Ülkemizde bilimsel kitap yayınlamak aşikar olamasa da ‘gizli bir suç’tur. Bu suça yönelik olarak, yasalarda ve yönetmeliklerde henüz açık bir ceza öngörülmese de, kitap yayıncıları, böyle bir cezanın gizli varlığını enselerinde hissederler.
Yıllarını bu ve benzeri işlere adamış bir meslektaşınız olarak, görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kitap yayınlayan çoşkusunu, öncelikle yakın arkadaşlarıyla paylaşmak ister. Onlara birer tane hediye eder. Sonuçta onların kitapla ilgili görüşlerini paylaşmak ister. Bir süre sonra arkadaşlarının odalarına girdiğinde, kitaba ya hiç el değmemiş olduğunu, ya da diger kitapların yanına atıldığını görür. Hakkında konuşmak neredeyse tabudur. Eleştiri yapan çok az kişi ise, bilimsel içerik yerine, kapağının rengi, kağıdının kalitesiyle ilgili konuşur. Bundan on dört yıl kadar önce ilk kitabımı çıkardığımda, yüzün üzerinde meslektaşıma dağıtmış idim. Maalesef sadece ikisinden yazılı teşekkür mektubu aldım. Bu mektupları bir anı olarak hâlâ saklıyorum.
Tıp fakültelerinde uluslararası makaleler için her yıl ödül törenleri düzenlenir. Ardından rektörlükler ve Tübitak ayrı ayrı teşvik ödülleri verirler. Tavşanın suyunun suyu örneğinde olduğu gibi, önceden yüzlercesi yapılmış çalışmalar mı, günümüzde rutin kullanımlar için piyasaya çıkmış laboratuvar kitleri ile yapılmış çalışmalar mı, retrospektif, dosya ve arşiv taramaları mı, yoksa gerçek bilimsel araştırmalar mı, bilimsel gücü yüksek mi, yoksa sıradan araştırmalar mı kimse üzerinde durmaz. Önemli olan, çalışmanın bizim fakültemizde yapılmış olmasıdır denilir. Sonuçta, her çalışma birer sayıdır. İşe yarasa da yaramasa da, hiç kimse tarafından okunmasa da, dosyalarda yerini alır. Atama ve yükseltilmelerde kriter olan, bilimsel puan doldurulmasında yararı olur. Yıllık istatistiklere girer. İdareciler işte üniversitemiz ve yerimiz şu sırada diye, toplantılarda slaytlarla böbürlenerek gösterirler.
Ülkemizde, uluslararası bilimsel dergileri periyodik olarak, kendi parasıyla satın alan yok denecek kadar azdır. Hastanelerdeki kütüphanelere günde kaç kişi giriyor, bir bakın bakalım. Çok meraklıları, belli konularda internet üzerinden takip ediyorlar hepsi o kadar. Oysa garibim kitaplar öyle midir? Yunus Emre şiirleri gibi, kendi ana dilimizde yazıldıkları için, ‘binlerce’sini meslektaşlarımız alırlar, her gün olmasa da ellerinden geldiğince okurlar, bu sayede bilimsel konularda kendilerini geliştirirler. Elde ettikleri bilgileri hastalarının ve toplumumuzun sağılığı için uygularlar. Hepsi bu.
Yakın çalışma arkadaşlarımla birlikte bizler, Gazi Tıp Fakültesi Kadın doğum Kliniği olarak On dört yılda, ‘on dört’ kitap yayınladık. Sayfa olarak toplarsak tamı tamına ‘dokuz bin altı yüz otuz iki’ sayfa ediyor. Sırada bekleyenleri hesaba katmadım.
Şimdiye kadar, ne bir teşekkür, ne bir teşvik. Hiçbir şey görmedik. Üstüne üstlük, hastanemiz içindeki kitap satışlarını bile kaldırdılar. Şimdi orada yalnız gazete ve meşrubat satılıp, fotokopi çekiliyor. Biz de, erkek berberi, bayan kuaförü, pastane, cep telefonu, banka dahil her bir şey bulunur. Tıp fakültelerinin olmazsa olmazı bir bilimsel kitapçımız yoktur. Son yayınları izlediğimiz kütüphanemizi de kaldırdılar.
Çok söyledik sesimizi dinletemedik. İşte sitemim bunadır.