Acil duyuru olarak bir bilim insanından aldığım elektronik haber aynen şöyle;
“20-28 Mayıs 2011 tarihleri arasında yağmur yağar ise altında kalmayınız. Normal yağmur olarak yağacaktır, ama içindeki asit oranı yüksek olduğundan ileride cilt kanseri yapma olasılığı yüzde 90’dır. Bu bir NASA açıklamasıdır”.
Günümüzde dünyamıza ait can sıkıcı bir haberin olmadığı gün neredeyse yok gibi. Yer altında bilimin engel olamadığı devamlı bir sismik faaliyet var.
Bu sismik faaliyet zaman zaman felâketlere neden oluyor.Yaklaşık 2 ay önce Japonya’da yaşanan deprem felâketinde ortaya çıkan enerji 1945 yılında Hiroşima’ya atılan atom bombasının 600 katı büyüklüğündeydi. Ayrıca deprem ve tsunamiden sonra, Japonya’daki nükleer enerji santrallerinden peş peşe meydana gelen iki patlama, atmosfere geçen radyasyon miktarını arttırdı. Bugünlerde konuşulan ve yukarıda yazdığım elektronik haberin de düşünce kaynağı Japonya’daki nükleer patlamanın atmosfere verdiği zarardır.
Geçtiğimiz yıllarda, Güney Asya’da 300 bine yaklaşan can kaybı, beraberinde getirdiği diğer acılar. Yer altındaki kırılmaların yanında yer üstünde çeşitli felâketlere neden olan fırtınalar…
Bilimin engel olamadığı bu olaylar yetmiyormuş gibi, bir de insanın yarattığı küresel ısınma felâketi…
Çeşitli yazılı kaynaklardan duyduğumuz ürkütücü bilgiler…
Çok küçük ısınmalarla başlayan küresel ısınmanın gelecekte büyük felâketlere neden olacağı…
Sanayideki gelişmeye paralel olarak dünyanın ortalama ısısı 0.8 derece artmıştır. Bu küçük değerler küremiz açısından önemli imiş. Çünkü; verilen bilgilere göre, 2 derecelik ısınma bile buzulların eriyip kentlerin sular altında kalması için yeterli olacakmış. Birleşmiş Milletler’in ısınma raporuna göre, böyle giderse gelecek 10 yılda küresel ısınma 2 derece artacak. Kuraklık başlayacak, denizler yükselecek.
Bilim insanlarına göre artık Antarktika’yı uyuklayan dev bir buz tabakası olarak düşünmek mümkün değil. Uyuyan dev uyanacak ve su kütleleri olarak denizlere akacak.
Bütün bunlara sebep olarak gösterilen, sanayide yapılan devrim. Havaya gönderilen karbondioksit miktarında artıştır. Yani bir nevi hava kirliliği. 1700’lü yıllara göre havadaki karbondioksit oranı büyük ölçüde artmıştır. Havaya atılan karbondioksit miktarı; ABD’de 5 milyar ton, Avrupa Birliği ülkelerinde 3.3 milyar ton, Çin’de 2.8 milyar ton, Rusya’da 2.3 milyar ton, Japonya’da 1.1 milyar ton, Hindistan’da 1 milyar tondur. Endüstrileşmenin ve orman kayıplarının nedeni olan karbondioksit atmosferde ısıyı hapseden gaz olarak değerlendiriliyor ve küresel ısınmadan sorumlu tutuluyor. Geleceğin tehlikesini önlemek için yapılan Kyoto anlaşmasını 147 ülke imzalamış, fakat havaya en çok karbondioksit atan ABD, muhtemelen ekonomisini sarsmamak için bu anlaşmayı imzalamak için acele etmemiştir.
İlgili bilim insanları küresel ısınmayı ateşli bir hastalığa benzetmektedir. Nasıl ki ateşli bir hastalığın tedavisini yapmazsanız geri dönüşümü olmayan durum, yani ölüm meydana gelir. Buradaki çözüm de, dünyanın ateşinin düşürülmesidir. Bu da dünyanın dengesini değiştiren, ateşini yükselten aşırı karbondioksit üretiminin durdurulmasıdır.
Fosil yakıtların kullanılması, her gün milyarlarca araçtan çıkan karbondioksit gazı, ormanların yok edilmesi dünyanın üzerini saran doğal örtüyü bozuyor. Normal olan; güneşten gelen ışınların gerektiği kadarının tekrar uzaya yansıtılmasıdır. Fakat bu karbondioksit fazlalığında bu yansıma gereği gibi olmuyor. Bu da dünyanın ateşini yükseltiyor.
Karbondioksit emisyonunun düşürülmesi, elektrik üretimi şeklinde nükleer enerjiden vazgeçilmesi, güneş ve rüzgâr enerjisinden faydalanılması, dünyanın ateşinin yükselmesine neden olan bu küresel felâketin uzaklaştırılması anlamına gelmektedir.
Özetle, insan sağlığı açısından, bilimin getirdiklerinin ve götürdüklerinin hesabının iyi yapılması yer küremizin en acil sorunları arasına girmiş durumdadır.