyorum. Dezavantajlı grup desteklenmeli. Fakat destekleyenler unutulmamalı. Doğru ve yanlışın ayrılmadığı yerde, genel anlamda çalışan, çalışkan insanların prim almadığı, bu kadar zor şartlarda ürün ortaya çıkarmaya çalışan bilim insanlarının çok fazla önemsenmediği veya en azından hak ettikleri kadrolara ciddi kriterler önerilmeli ve seçimlerin bunlara göre yapılması gerekmektedir. Ancak bu şekilde fırsat eşitliği sağlanacaktır. Genel anlamda Bilim dünyasına adım atmadaki bahsi geçen eşitsizliklerden bahsederken tam da bu noktada kadınların birçok çalışma alanında sayılarının az olduğu gibi Dünyada Bilimde yer alan kadın oranı %30 larda hatta altında iken YÖK’ün verilerine göre Türkiye’de bu oranın %50 leri bulması umut verici ve sevindiricidir. Ne yazık ki çağlar öncesinde güzellik objesi olarak görülen, “elinin hamuru ile erkek işine karışma” denilen kadınların, zekasının bilim ve teknoloji alanında uygun bulunmadığı belirtilen ve en kötüsü bu ifadelerin kadınlara kabul ettirilmiş olması gibi bir çok unsur kadınların bilimsel çalışmalara dahil edilmemelerine neden olmuştur. Rosalind Franklin, DNA ile ilgili gelişmelere ciddi katkı sunmuş olduğu halde çalışmasında kadın olması nedeni ile isminden bahsedilmemiş ancak ölümünden sonra hak ettiği değer verilmiştir. Bunun gibi çok fazla bildiğimiz ve bilmediğimiz örnek mevcut. Kadın ve erkek eşittir (fiziksel, duygusal, zihinsel, bedensel) diyemem ancak iş dünyasında fırsat eşitliği sunulmalı ve kadınların tercihleri konusunda özgür bırakılması taraftarıyım. Gel gelelim ne yazık ki kadınlar arasında, birbirlerine gösterdikleri destek eksikliği de mevcuttur. Kadınların da birbirleri ile dayanışarak bir ağ kurması ve bu şekilde işlerini daha rahat halledebilmeleri gerekmektedir. Kadınların ciddi bir iş yükü altına girmelerindeki en önemli sorun, çocuk bakımı ve ülkemiz için önemli olan Aile kavramını hakkı ile yerine getirememe endişesidir. Mesela UNESCO’nun yaptığı bilimsel araştırmalara göre, COVID-19 salgınının ilk dalgasında (2018-2020 yılları arasında), karantina döneminde tüm aylarda yayınlanmak üzere akademik makale gönderimi artmış olsa da (Covid-19 tanı ve teşhis yöntemleri, kit hazırlıkları gibi çalışmalar nedeni ile), kadın araştırmacıların gönderimlerindeki artış oranı, erkek araştırmacılarınkinden önemli ölçüde daha azdı. Bu açığın özellikle genç kadın akademisyen grupları arasında da belirgin olduğu görülmüştür. Önemsiz ve kısa bir dönem olarak görülen bu süreç muhtemelen şu durumu doğuracaktır: Akademik dünyada uzun süreli cinsiyet eşitsizliklerini güçlendirecektir; Halihazırda COVID-19 araştırma enflasyonundan yararlanmış olanların yakın gelecekte prestijli hibeler alma ve prestijli kurumlarda görev süresi ve terfi alma şansları daha yüksek olacaktır.
Buna ilaveten ödül alan akademisyen sayısına bakıldığında kadınlar daha azdır. Üniversitelerde yer alan idareci sayısına bakıldığında gene kadınların sayısının az olması gibi hala Bilimde/Akademisyenlikte/Üniversitelerde cinsiyet farlılığından kaynaklı eşitliğin bulunmadığı söylenebilir.
İnsan Bilimsiz, Bilim Kadınsız Olmaz! Bilimde her açıdan eşitlik olması dileğiyle….
3 yorum
Şu 5 konuda eşitlenmedikçe,asla olmaz! 1) türk-kürt 2) alevi-sunni 3) dindar-seküler 4) kadın-erkek 5) zengin-fakir.Eğer toplum bu konularda eşitlenme felsefesini yakalayamaz ise,EN BÜYÜK EŞİTLEYİCİ olan ÖLÜM onları zaten eşitleyecek..…….Artık bu toplumun siyasal hedefi yok demezsiniz herhalde?
Katkılarınızdan dolayı çok teşekkür ederim. Allah katında herkes eşittir. Fakat bizlerin kendi içerisinde eşit olabilmesi için öncelikle tartışmadan konuşabiliyor olmamız gerekiyor. Yazımda toplumdaki siyasal hedefe değindiğimi hatırlayamadım. O şekilde anladığınız kısmı gösterirseniz sevinirim. Sorunuzu tam anlayamadım.
sayın hocam
”Artık bu toplumun siyasal hedefi yok demezsiniz herhalde?” cümlesi ni anonim olarak kullandım.yazınızla yada zatıhalinizle bir ilgisi yoktur.”eşitlik anlayışımız” genel başlığının bana düşündürdüklerini paylaşmak istemiştim
saygılarımla