Antalya’da TJOD kongresindeyiz. Günlerden Mayıs’ın on sekizi. Arkadaşlar yarın, yani 19 Mayıs günü çıkacak olan kongre gazetesini hazırlıyorlar. Aralarında “19 Mayıs yazısını kime yazdıralım?” diye tartışıyorlar. “Siz yorulmayın, ben yazarım.” dedim ve aşağıdaki yazıyı kaleme aldım:
Bugün Mayıs’ın on dokuzu, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sancıları. Milli mücadelemizin başlangıç noktası. O büyük insanın, çevresindeki bir avuç kahramanla birlikte, dört bir yandan işgal altındaki bir ülkede, ölümü dahi göze alarak başlattığı müthiş, inanılması çok zor, bir muhteşem kurtuluş savaşının başlangıcı.
O savaş ki, sonrasında tüm dünyada ezilen, sömürülen, hor görülen milletlerin bile sonradan gözünü açmasını sağlamış. Osmanlı’yı yerle bir ederek, ülkemizin her bir yerini işgal etmiş olan, dünyanın en güçlü devletlerinin bile sonuçta ülkemizden çekip gitmelerini, hayır eksik yazdım “defolup gitmelerini” sağlamış.
Elimde Yılmaz Özdil’ in son çıkan kitabı var. “19 Mayıs” isimli yazısını okuyorum:
– Yav bırak Mustafa abi, sen mi kurtarıcan memleketi Allah aşkına,
– Ama işgal zırhlıları…
– Boşver şimdi sen işgal zırhlılarını, gün gelir memleketin malını mülkünü İngiliz’e satar bunlar. İngiliz vatandaşı bakan bile getirip koyarlarsa şaşma.
– Hal çaresi nedir peki?
– Al padişahın kızını yırtalım
– Millet ne olacak?
– Onlar da ulemaya sorsun artık ne olacaklarını, bize ne, kendi düşen ağlamaz.
– Laik olmasınlar mı, birey olmasınlar mı, kendi lisanları olmasın mı, şeyhlere mi bırakalım kaderlerini?
– Bak ne güzel söylüyorsun, kader der geçerler, takalım takkemizi, iş çıkarma başımıza.
– İyi de yazık olmaz mı…
– Asıl bu yaptığını yaparsan yazık olur… bazıları sana inanacak, hayatları kayacak, evleri basılacak, içeri tıkılacaklar, kimine başını örtmediği için fahişe diyecekler, kimine “Ne Mutlu Türküm Diyene” dediği için faşist diyecekler… Yorma ahaliyi, rahat edelim kula kulluk edelim.
– Yok arkadaş ben bi deniycem.
Denedi ve başardı da,
Başlangıçta etrafında, kendisine inanmış olan sadece beş on kişi ile birlikte bu büyük yolculuğa başlayıp, iki yılda bu vatanın insanından, Türk’ü, Kürd’ü, Laz’ı, Abaza’sı, Çerkez’i ve daha nicesiyle, doğulusu, batılısı, kuzeylisi, güneylisiyle, iki yüz bin kişilik inançlı bir ordu kurdu, yedi düveli denize döktü. Yurdun her köşesindeki düşman birlikleri, İstanbul’un ümüğüne çökmüş olan düşman zırhlıları ile birlikte, vakit geldiğinde sessizce çekip gittiler. İşte bu gün, o ilk başlangıç günüdür.
Eskiden ülkeler ülkeleri, ordularıyla işgal ederdi. Şimdi askerle, tankla topla tüfekle gitmeye bile gerek yok.
Ülkelerin şirketlerini, limanlarını, iletişim kurumlarını, fabrikalarını, hastanelerini ve başka önemli değerlerini satın alıp, hiç işgal etmeden de istedikleri şekilde sömürebiliyorlar.
Mazlum milletlerin onurlu mücadelesini, mekânları cennet olsun, Atatürk ve arkadaşları başlattı. Milletimiz onları, ölümü bile hiçe sayarak, büyük bir kararlılıkla takip etti.
Belli aralıklarla her mazlum ülke için, Samsun’lar ve on dokuz mayıslar hep olacaktır. Oralarda yola çıkılmadan, kırık dökük vapurla gitmeden önce, gidilecek limanlar satılmasa bari.