Daha önceleri manik-depresif hastalık adıyla bilinen iki-uçlu bozukluk (çift kutuplu bozukluk, bipolar bozukluk) esas olarak duygusal yaşamı etkileyen, düşünce ve davranışları bozan bir hastalıktır. Hastalık karakteristiği, nöbetler halinde gelen manik devrelerdir.
Hastalığın sıklığı konusunda şu bilgiler önemli ayrıntılar göstermektedir: 1996 yılında ABD’de yapılan bir araştırmada her 100 bin çocuktan 13 tanesinde bipolar bozukluk tanısı konurken 2004 yılında 73 çocukta bipolar hastalık tanısı konmuştur. Ayrıca 1996 yılında herhangi bir psikiyatrik hastalık tanısı konan her 10 çocuktan 1 tanesi bipolar bozukluk taşırken 2004 yılında 4/10 oranına ulaşılmıştır. Diğer yandan, 65 yaş üzeri kişiler arasındaki bipolar bozukluk prevalansı yüzde 0.5 olarak bildirilmektedir. Yani toplumdaki hastalık sıklığı sanıldığının aksine, hiç de küçümsenemeyecek orandadır. Diğer bir çarpıcı oran da yaklaşık 5.7 milyon ABD vatandaşının bipolar bozukluk taşıdığına ilişkin olanıdır.
Bipolar bozukluk da diğer psikiyatrik hastalıklar gibi multifaktoriyel poligenik kalıtımlıdır. Yapılan bir araştırmaya göre (Molecular Psychiatry, 11: 352-360, 2006); bipolar hastalıkla ilişkili olduğu düşünülen 80 tane gen bulunmuştur. Bu genler minör etkili ve katkılı genlerdir, dolayısıyla genlerin tümü birbiriyle etkileşim halindedir. Belirlenen bu 80 genden 8 tanesi dopamin gibi nörotransmitterlerle ilişkilidir. Gelecek yıllarda muhtemelen ilaç tedavisi için hedef seçileceği düşünülen ve “diacylglycerol kinase” (DGKH) adı verilen bir enzim varyantını kodlayan DGKH geni ise hastalıkla en sıkı korelasyon gösterenin başında gelmektedir ve kodladığı bu enzim halen bipolar hastalık tedavisinde öncelikli olarak kullanılan ilaç olan lityuma karşı oldukça sensitiftir. Fakat bipolar bozukluğu tetikleyen gen ya da gen takımı henüz tam olarak bulunamamıştır, yani bu hastalığın moleküler tanısını koymak için gerekli olan olanaklar henüz araştırma aşamasındadır. Ancak şu husus da unutulmamalıdır ki, söz konusu genlerin psikiyatrik hastalıklardan herhangi birisi ile ilişki göstermesi de oldukça muhtemeldir.
Sonuç olarak bu yazının başlığındaki soruya bu bilgilerden sonra şimdi daha net cevap verebiliriz:
Evet bipolar bozukluklar kalıtsal kökenlidir, fakat henüz kan testi ile tanısının konulması aşamasına gelinememiştir. Onun için psikiyatri kliniklerindeki tanı ve tedaviye güvenilerek devam edilmelidir. Diğer bir önemli husus da böyle hastalığı olan bir bireye sahip olan ailelerin gerek yurt içi ve gerekse yurt dışı kaynaklı etik olmayan yaklaşımlara karşı duyarlı olmaları gerektiği hususudur. Zira her konuda olduğu gibi bu hastalık konusunda da insanların durumlarını istismar edebilecek kişiler olabilir.
Yeni bir konuda yeniden buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı kalın.