Aslında hikâyeye seçtiğimiz başlığın hepinize tanıdık geldiği kanaatindeyim. Hep söylenir durulur. Yıllardır dillerdedir “Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete.”
Hiç düşündünüz mü? Niçin söylenmiş. Aslı astarı nedir bu sözün. Atalar söylemişse bir hikmeti vardır diyerek yoksa hiç üzerinde durmadınız mı? Elbette vardır bir hikmeti…
Zamanın birisinde adamın birisi bir gün çölde yolculuk yaparken bir devenin istirahat ettiğini görmüş. O güne kadar hiç deve görmemiş. Gayri ihtiyari devenin üzerine atlayıvermiş. Tabi deve bu ya, üstüne binenin galiba bir derdi vardır; Gidecek yetişecek yeri var düşüncesi ile görevi ve sorumluluğu! icabı kalkmış ve yürümüş. Devenin üzerindeki şahıs bu durum karşısında ne yapacağını şaşırmış. Deveyi durdurmasını da bilmiyor. Deve durmadan yol alıyor. Ne yaptıysa çare etmemiş. Çünkü deveyi durdurmak ve sürmek ustalık ister. Öyle her baba yiğidin yapacağı iş değildir. Devenin üzerindeki şahıs bir hayli uğraştı ise de deveyi durdurmaya muvaffak olamamış ve takatsiz kalmış. Değişik hülyalara daldığı sırada bir de ne görsün. Çölde bir kişi… Hemen kendine gelerek seslenmiş. Adam da biraz da şairlik varmış. Belki de sıkıntıdan dili çözülmüş…
Ey dağların Arslan’ı
Kumların babacanı.
Gidersen İlvesan’a
Görürsen babamı
Sorarsa Şabanı
Dersin gördüm ben anı
Binmiş bir alamete gidiyor kıyamete…
1 yorum
Gayet güzel olmuş Hocam bu şekilde hiç okumamıştım