Rasyonalizm ya da dogmatik akılcılık felsefik olarak değerlendirildiğinde aklı bilginin temel kaynağı ve sınanabilirlik olarak kabul eden bir akım olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bir başka felsefik yaklaşım da bazı yargıların başka yargılar ile olan mantıki bağlarını kavramak, olayları güden kanunları bulmak ve bu kanunlara dayanarak tutarlı tasarılar oluşturma yeteneği olarak açıklanmaktadır.
Akıl, temel olarak özdeşlik, nedensellik ve çelişmezlik ilkelerine dayanır, bu ilkelerle iç içedir. Bir başka deyişle, varlığın kanıtı olarak akıl sorgular, araştırır, özümser ve sonuca ulaşır(tırır).
Bilimsel akılcılığa göre bilginin kaynağı deney öncesi ussal sezgilerdir, bilgi bu sezgilerin zeka tarafından kavranmasıyla ortaya çıkmaktadır. ‘Bilimsel akıl’ basit çağrışımlarla ve içgüdülerle değil, muhakeme yoluyla yargılama ve hareket etme yeteneğidir.
Bilimsel akılcılık ortaya konulan, basit çalışmalardan olmayan, cesaret gibi salt içgüdüsel hareketlere ödün vermeyen, olaylara şüpheci yaklaşan, irdeleme, araştırma, neden-niçin ve nasıl gibi soruları cevaplandırarak hareket eden, doğal olarak da düşünce boyutunu gerçekçilik içinde ortaya koyabilme yetkisidir (yetisidir) (yeteneğidir)
Yazılı kaynaklardan günümüze intikal eden ve bilinen ilk akılcı filozof, Parmanides’tir. Bundan sonraki tarih sayfalarına baktığımızda birçok düşünür bu bakış açıları ile karşımıza çıkmakta, son çağlarda ise en dikkat çeken Descartes olmaktadır.
Modern akılcılığın ilk temsilcisi kabul edilen Descartes’in ‘Düşünüyorum öyleyse varım (Cogito Ergo sum) deyişinin altında yatan, şüpheci yaklaşımlarla şüphe götürmez kesinlikte olana varmaya yönelik yani ‘varlığın tek delili akıl’ olması gerekliliği olarak günümüze yansımaktadır.
Descartes’in bir başka yorumu ‘aklın bilge taşıyıcısı değil bilgi yaratıcısı’ olduğunu ifadesidir.
Yine aklı ön plana çıkaran bir isim; Durkheim; düşüncenin bilimden önce geldiğini ifade etmiş, sonrasında insanın bilimsel düşünce öncesi edinilmiş spekülatif kavramların çözümlenmesi, yani ideolojik düşünceyi, öte yandan nesnel gerçeklik içinde karşılaştırmaya ve bilimsel incelemeye sunulan olgulardan yola çıkılarak çözümlemeye de ‘bilimsel düşünce’ demiştir. Buffon ise ‘Aklın en göze çarpan vasfı şüphedir, tartışmadır, karşılaştırmadır.”’ sözüyle bilimsel akılcılığa başka bir perspektif kazandırmıştır. (düşüncelerini söylemiştir.)
Farabi’ye göre ise yukarıda ifade edilen görüşlerin en özde yorumu olarak ‘En yüce erdem bilgidir’ görüşü günümüze kadar intikal ederek bizlere ışık tutmaktadır.
Bilim adamı sahip olduğu bilimsel akılcılık yetileri, öngörüleri ve davranışları ile bağnaz inançlarla, dogmalar ve hoşgörüsüzlüklerle savaşan kişidir.
Bilim adamları aklın hakim olduğu yerde araştırıcı ve eleştirici, bağımsız ve özgür düşüncenin ortaya çıkacağını bilen kişilerdir. Gerçeği bilimsel yöntemlerle araştırıp, her pozisyon ve durumda ön yargıya sapmadan akıllı egemen kılan akıl yolundan ayrılmamayı hedef edinmiştir.
Kişisel çıkarları bilgi üretimi ve eğitimin önünde tutan; bilime ve ülkenin geleceğine hizmet yerine, özel işlerinde çalışan; bilgi üretmek yerine üniversite içi politikalarla zaman geçiren; eğitimin kalitesi yerine haftalık ders saatini önemseyen bir anlayışın bilimde doğal olarak yerinin olmaması gerekmektedir.
Bilim insanı; kendi akademik davranışlarının nedenlerini bilip anlamaya, kendi kendini algılamaya, kendi kendini yargılamaya, doğruyu yanlıştan, gerçeği yalandan ayırmaya ancak aklın yoluyla ulaşacağını düşünen, üniversitelerden beklenenin, araştırma ve bilgi üretme olduğunu ve bilimsel faaliyetleri her şeyin üzerinde tutmaları gerektiğini bilen bir erke sahip olmalıdır.